Özgecan Arslan cinayetinin ardından medyanın da etkisiyle toplumda kadına karşı işlenen suçlara karşı büyük bir hassasiyet oluştu. Özgecan’ın vahşice katledilmesinin ardından toplumun her kesiminden insanlar tepkilerini çeşitli yollarla gösterdiler. Bu tepkiler arasında en çok ses getiren etkinliklerin ikisi sosyal medya üzerinden gerçekleştirildi. Twitter üzerinden #sendeanlat etiketiyle uğradıkları şiddete ve maruz kaldıkları tacizlere dair hikâyelerini anlatan kadınlar, “kol kırılır yen içinde kalır” atasözünü anımsatarak toplumun çok uzun süredir şiddet sebebiyle büyük hasara uğradığını anlattılar. Twitter üzerinden anlatılan mağduriyetler, görüşler kadına yönelik şiddetin genel düşüncenin aksine çok yaygın olduğunu kamuoyuna gösterdi.
Sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen bir diğer etkinlik ise Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi Gözde Salur’un başlattığı imza kampanyası oldu. Gözde Salur’un change.org sitesinde “Özgecan Milat Olsun, Yasalar Kadınları Korusun!” başlığıyla açtığı imza kampanyasına yurt içi ve yurt dışından 1 milyonu aşkın duyarlı vatandaş destek verdi.
Gözde Salur’la başlattığı imza kampanyası hakkında bir röportaj yaptık.
Gözde vakit ayırıp sorulara cevap verdiğin için teşekkürler. Öncelikle Gözde Salur kimdir? Bize kendini tanıtabilir misin?
- Gözde Salur kimdir? Açıkçası ben de hâlâ bunu sorguluyorum. 21 yaşındayım, Ege Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı okuyorum. Aslen Bayburtluyum. 3 abim var ve ailenin en küçüğüyüm.
İmza kampanyasını Özgecan vakasının duyulduğu ilk günlerde başlattın. Yani kadına yönelik şiddete gösterilen tepkiye öncülük eden hareketlerden biri oldu. Seni böyle bir kampanya başlatmaya iten neydi? Daha önce benzer bir kampanya düzenlemiş miydin?
Daha önce hiç imza kampanyası başlatmamıştım. Ama Change.org’da imza kampanyalarına destek oluyor, çeşitli kampanyalar için imza veriyordum. Olayı duyduktan sonra bir kampanya başlatmak istedim. Çünkü Change.org’daki imza kampanyaları sayesinde bir şeylerin değişebildiğini görmüştüm.
Özgecan ülkemizde hunharca katledilen ilk kadın değil. Ancak bu sefer benim kampanyamla kampanyamı destekleyen kişiler sayesinde kadına karşı şiddetin önlenmesi için bir şeyleri değiştirebiliriz diye düşündüm. Çünkü sürekli ülkeden ayrılmak için bahane bulduğumuz bu günlerde Özgecan tüm ülkeyi birleştirdi. Bir sembol oldu. Hazır uykumuzdan uyanmışken bir Özgecan vakasının daha olmaması için kampanyamı başlattım. Özgecan’dan sonra birçok kadın cinayeti daha işlendi; ama bunun önüne geçmek için hâlâ ümidimiz var.
Kampanyayı başlatırken kaç kişinin imzasını hedefliyordun? Bu kadar yoğun bir destekle karşılaşacağını düşünüyor muydun?
Kampanyayı aslında bir kadın olarak duygusallıkla başlattım. Başlarda bir hedefim yoktu. Fakat Change.org’daki arkadaşlardan öğrendiğim kadarıyla 48 saatte 700.000’e yakın imza toplanarak Türkiye’deki en geniş katılımlı ve en hızlı büyüyen kampanya olmuş. Tabii destek çığ gibi büyüyünce 1 milyon gibi sembolik bir hedef koydum. O hedefi bulduk ve hatta aştık. Ancak burada önemli olan imza sayısı değil, kampanyanın talebinin gerçekleşmesi ki ben de bu gerçekleşene kadar kampanyamı yürütmeye devam edeceğim.
Sence insanların kampanyaya bu kadar çok destek vermesinin arkasında yatan sebep nedir?
Ülkemizde ne yazık ki birçok ölüme kılıf bulunuyor. Ama Özgecan için, hiç kimsenin söyleyecek bir şeyi kalmadı. Bu olay bardağı taşıran son damla oldu bence. “Artık yeter” deme vaktinin geldiğini düşünmüş olmalı insanlar. Tabii Özgecan da bir sembol hâline geldi. Çünkü kadına uygulanan şiddet bireysel bir olay gibi görünse de aslında toplumun tamamını ilgilendiriyor. Bu şiddet vakaları bir an evvel son bulmalı. Bunun için de insanlar bir çıkış yolu olacağına inandıkları her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Sanıyorum benim kampanyam da böyle bir yol gösterdi insanlara.
Başlattığın kampanyanın şimdiye dek change.org sitesi aracılığıyla Türkiye’den başlatılan ve en çok imza sayısına ulaşan kampanya olduğu doğru mu?
Açıkçası Change.org Türkiye ekibinden duyduğum kadarıyla kampanya hali hazırda bir rekor kırmış. Sitede daha önce yürütülen ve başarıya ulaşmış iki kampanya var; biri Soma faciasından sonra başlatılan ve Ermenek’teki maden kazasıyla birlikte 276 bin imzaya ulaşan “Soma Son Olsun” (change.org/somasonolsun) kampanyası; diğeri ise Fenerbahçe Spor Kulübü adına toplanan 622 bin imzayla “Adalete Fener Yak” (change.org/adaletefeneryak) kampanyası. Biz de yani 1 milyon’dan fazla kişi de “Özgecan milat olsun, yasalar kadınları korusun” diyoruz.
İmzalar toplandı. Peki sonra? İmzalar Bakan’a teslim edildikten sonra kadına yönelik şiddeti önlemeye dair eylemlerin devam edecek mi?
Şu an imzaları Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına teslim etmeye hazırlanıyoruz. Bu süreçte bağımsız kadın örgütleri de beni destekliyor ve imzaları onlarla beraber teslim edeceğiz. Bakanlıktan henüz bir tarih alamadık fakat her gün görüşüyor ve süreci takip ediyoruz. Ve tabii ki imzaları teslim ettikten sonra kampanyamın talebinin takibini yapacağım, sonuçta bu uzun bir maraton. Kampanyaya imza atarak beni destekleyen kişileri de yarı yolda bırakamam.
Özgecan olayının kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair gerçekten bir milat olabileceğini düşünüyor musun?
Evet düşünüyorum. Neden mi? Öncelikle benim kampanyamın çok net bir talebi var; “kadın cinayetleri, kadına karşı şiddet ve istismar davalarında keyfi uygulanan tahrik indirimi, iyi hal indirimi gibi cezayı indiren ve caydırıcı olmaktan çıkaran, suçu sıradanlaştıran kararların alınmasının önüne geçecek gerekli hukuki düzenlemeler yapılsın” diyor. Bugün bunun gerçekleşmesi için temel ihtiyaç siyasi irade. Biz de zaten ilgili Bakanlıklardan bunu bekliyoruz. İkincisi de, dediğim gibi Özgecan bir sembol oldu, herkesin kendini sorguladığı, biz nerde yanlış yapıyoruz, bu toplumdaki cinsiyetçiliğin sonu ne olacak dediği bir süreç oldu. Bugün, benimle beraber böyle düşünen 1 milyondan fazla kişi var. Bundan sonra kadına yönelik şiddet olaylarında susmamamız gerektiğini anladık; hepimizin sesi hiç olmadığı kadar gür çıkacaktır.
Twitter’da başlatılan #sendeanlat kampanyası hakkında ne düşünüyorsun?
Kadınların sesini duyurması için bir başka güzel yöntem. Susmuş, sinmiş, yaşadıklarını anlatamayanların “ben de varım, yalnız değilsin” deme şekli olduğunu düşünüyorum ve destekliyorum. Bu ülkede tüm kadınların her şekilde sesini duyurmaya ihtiyacı var, #sendeanlat da bu anlamda tam bir nokta atışı oldu.
Günlük yaşamında kadına yönelik şiddete maruz kaldın veya şahit oldun mu? Bu soruna yönelik nasıl çözümler üretilebilir?
Kadına yönelik şiddet olayına maruz kalmadım veya şahit de olmadım. Ama bu durum, meselenin beni ilgilendirmediği anlamına gelmiyor. Konunun uzmanı değilim ancak bence bu soruna yönelik çözüm, sorunu yaratan etkenlerde yatıyor. Yani toplumun değer yargılarında. Bu tarz şiddet ve cinayet olaylarını bireye indirgemek, sanki bir kişinin caniliğiymiş gibi sunmak sorunu yaratan asıl şey. Şiddet uygulayan kişinin caniliği tartışılmaz ama o kişiyi bu hâle getiren nedir? Rakel Dink, eşi Hrant Dink’in cenazesinde yaptığı konuşmada “bir bebekten bir katil yaratan karanlığın sorgulanması gerek” demişti. Tam da böyle düşünüyorum. Toplum dönüp kendine bakmalı. Bugün toplumun yarattığı bu sorunu ancak kendisi çözebilir. Çocuğa ailede verilen eğitim çok önemli, her şey orada başlıyor. Daha sonra okullarda, öğretmenlere çok iş düşüyor. Ben de bir öğretmen adayı olarak bunu söylüyorum. Bilgi paylaşmak ayrı bir şey ama “iyi insan” yetiştirmek temel amacımız olmalı. Kadın-erkek eşitliğini her yaştan bireye anlatmak ve öğretmek zorundayız. Şuna da dikkat çekmek isterim; hükûmet yetkililerin biz kadınların nasıl yaşaması gerektiği hakkında yorum yapmayı bırakması gerekiyor. Bugün bir erkek Bakan’ın başka bir erkeğin pantolon modeliyle ilgili yorum yaptığını duyuyor muyuz? Kadının etek boyu, kaç çocuk doğuracağı, kariyer yapıp yapmayacağı gibi konular onların yetki alanında değil. Bu konudaki gereksiz, baskıcı yorumlar son bulmalı; eğitim ve hukuk alanında somut çözümler uygulanmalı. Yani öncelikle hükûmet sonra bireyler değil; hepimiz ayrı kollardan aynı anda adım atarak bunu başarabiliriz.
Türkiye’de kadının konumunu nasıl değerlendiriyorsun?
Türkiye’de kadının konumu mu? Bence, biraz daha böyle giderse akıllı telefonlarımızdan, sosyal medya hesaplarımızdan yer bildirimi yaparken sistem otomatik olarak “Sen bir kadınsın! Bu saatte dışarıda ne işin var? Konum bildirimi yapamazsın!” şeklinde mesaj gönderebilir.
Türkiye’de kadının konumunun hak ettiği yere gelmesi için kadınlara düşen görevler sence neler?
Kadın-erkek el birliği ile olabilecek bir şey bu. Ama şahsım olarak kadına daha çok görev düştüğünü düşünüyorum. “Doğurduklarınız hem cinslerinizi öldürüyor! Farkında mısınız?” demiştim. Bence temel görev, dediğim gibi, ailenin yani anne ve babanın. Aileler erkek çocuklarını birer padişah, kız çocuklarını da tek hedefi evlilik olan, kocasının sözünden çıkmaması gereken bireyler olarak yetiştirdiği sürece cinsiyet eşitliğinden söz etmemiz pek mümkün olmayacak. Fakat kadının sinmemesi, susmaması, her fırsatta hakkını savunması, direnmesi gerekiyor.
Peki erkeklere ne görevler düşüyor?
Bir kere erkek egemen toplum yapısının değişmesi gerekiyor. Bu tabii ki yavaş yavaş olacak.
Önce bakış açılarını değiştirmeleri gerekiyor. Bunu tüm erkekler için söylemiyorum ama toplumumuzda “erkektir, hakkıdır yapar, kadın yapamaz” gibi bir algı var. Erkeklerin sadece birlikte olduğu kadına değil etrafındaki her kadına karşı saygılı olmayı öğrenmesi gerekiyor.
Bugüne dek seninle pek çok röportaj yapıldı fakat görüntü vermiyorsun. Neden?
Bu kampanya benim şahsımla ilgili değil, bu nedenle görüntü vermeyi gereksiz buluyorum.
Son olarak eklemek istediklerin varsa...
Bugün benim kampanyam etrafında 1 milyondan fazla kişi bir araya geldi ve kadına karşı şiddeti önlemeyen, kadını korumayan yasalara karşı sesini çıkardı. Ben, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Ayşenur İslam’ın sesimizi duyacağına inanıyorum. Kendileri de bir kadın olarak gerekli adımları atmak için canımızın, bir Özgecan hikâyesiyle daha yanmasını beklemeyeceklerini düşünüyorum. Nazım Hikmet diyor ya “güzel günler göreceğiz çocuklar” diye… Bir üniversite öğrencisi olarak sadece toplum olarak güzel günler görmeyi, farklılar içinde bir arada yaşamayı umut ediyorum. Ama değişim için önce toplumu oluşturan her bireyin elini taşın altına koyması gerekiyor. Kadının erkekle eşit ve özgür olmadığı bir toplum sakattır. Kim olursak olalım, statümüz ne olursa olsun kadını hor gören tüm açıklama ve davranışlardan kaçınmalıyız. Kadınlara karşı bir pozitif ayrımcılıktan da söz etmiyorum; kadın ve erkek eşittir ve eşit olmalıdır diyorum. Sözlerimi, hayatını özgürlük mücadelesine adamış olan Nelson Mandela’nın sözleriyle bitirmek istiyorum: “Kadınlar bütün baskı ve zulüm zincirlerinden kurtulmadıkça, özgürlükten bahsedilemez.”.
Gözde Salur’a başlattığı imza kampanyası için teşekkür ederken son olarak birkaç bilgi ekleyelim:
3 hafta önce başlatılan imza kampanyası, 5 Mart 2015 itibarıyla 1.027.890 destekçi sayısına ulaştı. İmzalar kampanyanın muhatabı olan Adalet Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, TBMM Genel Sekreterliği ve T.C Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na ulaştırılmak üzere Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’na teslim edilecek. İmzalar teslim edildiğinde Bakan’ın söyleyecekleri ve sonrasında imzaların hedefine ulaşması için göstereceği çaba, oldukça önemli. Pek çok sivil toplum kuruluşu, dernek ve kadın örgütleri, bu kampanyanın sürecini takip ediyor.
“Cennetin kadının ayakları altında” veya “her erkeğin arkasında bir kadının” olduğu bir toplum olmaktan ziyade kadının ve erkeğin el ele var olduğu, omuz omuza yürüdüğü bir topluma kavuşmak eminim hepimizin dileğidir. Kampanyaya henüz destek vermediyseniz change.org/ozgecan bağlantısından imza atıp destek verebilirsiniz.