Yarın Cumartesi. Erken kalkmamanın verdiği huzurla bir şeyler atıştırılacak. Dışarı çıkmaya karar verilecek. Hafta içi evde, okulda, işte ama dört bir duvar arasında geçirilen zamana inat yorgunluk dolaşılarak atılacak. Niyet en azından bu şekilde olacak. Arabalara pür neşe binilecek, neşeli bir şeyler açılacak radyoda ve yoğun trafikte beklenilmeye başlanılacak. Geçmiş hafta sonlarında olduğu gibi…
Hafta içi sabah uyanmak için kahve içerken bir yandan televizyona göz atıyorum. Haberler sık sık trafik duyurularıyla kesiliyor. Boğaziçi köprüsü yönünde trafik, Kızılay istikametinde trafik, Konak yönünde trafik… Yeni sistemler sayesinde yolda yapabileceğiniz maksimum hızlar da trafik durumuyla beraber ekranda gösteriliyor. Ekranda beliren hız koşulları bisikletle ulaşım sağlamanın gayet mantıklı olduğunu gösteriyor. Trafikte saatlerce kapalı bir kutuda beklemektense iki tekerlek üzerinde hem spor yaparak hem de nefes alarak ilerlemek mümkün. Araç sahibi olanlarınızın da bildiği üzere, araçlar en fazla yakıtı hareket etmeye başlarken harcıyor. Özellikle trafiğin olduğu yollarda sürekli durkalk yapan araçların yol açtığı kirlilik gözle görülebilir boyutlarda. Benzinin “lüks” bir yakıt olması sebebiyle ceplerde açtığı finansal yaralar da herkesin malumu.
****
Trafik olmadığında arabayla 10 dakikada, otobüsle 20 dakikada Göztepe’den Konak’a ulaşılabiliyor. Bisiklet için trafik çok büyük bir engel değil. Hatta yanınızdan büyük bir hızla geçen araçlar yerine duran araçlar daha istikrarlı bir şekilde yola devam etmenizi de sağlıyor. Araç yolunun trafikten sıkıştığı durumlarda yayaların affına sığınarak yaya yolu da kullanılabiliyor. Sonuç olarak bisikletle Göztepe’den Konak’a yaklaşık 20 dakikada ulaşmak mümkün.
****
İz Tv’de “Bisiklet Şehri” adıyla yayınlanan belgeselde İstanbul özelinde şehirde bisiklet kullanımı farklı açılardan ele alınmış. İşine giden bir kadın, ormanlarda dağ bisikleti sürmek isteyen bir tutkun, dünya seyahatine çıkmış bir gezgin ve bisikletçilere hizmet veren bir bisiklet sevdalısı üzerinden İstanbul gibi bir “cangıl”da dahil yaşanan her yerin bisiklet kullanımı açısından uygun olacağı vurgulanıyor belgeselde. Belgeseli bu bağlantıdan izlemek mümkün:
http://www.iztv.com.tr/program.aspx?id=1850
****
Şehir yaşamı içerisinde arabalarla binalar arasında sıkışmak sadece memleketimize özgü bir durum değil. Dünyanın dört bir tarafında “şehirde kendilerine yaşam alanı açmak isteyen vatandaşlar” örgütleniyor ve bisiklet+toplu ulaşım fikrini yaymaya çalışıyor. Avustralya’nın Canberra şehrinde bir grup gönüllü, araba sahipliği ve kullanımının azalıp bisiklet+toplu ulaşıma yönelik duyarlılığı arttırmak için görsel bir mesaj vermeye karar veriyorlar. 60 kişiden oluşan gönüllü grubunun ulaşımı için dört şeritli bir yolun geçtiği sokakta çeşitli araçlarla fotoğraflar çektiriliyor. Fotoğrafta görüldüğü üzere otobüs ve bisiklet bu grubun ulaşımını sağlamasının yanı sıra kapladıkları alanlar açısından da otomobillere göre büyük bir alanı yaşanabilir kılıyor. İnternetten kısa bir arama yaptığımızda ülkemizde motorlu taşıt sayısına ulaşmak mümkün. Türkiye İstatistik Kurumu’nun Kasım 2013’te yayınladığı rapora göre ülkemizde 9 milyon 232 bin otomobil var. Yani kullanılsın veya kullanılmasın yaklaşık 10 milyon araç 150 bin sokağımızı dolduruyor. Gerek yerel gerek merkezi yönetimlerin özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kocaeli, Adana gibi şehirden çıkıp ekümenopolis haline dönüşen ve insanların içine sıkışıp kaldığı yerlerde bisiklet+toplu ulaşıma yönelik teşvik edici uygulamaların yapılmaması, gerekli kamuoyunun oluşturularak konuya yönelik duyarlılığın sağlanmaması durumunda çocuklarımızı beton ve metal hurdalar arasında bir yaşam bekliyor. Eğer haftasonu bir şeyler izlemeyi düşünüyorsanız bu yaşama dair çarpıcı bir çizgi film olan Wall-E’yi izlemenizi tavsiye ederim.
Uzak mesafeler arasında toplu ulaşımın, kısa mesafeler arasında bisikletle ulaşımın var olan otomobille ulaşım alışkanlığının karşısında alternatif ve mantıklı bir yol olduğu artık daha çok kurum ve kişi tarafından kabul ediliyor. Bisikletle ulaşım “sosyal devlet” politikasının bir göstergesi olarak yönetimlerin halka sunduğu bir iltifatın ötesine ulaşmaya başladı. Bisiklet günlük yaşamın bir zorunluluğu olarak dikkat çekiyor. Hem maliyet-verimlilik açısından incelendiğinde hem de sıkışmaya çalıştığımız şehirler betonla dolarken arabaların kaplayacağı alanların maalesef (!?) sınırlı kalması yüzünden artık politikalar “bisiklet dostu” projelere izin vermek zorunda kalıyor.
****
Bisiklet kullanıcıları olarak sayımız her ne kadar dikkat çekici boyuta ulaşmamış olsa da bir araya gelerek “Critical Mass” (Kritik Çoğunluk) gibi trafikte bisikletin varlığını vurgulayan eylemlerle sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Özellikle trafikte aracının büyüklüğüyle yoldaki söz hakkı arasında ilişki kuran zihniyetin karşısında bisiklet kullanıcılarının bir araya gelmesi ve birlikte hareket etmesi zaten kaçınılmaz.
****
İnternetten kısa bir araştırmayla yaşamaya çalıştığımız şehrin içerisinde bisiklet dernek ve gruplarına ulaşmak mümkün. İzmir örneğinde bisiklet dernek ve gruplarının bir listesini aşağıda bulabilirsiniz. Öte yandan birey olarak hem kendi sağlığımız hem de geleceğimiz olan çocukların sağlığı için bisiklet alışkanlığının yaygınlaştırılması, doğa odaklı çevre politikalarını destekleyen kişi ve kurumların desteklenmesi bir lüks olmaktan çıkıyor. Gelişmiş ülkeleri incelediğimiz zaman da bu tip bir eğilimin yıllar öncesinden yaygınlaştığı ve bilinçlenmeye bağlı olarak bisiklet kullanımının arttığını söylemek mümkün.
İzmir bisiklet dernek ve gruplarına https://www.facebook.com/bisikleteylemliligi/posts/618221154873844 adresinden ulaşabilirsiniz.
İllüstrasyon Aydan Çelik’e ait olup https://www.tosbaa.com.tr/PatternDetail.aspx?PatternId=18 adresinden alınmıştır.
Otobüs, bisiklet, araba karşılaştırmasına dair görsel https://wearetraffic.org/node/7 adresinden alınmıştır.