Trakya bölgemizin yeni ve tutkulu üreticisi, yağmurlu bir kış günü büroma uğradı ve bir kahvemi bile içmeden iki kara şişeyi masaya bırakıp gitti. “Bunlar nedir, yeni ürünleriniz mi?” soruma ise “Bu sene değişik bir şarap yaptık, bir ara bakarsınız…” cevabını vermekle yetindi. Pek de önemsemediğimiz şişeler ortalıkta bir-iki ay adeta süründü, sonra da tam unutulmak üzereyken tadıldı. Ve tam bir şok yaşandı… Üzerine sadece rekoltesini belirtmek için “2009” yazılmış etiketsiz şişelerden mürekkep koyuluğunda, çok yoğun ve zengin bukeli, beklenmedik dolgunlukta bir kırmızı şarap çıkmıştı. Butik üreticimizin o güne kadarki en iyi şarabıydı.
Derhal üreticiyi aradım. Ve “Beğenmenize sevindim… Resmen şerden hayır çıktı” cevabını aldım. O yıl, üreticinin bağını çok sert bir dolu vurmuştu. Dört ayrı parselde yetişen dört farklı cins üzüm de öylesine zarar görmüştü ki, hasat zamanı geldiğinde toplam üzümün sadece dörtte biri sağlam kalabilmişti. Üretici neredeyse “kılıç artığı” denebilecek bu üzümleri ayrı ayrı şaraplara işlemek yerine bunlardan tek bir parti yaptı, o şarabına da isim vermek yerine etiketteki yıl yazısını büyüttü. “Dolu mahsulümü dörtte bire indirdi diye çok üzülmüştüm. Ama dörtte üçlük bir doğal budama olunca, asmanın bütün gücü, topraktan devşirilen mineral zenginlik ve güneşten emilenler, hepsi o dörtte bire gitti. Sağlam kalan salkımlar kütür kütürdü, üzümler mermer gibiydi. Bu üzümlerin şarabı da her zamanki şarabımızdan dört kat daha yoğun, zengin ve güçlü oldu” diyordu üreticimiz. Ve “doğanın dolu faciası karşısında bana böyle bir şarap armağan etmesi, bir tür teselli oldu…” diye de ekliyordu.
Fiyatlar değişmeyecek, kalite biraz yükselecek…
Birkaç yıl öncesinin bu diyaloglarını, 2017’nin “Bağbozumu Raporu”nu yazarken hatırladım. Bağcılık ve şarapçılığıyla öne çıkan her ülkede sonbahar aylarında yapıldığı gibi bizim de bir bağbozumu raporu vermemiz gerekirse, 2017 şarap deyimiyle “hem kötü, hem iyi” bir yıl olacak… Kötülüğü, kış aylarının kurak geçmesi ve ilkbaharda da yaşanan donlar nedeniyle üzümün hem az olması, hem de varolan üzümün dondan kırılması… Yine bahar aylarında yağan dolunun bağlarda verdiği hasar da cabası. Bütün bunlar, ülkemiz bağlarının 2017 hasadında normal bir yıla oranla üçte bir az şarap vermesi demek. Peki bu şarap fiyatlarına yansıyacak mı? Büyük bir şarap firmamızın yöneticisi, “Pek yansımayacak” diyor. “Zira zaten turizmdeki daralma dolayısıyla bu yıl daha az şarap üretecektik. Üzümünü alamadığımız köylüyle de tartışmalar yaşayacaktık. Mahsulün az olması, bu anlamda büyük bir darbe olmadı, fiyatları etkilemez… Ama Avrupa’da öyle değil. Özellikle Fransa’nın Burgonya bölgesi bu yıl don nedeniyle büyük kayıp yaşadı. Oranın şarabı epey az olacak ve talep de hiç azalmadığı için bu da fiyatını yükseltecek…”
Ya mahsulün az olmasının kaliteye etkisi? Aynı yetkili, “Bağlardaki doğal budama dolayısıyla varolan şaraplar da daha konsantre olacak kuşkusuz” diyor.
Trakya bölgemizin iddialı bir butik üreticisi de “Üst üste olanlar açısından hayatımda böyle bir rekolte yılı görmedim. Sadece Nisan ayında 13 ayrı don yaşadık. Gördüğüm en uç sene” yorumunu yapıyor.
Şarapseverler açısından bakıldığında, önümüzdeki bahardan itibaren piyasaya çıkacak 2017 etiketli şaraplarda fiyatların pek değişmeyeceğinde, kalitenin ise biraz daha yükselip, daha konsantre şaraplar yudumlanacağında hemen tüm üreticilerimiz hemfikir… Üreticilerimiz açısından ise giderek daha uç özellikler gösteren iklimin riskleri artıyor. Bilge bir şarap üreticimiz, “Bağcılık daha çok zamanımızı alacak. İklimi daha yakından takip edecek, bağlara daha fazla özen göstereceğiz. Artan bahar donlarına karşı belki teknoloji kullanacak, bağlara sıcak hava püskürten pervaneli mazot sobaları kuracağız. Her halükârda, masraflarımız artacak” diyor.
Taze şaraplarının mayalanması biten, yavaş yavaş dinlenme tanklarına ya da fıçılara çekilen 2017 rekoltesi, iyi ve kötü yönleriyle binlerce bağcımıza, üzümün ekonomisini sırtlayan şarapçılarımıza hayırlı olsun. Ve 2017 şarapları, tüm yudumlayanlara keyif, neşe ve yaşama sevinci versin…