06 Nisan 2014

Game of Thrones: Bilmediğimiz diyarlarda taht oyunları

2011 yılının Kasım ayında yayınlanmaya başlayan ve George R. R. Martin’in “Buz ve Ateşin Şarkısı” roman serisinden uyarlanan Taht Oyunları dizisinin 4.sezon ilk bölümü 7 Nisan 2014 Pazartesi günü yani yarın yayınlanacak.

2011 yılının Kasım ayında yayınlanmaya başlayan ve George R. R. Martin’in “Buz ve Ateşin Şarkısı” roman serisinden uyarlanan Taht Oyunları dizisinin 4.sezon ilk bölümü 7 Nisan 2014 Pazartesi günü yani yarın yayınlanacak. Dünyada büyük ilgi uyandıran ve her bölümü büyük bir ilgiyle izlenen dizi ülkemizde  Cnbc-e kanalı tarafından ABD’de yayınlandıktan hemen sonra alt yazılı  olarak gösteriliyor. Peki nedir bu dizinin cazibesinin sırrı ?

Hikâye Westeros adında var olmayan bir diyarda geçiyor. Ortaçağ’a benzetebileceğimiz bir dönemde  geçen dizide 7 ailenin Westeros tahtını ele geçirmek için verdiği mücadeleye tanık oluyoruz. Halk genel olarak savaşlarda telef olan, sokaklarda sefil bir yaşam süren topluluk olarak ekranda belirirken seçkin yedi ailenin fertlerinin yaşamına ortak oluyor, onlarla beraber acıyı, sevgiyi yaşıyoruz halktan bağımsız olarak. Dizi içerisinde bugüne kadar izlediğimiz, okuduğumuz diğer hikâyelerin aksine seyircide oluşan “iyi olanın kazanması” beklentisi ilk sezondan itibaren senaristler tarafından yerle bir ediliyor. Dizi içerisinde bağ kurduğumuz, kazanmasını umduğumuz karakterler ya ölüyor ya da ölmekten beter hâle getiriliyor. Öte yandan seyircinin beklentisine dair umudu korumasına izin veriliyor ve sadece “kötülerin” kazandığı bir krallık haline gelmiyor Westeros. Seyircinin “ters köşeye yatması” durumu elbette yine seyircinin “güreşe doymayan pehlivan” misali diziye daha çok bağlanmasına da sebep oluyor.

Ülkemizde yoğun bir ilgiyle izlenen Muhteşem Yüzyıl ve Kurtlar Vadisi dizilerinden de aşina olduğumuz üzere güç mücadelesi gerek memleketimizde gerekse yurt dışında  büyük merak uyandıran bir konu. Bu mücadelenin tarafı olmasak hatta mağduru olsak bile kendimizi bu mücadeleyi izlemekten alıkoyamıyoruz.

Güç mücadelesine ilişkin olarak siyasi tarihi incelediğimizde öncelikle "siyâset" kelimesi dikkati çekiyor. Arapça sâsa “tımar etti” kökünden türeyen siyâset sözü, “ seyislik, at idare etme, at işleriyle uğraşma” anlamından üst anlam kazanarak “yönetmek” manasında kullanılır olmuş. Türk Dil Kurumu siyâset sözcüğü için “devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış” tanımını veriyor. Fiilin faili yani yapanı seyis de bildiğimiz üzere atı eğiten ve yöneten kişilere verilen isim. Bu bağlamda siyasetçiyi “özel görüş ve anlayışı” doğrultusunda halkı eğiten ve yönlendiren kişi olarak tanımlamak sanırım yanlış olmayacaktır.*

İki insanın olduğu yerde bir güç mücadelesi vardır. Çok kaba bir şekilde ifade edersek doğamız gereği karşımızdakine üstünlük kurmak ister veya onun üstünlüğünü kabullenme durumunda olabiliriz. Toplumlar düzeyinde bu mücadeleyi değerlendirdiğimizde uygulanan stratejiler ve planların asırlar boyunca yaşanılanlar doğrultusunda daha da geliştiğini söylemek mümkün.

Rönesans dönemi İtalya’sında dini gücü kullanan kiliseye karşı ticaret yaparak giderek zenginleşen burjuva halk,  gücü yani "tahtı" ele geçirmek ister. Kiliseyle yaptığı mücadele sırasında bilimsel aklı destekler ve pozitivist düşüncenin yansımaları siyaset biliminin de güçlenmesine yardımcı olur. Bu bağlamda Niccolo Machiavelli’nin kaleme aldığı “Prens” kitabı yine siyasi tarih içerisinde önemli mihenk taşlarından bir tanesidir. Machiavelli, kitapta yöneticilerin halk ve diğer güç odakları konusunda nasıl üstün gelebilecekleri konusunda stratejiler oluşturmaya çalışmıştır. Ne ilginçtir ki bu  tüyolar siyasetçiler tarafından hâlâ  kullanılmakta. Machiavelli’nin hükmetmeye dair birkaç  sözüne yer vermek gerekirse;

- Adalet daima güçlüden yanadır.

- İnsanlar size karşı suç işledikleri ve kötülük yaptıkları zaman, sizin onlara vereceğiniz yanıt, onların size yaptığından bin beter olabilir ve olmalıdır.

- İnsanlara ya iyi davranınız ya da onları ayaklarınızın altında eziniz. Çünkü az incindiklerinde intikam peşine düşebilirler, daha fazlasındaysa bunu akıllarına bile getiremezler.

- Genel olarak insanlara ve sözlerine güvenilmez, çünkü insanlar size verdikleri sözü tutmayacak sefil yaratıklardır, sizin de onlara verdiğiniz sözü tutmanız gerekmez.

- Düşmanınıza saldırabilirsiniz; doğru mu yanlış mı yaptığınızı düşünmeniz gerekmez, er ya da geç yargı(ç)larınız sizi haklı çıkarmak için en iyi gerekçeleri bulacaktır nasıl olsa.

- Korkulmak sevilmekten iyidir. Sevgiyi ayakta tutan şey, şükran hissidir. Ancak insanlar fazlasıyla bencil olduklarından, kendi işlerine geldiği noktada bu şükran hissini bir kenara bırakıp çekip gidebilirler. Oysa korkuyu ayakta tutan, cezalandırılma olasılığıdır ki bu olasılık her zaman daha etkilidir.

- Türk hükümdarlığının ele geçirilmesinin çok güç, fakat bir kez ele geçirilirse onu elde tutmanın ise çok kolay olduğu görülür.

- Halklar doğaları itibariyle kararsızdırlar ve onları bir şeye inandırmak kolay olsa bile,bu inanca kuvvetle sarılmalarını sağlamak zordur: Dolayısıyla , işler o şekilde düzenlenmelidir ki, artık inanmaz oldukları zaman zorla inandırılabilsinler.

- Bir Cumhuriyette en tehlikeli şey eskiden kaldırılan yasanın tekrar yürürlüğe konmasıdır.

- Bir hükümdar gaddar, zalim, cimri ve yalan söylüyor olabilir fakat aynı zamanda bunları yaparken insanlara merhametli, cömert ve sözünün eriymiş gibi görünmelidir ve iktidar daima kötü yanlarını başkalarına yıkmalı iyi olanları kendisine ait gibi göstermelidir.

Game of Thrones'ta yukarıda anılan sözlerin bir kısmını dizi içerisinde izlemek mümkün. Resmini gördüğünüz taht, kitapta betimlenen ve dizide izlediğimiz, uğruna mücadeleler verilen taht. Kitapta anlatıldığı kadarıyla rivayet o dur ki Westeros'un ilk kralı Aegon Targaryen tarafından, öldürdüğü düşmanların kılıçlarından yapılmış. Taht aynı zamanda iktidar yolunun "kanlı mı kansız mı olacağı" sorusuna görsel bir cevap niteliğinde. Hükümdarlar düşmanlarına karşı acımasızca hareket ederken, savaşlar devam ederken ve intikam çığlıkları atılırken reklam araları haricinde gerçek dünyaya dönmeden soluksuz şekilde dizinin peşinden sürükleniyoruz.

Dizinin 3.sezonu 2013 yılının Haziran ayında sona erdi. O tarihten günümüze kadar ülkemizde yaşananlar karşısında reklam arası şansı yakalayamadık, nefes alma şansına ulaşamadık. Giderek bunalıp sıkıldığımızı hissettiğimiz şu günlerde Game of Thrones gerçek hayattan kaçabileceğimiz bir sığınak olarak ekranları yeniden süslemeye başlıyor.

Gerçeklik duygunuzu kaybetmeye başlamadıysanız haberlerle Game of Thrones arasındaki çizgiyi de kaçırmazsınız. Eğer ki ekranlarda bağıran kişinin oyuncu mu yoksa siyasetçi mi olduğunu karıştırmaya başladıysanız sorgulamaya başlamanızı öneririm: Zihni sağlığınızı ya da seçtiğiniz kişiyi.

 

Siyaset sözcüğünün kökeni hakkında:

“siyâset (a.i.) 1. seyislik, at idare etme, at işleriyle uğraşma. 2. memleket idaresi. 3. huk. ceza; îdâm cezası. 4. politika. 5. diplomatlık.” Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, s.1119

 

Yararlanılan Kaynaklar

Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, Aydın Kitabevi, 2010, s.1119

Niccolo Machiavelli, Hükümdar, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2008

 

* Siyâset kelimesinin etimolojisine ilişkin verdiği bilgiler için Doç. Dr. Özkan Öztekten'e teşekkür ederim. 

Yazarın Diğer Yazıları

Banksy İstanbul’da! Yani?

Evet, Banksy İstanbul'a geldi ve kendisi eserlerinin ücret karşılığında sergilenmesine karşı olsa da sergiyi gezmek ücretli

2015’te Google’da ne aradık, gerçekte ne kaybettik?

Hem gerçek sorunları tespiti hem de sorunlara çözümler geliştirilmesiyle ilgili hem bireysel hem de toplumsal olarak sıkıntılar yaşadığımız aşikar. Belki de bunun sebebini sorgulamamız gerekiyor…

Star Wars VII: Doğru! Hem de hepsi…

Star Wars VII’de eski karakterlerle özlemimizi giderirken bir yandan yeni kuşağın yeni hedef kitlelerin kucaklandığı görülüyor

"
"