Hâlâ hatırlayan var mı bilmiyorum ama bir dönemin gözde tartışma konularından biri de “Türkiye, Malezya olur mu” idi.
O vakitler “endişeli modernler” diye içinde bir tutam da küçümseme barındıran bir kavram ile tarif edilen kitlenin yanıtını en çok merak ettiği konu buydu.
Tartışmayı körükleyen şeyin, AKP iktidarının artık kolayca gitmeyeceğinin iyice idrak edilmiş olmasıydı diye düşünüyorum.
Sene 2007 idi, ilk kez eşi başörtülü olan bir politikacı (Abdullah Gül), Anayasa Mahkemesi’nin meşhur “367” kararının ardından Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Cumhuriyet Mitingleri o dönemin siyasi gerilimine kitlesel bir fon da sağlamıştı.
İlk miting, AYM’nin “367” kararıyla iptal edilen seçimden iki hafta önce yapılmıştı, son miting ise “367” kararından iki hafta sonra!
Ondan bir ay sonra da kamuoyunda Birinci Ergenekon Davası olarak bilinen davaya temel olacak ilk Ergenekon soruşturması başlayacaktı.
AKP iktidarının, Fetullahçı örgütlenme ile el ele vererek Erdoğan’ın tanımlamasıyla “aynı menzil-i maksuda” yürüdüğü günlerdi.
O “menzil-i maksudun”, Cumhuriyet’in laik karakterini bir ucundan tırtıklamaya başlayarak sonunda ortadan kaldıracağı endişesi, “Malezya olur mu” tartışmalarını alevlendirmişti.
O zamandan bu zamana 15 yıl geçti.
Başörtüsü ile ilgili yasaklar kalktı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu muhafazakâr seçmenin korkularını yenmek amacıyla “başörtüsü kanunu” çıkarmak için ortaya atılmasaydı, böyle bir sorunun geçmişte Türkiye siyasi hayatında nasıl fırtınalara yol açtığını bile hatırlamıyor olabilirdik.
Bu 15 yıl içinde bir de darbe girişimi atlattık.
Ve bugün geldiğimiz noktada artık “Türkiye, Malezya olur mu” sorusunun çok geride kaldığını da görüyoruz.
Oysa İslam dininin, devlet eliyle toplumsal yaşama egemen olmasına, daha görünür kılınmasına yönelik uygulamalar bugün, 2007 yılı ile kıyaslanamayacak kadar arttı.
Pandemi bahanesiyle ilan edilen canlı müzik yasağı hâlâ sürüyor örneğin.
Pandemi ile ilgili yasaklardan hâlâ uygulanan tek yasağın bu olması, devletin yaşam biçimlerine müdahale etmesi değilse, nedir?
İslamcı dernek ve vakıfların bir araya gelerek yerel yöneticiler marifetiyle gençlik festivallerini yasaklatmaları artık yaygın bir uygulama.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin nedeninin de aynı dernek ve vakıfların AKP üzerindeki etkisinden kaynaklandığı da bir sır sayılmaz.
Diyanet İşleri Başkanı, her resmî törende cübbesiyle hazır, o dua etmeden ne temel atılabiliyor ne açılış yapılabiliyor.
AKP iktidarı, belki de iktidarının son yılına girerken bu konuda daha fütursuz.
Faiz indirimi bile İslami bir kavram olan “nass” ile açıklanıyor.
Ve böyle bir ülke tablosunda bile kimse “Malezya olur muyuz” sorusunun yanıtının peşinde değil.
Sorunun ortaya çıktığı döneme göre “laik rejim karşıtı uygulamalar” daha çok göze batıyor ama kimse de o soruyu sormuyor.
Artık bu duruma alıştığımız için mi, yoksa toplumun kendine güveni geliştiği ve laik Cumhuriyet’in kazanımlarının kolayca yok edilemeyeceği fikrini içselleştirdiğimiz için mi?
Galiba ikincisi doğru yanıt.
Bekir Ağırdır’ın bir yazısından öğrendim ki KONDA Barometre araştırması sırasında vatandaşlarımıza şöyle bir soru da sormuş:
“Devlet nizamı, hukuk düzeni, ekonomisi ve yaşam standardı açısından Türkiye hangi ülkeye benzese mutlu olursunuz?”
2016 yılının Kasım ayında bu soruya verilen yanıtlar şöyle:
Avrupa ülkeleri (yüzde 43), ABD (yüzde 11), İngiliz Devletler Topluluğu (yüzde 6). Batıyı istikamet görenlerin oranı böylece yüzde 60 oluyor.
Araştırmaya katılanların yüzde 26’sı Türkiye’nin benzemesini istediği bir ülkenin olmadığını söylemiş.
Rusya (yüzde 4), Müslüman ülkeler (yüzde 4), “diğer” ülkeler yüzde 7.
Aynı soru Kasım 2020’de sorulduğunda Batı’ya benzemek isteyenler toplamda yüzde 69’a yükselmiş.
Avrupa ülkeleri (yüzde 49), ABD (yüzde 10), İngiliz Devletler Topluluğu (yüzde 10). “Türkiye’nin benzemesini istediğim ülke yok” cevabı yüzde 18’e, “Müslüman ülkeler” diyenler yüzde 1’e, “Rusya” diyenler yüzde 3’e gerilemiş, diğer ülkeleri söyleyenler de yüzde 8’e yükselmiş.
Cumhurbaşkanı’nın ve adı çok duyulan bakanlarının neredeyse her gün, her tür olumsuzluğu “batıya” mal etme çabasına ve düşmanlaştırma nutuklarına rağmen batıya benzemek isteyenlerin oranı 6 yılda 9 puan artmış.
Çok açık görünüyor ki AKP’nin, yukarıdan aşağıya bir İslami toplum yaratma çabasının, toplumda bir karşılığı yok.
Laik Cumhuriyet için “100 yıllık ara” nitelemesini yapanların kaybettiğini gösteriyor bu.
* Bu yazı T24 YILLIK’ta yayımlandı
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|