Paul Abbot tarafından tasarlanan ve 2004 yılında İngiltere'de başlayan Shameless (Utanmaz) Gallagher ailesinin maceraları okyanusun öte yanından bile ses getirdi. 11 sezon boyunca İngiltere'de süren dizi, 2013 yılında sona erdi. "Amerikan" versiyonu 2011 yılında başlayan "utanmazlığın dik alası"nın en az 6 sezon süreceği kesinleşmiş durumda. Dizinin geçen hafta sonu yayınlanan 5.sezon 6.bölümü sonrasında şu satırları siz okurlarımla paylaşmaya karar verdim.
Diziyle henüz tanışmadıysanız konusundan kısaca bahsedeyim. Ayyaş ve sorumsuz bir baba ile dizide çok nadir görünen lezbiyen ve bipolar bir annenin çocukları olan Fiona, Lip, Ian, Debbie ve Liam Gallagher kardeşler, yaşamlarını bir düzene oturtma çabasına girerler. Başta abla Fiona olmak üzere bu çabanın sonuçsuzluğu karşısında yılmayan Gallagher çocukları birbirlerine destek vererek yaşam standartlarını ve düzeni kabullenmiş, öte yandan sistemi yeneceklerine dair umutlarını kaybetmeden yaşıyorlar. Kardeşlerin her birinin kendine özgü bir karakteri var:
- Fiona kardeşlerin en büyüğü ve mecburen annelik görevini üstlenen karakter. En büyük dileği "düzgün" bir evlilik ve kariyer yapmak ancak mevcut şartlarıyla istekleri arasındaki gelgitler, kısırdöngüye dönüşmüş durumda.
- Lip ailenin en büyük erkek evladı aynı zamanda en zeki çocuğu. Üniversiteden mezun olup "düzgün" bir yaşam sürme şansına sahip ancak ailesinin başına açtığı sorunlara rağmen onları terk etmiyor, terk edemiyor.
- Debbie liseye yeni başlayan ergenliğinin zirvesinde bir kız. Bir yandan ailesi öte yandan toplum tarafından kabul edilme ihtiyacı, normal görünme isteği arasında bocalayıp duruyor.
- Ian ailenin ikinci erkek evladı. Ailesi nedeniyle yaşadığı sıkıntılar yetmezmiş gibi cinsel tercihi nedeniyle de sorunlar yaşıyor Annesinden miras kalan bipolar hastalığı ise yaşamına "tuz biber" ekiyor.
- Carl babasının ve annesinin ortak özelliği olan suça meyil, Carl'da toplanmış durumda. Bir yandan havyanlara ve yaşıtlarına çektirdiği eziyetler öte yandan kısa yoldan köşeyi dönme arzusu, düşük zekası nedeniyle geleceğinin hapiste süreceğine dair bir önsezi yaratıyor. .
- Liam kardeşlerin en küçüğü. Henüz yürümeye ve konuşmaya başlayan Liam, en büyük ablasının dikkatsizliği yüzünden uyuşturucu komasına girip hastaneyi boyladı ancak ölümden dönmeyi başardı. Başka bir anneden dünyaya geldiği için siyahi ancak Gallagher kardeşler tarafından annesinin farklı olması sorun edilmiyor. Ailenin en sevilen bireyi aynı zamanda.
Çocuklar kimi zaman talihsizliklerle karşılaşsalar bile birbirlerinden desteklerini esirgemiyorlar ve asla yalnız kalmıyorlar. Öte yandan bireyselliği seçen kahramanımız "baba" Frank Gallagher'ın kimi zaman aileyle beraber kimi zaman aileden bağımsız maceralarını da dizi içerisinde seyrediyoruz. Gallagher ailesinin babası ve belki de en sorumsuzu Frank Gallagher'ın her türlü sisteme karşıt asil (!) duruşu tavizsiz. Aşırı alkol kullanımı sebebiyle karaciğerini eriten Frank, neredeyse yaşam sisteminden de kovulacaktı ki şansı yaver gitti. Barda arkadaşlarına attığı söylemlerden de bildiğimiz üzere devlet ve onun yansıması aile karşısında "direnen" Frank, aynı zamanda modern yaşamın karşısında da tek kişilik direncini sürdürüyor. Sistemlere karşı olan paranoyası sistemin çıktıları olan insanlara karşı da devam eden Frank'in varoluşa direnme mücadelesi tek bir noktada sekteye uğruyor. Şansı bir şekilde yaver gittiği veya ailesinden mutlaka kendisine acıyan bir fert olduğu için hâlâ hayatta. 4 sezon boyunca ailesine karşı bütün güven ihtimallerini yerle bir eden Frank'in ilk önce eşi sonrasında da ortaya çıkan bir kızı hayatta kalmasını sağladı.
Bizim için her şey yolunda görünürken Gallagher'lar için durum hiç de "normal" değil. Gallagher'lar bu durum karşısında kendi "normal"lerini, kendi düzenlerini oluşturuyorlar. Dizi içerisinden bir replikten alıntı yaparsak "bu evde sessizlik varsa birisi ölmüş demektir." Dizinin sonunda Frank'in hikâyesi ile çocuklarının hikâyesi kesişir mi bilinmez.
Seyirci olarak ekran karşısında oturan bizler bu garip ailenin sahip olduğu koşullar karşısında bir arada kalma çabasını büyük bir hayretle izlemeye devam ediyoruz. Bataklığın içinde güzel bir geleceğe ilişkin umutları her geçen gün azalsa bile bu insanların çabası seyircide de antidepresan etkisi yaratıyor. Toplum içerisinde utanç duymamak adına fincancı katırlarını ürkütmeden var olmaya çalışıyoruz. Ailemizde, çevremizde toplum açısından anormal bir durumla karşılaştığımızda bize öğretilen, dayatılan "normal"in sadık bir bekçisi hâline gelebiliyoruz. 3.sayfa haberleri namus cinayetleri, intiharlar, bireysel veya toplumsal linç haberlerleriyle süslenirken ekran karşısına geçip bu aileyi "utanmaz"lar olarak adlandırabiliyoruz. Durup, düşünüp, sorgulamak gerekiyor... Belki de utanması gerekenler biziz!