Yıldız Teknik Üniversitesi'nde "yılbaşı ağacı" süslemek için toplanan grubun önü tekbirle kesildi
Her sene bu günlerde aynı şey oluyor. Bazılarımız yeni yılın gelişini kutlamak istiyor, bazılarımız ise buna karşı; kimse kutlamasın istiyor.
“İsteyen kutlasın, istemeyen kutlamasın” denilip geçilecek bir konu aslında ama kutlamak istemeyenler, başkaları da kutlamasın istiyorlar. Sorunu yaratan bu.
Bir insan şu ya da bu nedenle yeni yılın gelişini kutlamak istemiyor olabilir. Sebebi kimseyi ilgilendirmez.
Tersi de doğru tabii. Kutlamak isteyen de kutlar, bunun nedeni de kimseyi ilgilendirmez.
Ancak memleketin “dincileri” başkalarının da kutlamasını istemiyor, bundan rahatsızlık duyuyor.
Bunlar zaten gençlerin festivallerde eğlenmesine de konserlere gitmesine de karşılar.
İstiyorlar ki herkes kendileri gibi olsun.
Becerebilseler kendilerine benzemeyenleri topluca öldürüp; yok etmek de isteyebilirler.
Bunlara “dinci” diyorum, kendi halindeki mütedeyyinlerden ayırabilmek için.
Çünkü bunların dertleri aslında İslam filan değil, tahakküm kurmak.
İstatistiklere bakacak olursak kâğıt üzerinde memleketimizin yüzde 99’u Müslüman.
Gerçek hayatta da “dinin nedir” diye soracak olsak, bu kadar değilse bile ezici çoğunluk “İslam” yanıtını verir.
Hepimizin İslam’dan anladığı farklı.
Beş vakit namazında, kitabın her gerektirdiğini yapanlar var. Öte yandan abdestinde, namazında ama kul hakkı filan takmayanlar var. Abdestinde namazında ama kolayca yalan söyleyen var. Alnı seccadede ama gözü rüşvette, avantada olan var. Bu işlere çocuklarını bile bulaştıranlar var.
Bayramdan bayrama, cumadan cumaya camiye giden, kurban kesen, umreye giden var. Orucunu kaçırmayan ama 11 ay içki de içebilen var, başını örtmeyen var. Kimisi çarşaflar içinde gezmeyi tesettür olarak görüyor, kimisi başını örtmeyi yeterli buluyor.
Yılbaşı’nda çoluk çocuk televizyonun karşısında çerez meyve yiyip eğlenen, toplanıp parti yapanlar da var. Var oğlu var yani!
Kimin daha iyi Müslüman olduğuna karar verecek merci bir tane ve o da her yerde olmakla birlikte aramızda gezinmiyor.
Ama bu “dinciler” için tek ölçüt var: Kendileri!
Geçenlerde Yıldız Teknik Üniversitesi’nde ortaya çıktılar. Beklendiği gibi idare, öğrencilerin haklarını değil, o hakların kullanılmasını engellemek isteyenlerin yanında yer aldı.
Saldırıya uğrayan öğrenciler, dini ayrımcılıkla eğlenmelerinin engellendiği için Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na müracaat etseler acaba nasıl bir karar çıkar?
Kuşkusuz ki yılın son cumasındaki hutbede de Diyanet, aynı mavalı okuyacak. Her sene bunu yapıyorlar zaten.
“Bugün toplumumuzda yılbaşı kutlaması adı altında düzenlenen eğlence ve toplantılar, kültürel ve geleneksel bir temele sahip değildir” diyecekler, daha önceki hutbelerde olduğu gibi.
Rüşvet yemek, ihalelerden avanta almak, avanta kapma işine çocuklarını da karıştırmak ve nepotizm toplumumuzda kültürel ve geleneksel bir temele mi sahip ki Diyanet’in aklı sadece yılbaşında başına geliyor?
Din içki içmeyi, kumar oynamayı yasaklıyor. Bu ülkede içki içmeden, kumar oynamadan da eğlenebilen milyonlarca insan var. Eğer dinin kurallarına önem vererek yaşıyorlarsa, onlar neden yeni yıla eğlenerek giremesinler?
Müslüman olmak hayatı boyunca can sıkıntısı içinde kıvranmayı mı gerektiriyor?
Yılbaşı kutlamalarının bugünkü Türk toplumunda “kültürel ve geleneksel” olmadığına kim karar veriyor?
İşte buraya da yazıyorum: Modern Türk toplumunda yılbaşı kutlamak kültürel ve geleneksel bir davranıştır.
Modern Türkiye’de bu bir gelenek ve kültürel bir davranış biçimi değilse bunca market, bunca mağaza, bunca işletme Türklere değil de Fransızlara mı hizmet ediyor? Onlar için mi yılbaşına özel kampanyalar vs. yapıyor?
Miladi takvime geçişin ardından gelen yıllarda başlayan bir alışkanlığın artık bir geleneğe dönüştüğü, yılbaşı öncesi sokaklardan, dükkân vitrinlerinden, dolup taşan eğlence yerlerinden, yoğunlaşan telefon ve tebrik mesajı trafiğinden belli olmuyor mu?
“Dincilerin” zihinlerinden geçen şey aslında eskiye özlem.
Eskiye dönmek, toplumsal yaşamın kendilerinin “din” diye tarif ettikleri kurallara göre şekillendirilmesini özlemek de diyebiliriz buna.
Diyanet İşleri, laik cumhuriyetin bir kurumu olduğunu epeydir unuttuğu için o da bu düdüğü çalmaya devam ediyor.
* * *
Büyüklere masallar
Türkiye, mobil hız konusunda 147 ülke arasında 68'inci, sabit internet hızında ise 181 ülke arasında 111'inci sırada yer aldı. Bakanlar masal okuyor, bizler de dünyanın en yavaş internetine, dünyanın en yüksek fiyatını ödeyerek uyukluyoruz |
Geçen gün çalışma masamdaki çekmeceleri temizlerken 30 Temmuz 2022 tarihli bir gazete kupürü de elime geçti.
Eski Hürriyet’in logosunu kullanan gazetede şöyle bir haber yayınlanmış:
5G yolculuğuna ilk adım atıldı.
İnternete erişimi 20 kat hızlandıracak 5G teknolojisinin testlerine Türkiye’de ilk olarak İstanbul Havaalanı’nda başlandı.
Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu, halkın 5G teknolojisine kavuşmasına az kaldığını söyledi. Karaismailoğlu, “2023’te 5G ihalesini yapacağız” dedi.
2024 bitiyor, tık yok.
Yeni Bakan ise 5G’ye 2026’da geçileceğini açıkladı.
Ülkelerin mobil ve sabit bant internet hızlarını aylık olarak sıralayan “Speedtest by Ookla” Mayıs 2024’te yayınladığı raporda ülkelerin internet hızlarını açıkladı. Türkiye, sabit internet hızında Kongo’nun gerisinde kalarak 111'inci sırada yer aldı.
Türkiye, mobil hız konusunda 147 ülke arasında 68'inci, sabit internet hızında ise 181 ülke arasında 111'inci sırada yer aldı.
Durum bu!
Bakanlar masal okuyor, bizler de dünyanın en yavaş internetine, dünyanın en yüksek fiyatını ödeyerek uyukluyoruz.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|