03 Şubat 2025

Yargıçlara korku filmi seyretme yasağı

Dünya Katiller Federasyonu diye bir kuruluş olsaydı, Pınar Gültekin’in katili hakkındaki kararı alkışlarla karşılayan bir bildiri yayınlar, cinayetin 'canavarca bir hisle işlenmediği' kararını veren Yargıtay dairesini de “kutsal daire” ilan ederdi!

Pınar Gültekin

Muğla’da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’i bir varilin içine koyup canlı canlı yakan katil ile ilgili karar Yargıtay tarafından bozuldu.

Yargıtay’ın saygıdeğer bir dairesi, katilin bu eylemi “canavarca bir hisle” yapmadığına karar verdi.

Yani Yargıtay’daki yargıçlar, 27 yaşındaki bir kadının önce dövülmesi, ardından boğazının önce elle, sonra bir halatla sıkılması, ardından da canlı canlı bir varile konulup üzerine benzin dökülen odun parçalarıyla yakılarak öldürülmesini “canavarca bir eylem” olarak görmüyorlar.

Yargıtay’a göre bu eylem “niteliksiz öldürme ya da eziyet çektirerek öldürme” suçuna giriyormuş.

Haberi okuyunca yargıçların “fantezi dünyalarını” merak ettim: Acaba gereğinden çok korku ya da gerilim filmi mi izliyorlar? Bu yüzden mi böyle bir eylem onlara “canavarca” gelmiyor? Normal, sıradan, niteliksiz bir cinayet gibi görebiliyorlar?

Bu eylem onlara “canavarca” gelmiyorsa, “canavar” tanımları nedir?

Onun için HSK’nın acilen bir karar alıp, yargıçların evlerindeki televizyonlara “çocuk kilidi” koydurmasını öneriyorum.

Normal insanlar ve normal olaylar ile ilgili filmleri izlesinler ki böyle eylemlerle karşılaştıklarında “acaba bu canavarlık mıdır” diye tereddüde düşmesinler!

Yargıtay’ın ilgili dairesi katilin “haksız tahrik indirimi” de uygulanarak cezalandırılmasını istiyor. Yani diyor ki “adam daha genç; yedi, sekiz yıl sonra salıverin gitsin!”

“Haksız tahrik indirimi” denilen şey, bizim memlekette kadın katillerinin kurtarılması için katillerin avukatları tarafından uydurulan yalanların, yaşını başını almış hakimler tarafından haklı bulunması anlamına geliyor.

Şöyle yalanlar: “Pipin küçük dedi, sen de erkek misin dedi, orospu anandır dedi” gibi!

Ölen ifade veremeyeceği için doğrulanamayacak iddialar.

Velev ki söylendi; bu bir kadını öldürme suçunu hafifleştirici neden olabilir mi?

Yargıtay’ın üniversite okumuş eğitimli yargıçları bile böyle sözlerin cinayeti mazur gösterebileceğine inanıyorlarsa, cahil kitlelerin eli nasıl tutulacak?

Dünya Katiller Federasyonu diye bir kuruluş olsaydı, bu kararı alkışlarla karşılayan bir bildiri yayınlar, söz konusu kararı veren Yargıtay dairesini de “kutsal daire” ilan ederdi.

Ben sadece bu devirde böyle düşünebilen bir Yargıtay’ımız olduğu için herkesi bir dakika süreyle içinden, kimse duymayacak şekilde söylenmeye davet ediyorum!

Bu ara sesini yükselten yanıyor da onun için!

***

Belli ki ödü kopuyor!

Erdoğan, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi isimlerin ilk seçimde kendisine büyük üstünlük kuracağının farkında. Bildiği tek şey insanları birbirine düşman edecek kutuplaştırıcı sözler ve gerekirse yargı ve polis eliyle kullanacağı şiddet!
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ifade vermek için gittiği Çağlayan Adliye Sarayı’nın önünde kalabalıkların toplanmasına çok kızdı.

Polisin vatandaşları ittirip kaktırmasına itiraz edenler için “polise saldırdılar” dedi. Hızını alamadı, “70’li yıllarda banka soyanların sloganı 10 yıllar sonra belediyeleri soyanların sloganı haline dönüşmüş” bile dedi.

Sonra da hem muhalefet politikacılarını hem gazetecileri hem de böyle bir mesele için meydana çıkanları tehdit etti: “Adaletin tecellisine engel olamayacaklar” dedi.

Gerçi o gün oraya toplananların amacı da “adalet arayışı” idi ama günümüz otokrasilerinde algı yaratmak için yetkililerin gerçeği eğip bükmeleri, gerçeğin ötesine geçmeleri normal bir durum.

Mesela ABD Başkanı Donald Trump, Washington’da uçak ile helikopterin çarpışmasından muhalif Demokrat Partilileri sorumlu tuttu.

Hem de daha kazanın üzerinden bir saat geçmeden, kazanın nedeni bile belli değilken!

Bunu yapabildi, çünkü onun için gerçeğin bir önemi yok. O kendi gerçekliğini kendisi yaratıyor ve kitlelerin de buna inanmasını bekliyor.

Özgür medyaya Trump’ın da karşı olmasının nedeni bu.

Yemin edip göreve başlayalı daha bir ay olmadı, ABD’nin önde gelen gazetecileri birer birer işsiz kalıyor.

Tıpkı bizim memlekette yaşananlar gibi.

Memlekete dönecek olursak, bütün otokrasilerde yönetici elit, meydanlara çıkan kitlelerden korkar. Bunu her türlü yolu kullanarak bastırmak, kitleleri sokağa çıkamaz hale getirmek için çabalarlar.

Bizim memlekette sokağa çıkan her muhalifin kafasına polis copu indirilmesinin, köylerindeki ağaçlara, tarlalara, hayvanlara sahip çıkmaya çalışan köylülerin jandarma marifetiyle dövdürülmesinin nedeni de budur.

Aradan 12 yıl geçtikten sonra Ayşe Barım’ın, Gezi organizatörü olduğu için hapse atılmasının nedeni de bu.

Son olay gösterdi ki her kitlenin bir tahammül sınırı var.

Türkiye’de bu sınır hayli esnek, bizim millet sokağa çıkmaktan çok hoşlanmaz, daha çok kendi kendine söylenmeyi sever.

Ama gördük ki rejim, o sınırı zorladıkça kitlelerin de sabrı taşabiliyor.

İki sosyal medya mesajıyla gaz atmak yetmez hale geliyor.

Erdoğan’ı sinirlendiren de esasen bu.

Görüyor ki ciddi bir derin dalga var ve o dalga giderek yükseliyor.

Kendisini ekonomist zannederek ekonomiyi mahvetmiş olmasının da kuşkusuz ki bu dip dalgayı güçlendirici etkisi oldu.

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi isimlerin ilk seçimde kendisine büyük üstünlük kuracağının farkında.

Korkusunun nedeni bunu değiştiremiyor oluşu.

Bildiği tek şey insanları birbirine düşman edecek kutuplaştırıcı sözler ve gerekirse yargı ve polis eliyle kullanacağı şiddet!

Seçime doğru daha da sertleşeceğini, sokaklarda dayak yiyen insan sayısının daha da artacağını göreceğiz.

Önümüzdeki iki yıl ağır geçecek, öyle görünüyor.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

“Hukuk çatlatan” uygulamalar!

İster misiniz bugün ifadeye çağrılan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu da Gezi davasından içeri atsınlar. Aslı Börek’ten iki tepsi su böreği alıp, “Gezicilere” dağıttırarak, eylemcilerin polisle mücadelede enerji kazanmalarına hizmet etme yoluyla hükümeti devirmeye teşebbüs ettiği için!

Zehirli ağacın meyvesi!

İstanbul 30. ağır Ceza Mahkemesi’nin 18 Şubat 2020’de Gezi davası dosyasındaki 53 dinleme kaydının hukuka aykırı delilin bulunduğunu tespit edip “zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir” diye tanımladığı telefon dinleme tutanakları, aradan geçen bunca yıldan sonra Ayşe Barım’ın tutuklanması için delil kabul ediliyor

Hukuk bir kere yoldan çıkınca!

Savcılığın sevk evrakında yer alan, Ayşe Barım’ın Mehmet Ali Alabora ile yaptığı bir telefon konuşmasının çözümüne göre, Barım yönetmenlerin ve oyuncuların imzalaması düşünülen bir bildiriye karşı çıkıyor. Görünen o ki bu durum, aradan 12 yıl geçtikten sonra, Ayşe Barım’ı hükümeti devirmeye teşebbüs eden insan olarak suçlanmaktan korumaya yetmemiş

"
"