12 Mart 2025

Silahları kim, nasıl teslim alacak?

PKK kongresini toplayıp silah bırakırken, demokratik siyasete katılımın önünü açacak hukuki düzenlemeler de yapılmalı. Oysa Erdoğan yönetiminin bunu bir “koşul” olarak algıladığını düşündüren gelişmeler var

Cengiz Çiçek, Tülay Hatimoğulları, Ahmet Türk, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan, Tuncer Bakırhan, Faik Özgür Erol

DEM Parti heyeti, siyasi partileri gezerek Abdullah Öcalan ile İmralı’da yaptıkları görüşme hakkında bilgi veriyor.

Verdikleri bilginin bugüne kadar bildiklerimizden daha fazla olmadığını tahmin etmek zor değil.

Türkiye siyasetinde hiçbir şey gizli kalmaz. İki kişinin bildiğini bir üçüncünün öğrenmesi an meselesidir ve bu böyle geometrik olarak artar.

Partiler ile yapılan görüşmelerde yeni bilgiler çıkmadığına göre zaten herkesin bildiği, konuştuğu konular tekrar tekrar konuşuluyor diye anlıyorum.

Bildiğimiz şu: Abdullah Öcalan, PKK’ya kongresini toplayıp silah bırakma ve kendisini feshetme çağrısı yaptı.

Ayrıca yolladığı bir not ile de “pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” dedi.

Buradan siz ne anlıyorsunuz bilmiyorum ama en azından benim anladığım ile Erdoğan yönetiminin anladığı aynı şey değil.

Ben anlıyorum ki PKK kongresini toplayıp silah bırakırken, demokratik siyasete katılımın önünü açacak hukuki düzenlemeler de yapılmalı.

Oysa Erdoğan yönetiminin bunu bir “koşul” olarak algıladığını düşündüren gelişmeler var.

Önce Millî Savunma Bakanlığı’nın bir bilgilendirme toplantısında “metinde yer almayan ateşkes gibi hususlar gündeme getirilerek kafa karışıklığı yaratılmaya çalışılmamalıdır” denildi.

Burada geçen “metin” kelimesi, Öcalan’ın yolladığı mektubu işaret ediyor.

Bu açıklama “haftalık değerlendirme toplantısı” adı altında tuğamiral rütbesindeki sözcü tarafından yapıldı.

Ertesi gün bu kez Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler konuştu.

“Ateşkes gibi hususlar gündeme getirilmemeli, böyle bir şey asla söz konusu değil” dedi.

“PKK ve uzantılarının” fesih kararını hemen almaları gerektiğini hatırlattı.

“Derhal ve koşulsuz olarak silahları teslim etmelidir. Aksi yöndeki hiçbir açıklama ve eylemin bir karşılığı yoktur ve olmayacaktır” dedi.

Bu durumda silahları kim nereye getirip, nasıl ve kime teslim edecek sorusu ortaya çıkıyor.

Silahları toplayıp getirenin başına bir iş gelmeyeceğinin bir garantisinin olmadığı da anlaşılıyor.

PKK, Öcalan’ın çağrısına uyarak kendisini feshedecek ve silahları teslim edecekse bunun yolunun, yordamının da konuşulmuş olması gerekmez miydi?

Hatta sadece bu konuları açıklığa kavuşturacak bir yasal düzenleme bile gerekebilirdi ki bu süreçte görev alacak sivil, asker kimsenin başı ileride belaya girmesin.

Öte yandan açıklığa kavuşturulması gereken konulardan biri de silahlarını teslim edecek münfesih PKK’ya bağlı kişilerin hukuki durumu.

Bunlar silahlarını teslim edecekler ve nereye gidecekler?

Türkiye’de kalacaklarsa özel bir yasal düzenleme (af niteliğinde) olmadığı sürece gidebilecekleri tek yer hapishane.

Hapsi gireceğini bile bile getirip silahlarını teslim ederler mi, sorusunun yanıtı bende yok.

Belki bu görüşmeleri yürütenler biliyorlardır ama onlar da kimseye söylemiyor.

Ve bence daha gerçekçi tahmin onlar da işin bu kısmını bilmiyor

Zaten bu konuda son kararı verecek bir tek kişi ve o da bir karar aldıysa da bunu kendisine saklıyor.

* * *

Nasıl rahatladım, bilemezsiniz!

Emekli cumhurbaşkanlarının özlük haklarıyla ilgili yapılan düzenlemenin şimdiden yapılmış olmasına bakarak, Erdoğan’ın önümüzdeki seçimde aday olmayıp emekli olmayı hesapladığını ya da seçimi kaybedeceğini düşündüğünü mü anlamalıyız, bilemiyorum
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

AKP TBMM Grup Başkanı Abdullah Güler, Cumhurbaşkanı ve emekli cumhurbaşkanlarının özlük haklarıyla ilgili düzenleme yapıldığını açıkladı ve “mağduriyetleri ortadan kaldırmış olacağız” dedi.

Nasıl sevindim ve rahatladım, anlatamam.

Böylece memleketimizdeki önemli bir mağduriyet konusu çözülmüş oluyor ki kırk gün kırk gece sevinsek az.

Çünkü bu memlekette bir kere mağdursan hep mağdursun demektir.

Mağduriyeti TBMM tarafından giderilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aylık maaşı 238 bin liraya çıkarılmıştı.

Yani sizin bileceğiniz hepimizden fazla zam aldı, iyi günlerde harcamak nasip etsin diyelim.

Mağduriyeti ancak giderilebilen Cumhurbaşkanı, emekli olursa da artık mağdur olmayacak.

Bu düzenlemenin şimdiden yapılmış olmasına bakarak Erdoğan’ın önümüzdeki seçimde aday olmayıp emekli olmayı hesapladığını ya da seçimi kaybedeceğini düşündüğünü mü anlamalıyız, bilemiyorum.

Şu anda hepimizin bilmesi gereken, artık bu konuda mağdur olmayacak. Bu kadar bilgi yeterli.

Saray’da yaşarken ailesinin ve kendisinin günlük ihtiyaçları bu maaştan mı karşılanıyor yoksa onlar da “temsil giderleri” faslından mı ödeniyor, bilemiyoruz.

Bu konuda bildiğimiz son örnek eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in kişisel harcamalarını kendi maaşından ödediğiydi.

Bunu Sezer’in “vizyonsuzluğuna” bağlayanlar da oldu ama o makama gelmiş bir kişinin “vizyonu” şahsi harcamalarını bile devlet bütçesinin sırtına yıkmak da olmamalı sanırım.

Bu konuda CİMER’e bir soru sorsak yanıt alamayız ve belki de kapımıza polisler bile dayanabilir, onun için CİMER’e sormayacağım.

Bekleyeceğim ki Erdoğan’ın yerine seçilecek kişi bu bilgileri bizlerle paylaşsın.

Bakalım Hz. Ömer’in kişisel işleri için yaktığı mumun bedelini cebinden ödemesi gibi bir durum olmuş mu?

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı.

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu.

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ve futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Savcı, bu suçun işlendiğini nasıl ispat edecek?

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras’a açılan davada savcı, ispatlanması imkânsız iddialar ileri sürülüyor. Eski Türkiye’deki yargılamalarda, müddeinin iddiasını ispat etmesi beklenirdi. Tabii Yeni Türkiye’de savcının suçu ispat yükümlülüğü kalkmış olabilir

Sev ki mutlu olasın

“Mutluluk” diye tanımladığımız “şey” esasen genetik kodlarımızda var. Yemek yerken bile bir süre daha açlıktan ölmeyeceğimizi düşünüp mutlu oluyoruz. Ama düşünün bakalım son yıllarda yapmaktan zevk aldığınız neleri asla yapmamanız gerektiğini öğrendiniz?

Türkiye’nin “hibrit” demokrasisi

Küresel Demokrasi Endeksi, hibrit rejimleri “yolsuzluk yaygınlaşma eğiliminde, hukukun üstünlüğü zayıf, sivil toplum zayıf, tipik olarak gazetecilere yönelik taciz ve baskının yanında yargı bağımsız değil” diye tanımlıyor ki bu tanım tıpa tıp bugünkü Türkiye’ye uyuyor

"
"