22 Aralık 2022

Çanlar Erdoğan için çalıyor

Eğer Millet İttifakı, HDP seçmeninin huzur içinde oyunu verebileceği bir isim olursa, o aday her kim olacak ise seçimi ilk turda kazanır

Dün T24'te yayımlanan bir araştırma, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan açısından alarm zili sayılmalı.

İnternetteki bazı paylaşımlar, araştırmayı yapan ASAL isimli şirketin AKP'ye yakın olduğunu da ileri sürüyor.

Zaten bu yazıya temel olarak bu şirketin son araştırmasını almamın nedeni de bu.

Araştırmanın hata payı, + / - 3 olarak belirtilmiş. 10 – 18 Aralık tarihleri arasında bilgisayar destekli telefon ve yüz yüze gerçekleştirilen anket şeklinde yapılmış.

Buna göre Erdoğan'ın oyu yüzde 39,3.

Benzeri başka araştırmalarda da "Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyumu Erdoğan'a veririm" diyenler bu seviyede görünüyor.

Alabileceği en yüksek oy 40 ve 36'ya kadar düşebileceğini gösteren araştırmalar da var.

Son araştırmada ikinci sıra yüzde 15,7 ile Kemal Kılıçdaroğlu'nun.

Mansur Yavaş (12,2), Ekrem İmamoğlu (9,2), Meral Akşener (7,4), Selahattin Demirtaş (7,0), Devlet Bahçeli (3,0), Muharrem İnce (0,9), Ali Babacan (0,8), Fatih Erbakan (0,6), Ümit Özdağ (0,6), Abdullah Gül (0,5), Ahmet Davutoğlu (0,2), Temel Karamollaoğlu (0,2) ve "diğer" (2,4).

Bu sonuçlar "fikrim yok" diyenler ve yanıt vermek istemeyenler (12,3) dağıtıldıktan sonraki durumu gösteriyor.

Bu yüzde 12,3 dağıtılmadan önce Erdoğan'ın 34,5'te kaldığını da ekleyeyim.

Aynı şirketin Kasım ayında benzeri yöntem ve kitle ile yaptığı araştırmada Erdoğan, + / - 2 hata payıyla, oyların yüzde 41,2'sini alıyor.

İkinci sırada Kasım ayında Ekrem İmamoğlu var (10,7). Sonrası da şöyle: Mansur Yavaş (10,1), Selahattin Demirtaş (9,6), Meral Akşener (7,3), Kemal Kılıçdaroğlu (5,7), Devlet Bahçeli (3,5), Ali Babacan (2,3) şeklinde sıralanıyor. Diğer isimler Aralık ayındaki sonuçlara yakın çıkmış.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun AKP'ye yakın bir şirketin araştırmasında bir ay içinde yüzde 5,7'den yüzde 15,7'ye çıkması acayip bir gelişme gibi görünüyor.

Bir ay içinde aynı şirketin araştırmasında altıncı sıradan, ikinci sıraya yükselmiş! İmamoğlu ise ikincilikten dördüncülüğe düşmüş.

Onun için Erdoğan dışındaki sonuçları bir kenara bırakalım.

Görülüyor ki Erdoğan alabileceği oyunun üst sınırına ulaşmış.

Seçimin iki büyük ittifakın adayları arasında geçeceğini varsaymamızda bir sorun olmaz.

Bu durumda Erdoğan'ın oyuna bir miktar Bahçeli oyu eklemek gerek.

Bahçeli'nin tüm oyunun, fire vermeden Erdoğan'a gideceğini varsaysak bile Erdoğan yüzde 45'i bulamıyor.

Geriye kalıyor yüzde 55 +1.

HDP aday gösterecek olursa yüzde 7 ile 10 arasında bir oy alacağını varsaymakta da sorun yok.

Bu durumda geriye kalıyor yüzde 45 – 48!

Fireleri vs. eklesek bile Erdoğan'ın birinci turda seçimi kazanması mümkün değil, aynı şekilde muhalefet ittifakının adayı da seçimi ilk turda kazanamıyor.

Erdoğan'ın ilk turda kaybetmesini kesinleştirecek tablo HDP'nin aday çıkarmayıp, Millet İttifakı'nın adayını desteklemesi olabilir.

Eğer Millet İttifakı, HDP seçmeninin huzur içinde oyunu verebileceği bir isim olursa, o aday her kim olacak ise seçimi ilk turda kazanır.

Seçimin ikinci tura kalması halinde de HDP yine kilit olur.

Yüzde 45'e yakın blok oyu alan Erdoğan'dan bir tek oy fazla alabilmenin yolu, yine aynı: HDP'nin destekleyebileceği bir aday!

Öyle görünüyor ki 2002'den beri seçim kaybetmeyen (son yerel seçimler hariç) Erdoğan'ın bu seçimi kazanabilmesi şapkadan tavşan çıkarmasına bağlı.

Bu tabloyu değiştirip, Erdoğan'ı yeniden ümitlendirebilecek tek şey, muhalefet ittifakının bozulması ya da Millet İttifakı'nın, HDP'lilerin oy vermeyeceği bir aday çıkarması olabilir.

İktidarın siyasete çizdiği sınır içinde kalmaya özen gösterip, HDP seçmenini yok saymak muhalefet için akıllıca bir tutum olmaz.

Erdoğan, Anayasa değişikliği gündeme gelince HDP ile temas kurmaktan, iş birliği yapmaktan gocunmuyor.

Peki muhalefet niye Erdoğan'ın çizdiği sınır içinde kalmak zorunda hissediyor?

Görülüyor ki Erdoğan alabileceği oyunun üst sınırına ulaşmış...

Küfeyi kimin sırtlayacağı belli

Türk – İş'in Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nu terk edeceği ile ilgili açıklamalardan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a soruldu:

"İşçi tarafının asgari ücretin 9 bin lira olması talebini nasıl değerlendiriyorsunuz?"

Bu da Erdoğan'ın yanıtı:

"Herkesin her söylediğiyle adım atacak halimiz yok, bizim sırtımızda küfe var."

Erdoğan yönetimi sadece son bir yıl içinde Cumhurbaşkanı'nın kendisini iktisatçı zannetmesiyle 100 milyar liranın üstünde bir serveti, sayıları bir milyon kişiyi bulmayan mevduat sahiplerine aktardı.

Merkez Bankası'ndan düşük faizle aldıkları paraları, daha yüksek faizle Hazine'ye satan bankalara aktarılan para bundan da fazla. Merkez Bankası bankalara yüzde 14 faizle borç veriyor, bankalar da aldıkları bu parayı yüzde 22 faizle Hazine'ye satıyor; faiz düşürerek faiz yükseltme modeli!

AKP'nin iktidarda olduğu 2003-2021 arasında faize ödenen para 516 milyar dolar! Merkez Bankası'nın politika faizini talimatla indirirken devletin faiz giderlerini patlatma mucizesini gerçekleştiren bir iktidarımız var! 2022 bütçesi 240,4 milyar lira faiz gideri öngörüsüyle yasalaştı. Ancak bu yetmeyince çıkarılan ek bütçeyle 2022'nin faiz gideri 330 milyar liraya yükseldi. Merkez Bankası faizlerini düşüren Erdoğan'ın 2023 yılı için TBMM'den istediği faiz gideri 565 milyar lira! 2023'e de -2022'de olduğu gibi- tek bütçe yetmeyeceğini, "ek" adı altında çıkarılacak ikinci bütçeyle faiz giderlerinin arşa çıkacağını söylemek için kâhin olmak gerekmiyor. Ülkede yoksulluk derinleşirken, Türkiye'nin yüzde 8-9 gibi fahiş faizlerle döviz borçlanmasına giderek dünyaya havadan para dağıttığını da hatırlatalım.

Elektrik Mühendisleri Odası'nın açıkladığı rakamlara göre, sadece sekiz Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projesinde Hazine'nin müteahhitlere verdiği garantilerin devlete yükü 100 milyar doların üzerinde. Hazine'nin köprü ve otoyollardan geçeceğini garanti edip de buralardan geçmeyen araçlar için devlet müteahhitlere milyarlarca dolar ödüyor.

Yolcusuz havalimanlarımız var biliyorsunuz. Zafer Havalimanı'nın durumunu daha önce bu köşede yazmıştım. Hazine olmayan yolcular için garanti vermiş, ancak garanti edilen yolcu sayısına ulaşılamıyor. Devletin olmayan yolcular için ödeyeceği para 208 milyon Euro olarak hesaplanıyor. Bu rakamın 53 milyon 401 bin Euro'su ödendi.

CHP'nin açıklamasına göre, sadece, günde 40 bin araç geçiş garantisi verilen Osmangazi Köprüsü'nün devlete maliyeti, 1 milyar 275 milyon doları aştı! Hazine garantisi nedeniyle, bugüne kadar köprüden geçmeyen yaklaşık 34 milyon aracın parası tıkır tıkır müteahhitlere ödendi, ödenmeye devam ediliyor.

Döviz cinsinden verilen garantiler nedeniyle oluşan devasa kur farklarını da bu listeye ekleyin. Sayıştay raporuna göre, kendisini iktisatçı zanneden Cumhurbaşkanı'nın icraatıyla patlayan döviz kurları nedeniyle, sadece 2021 yılında kamu idarelerinin Hazine garantili kredi borçları için 15 milyar lira (eski ölçüyle 15 katrilyon) "kur farkı" ödendi. Bu ödemeyle ana para borcu mu azaldı, hayır; faiz borcu mu azaldı hayır. Sadece "kur farkı" ödendi! Durum bu…

Ancak sıra işçiye, emekliye, memura gelince Erdoğan hükümeti bütün sağ hükümetler gibi: Sırtında küfe var, fazla yük bindiremiyor!

Asgari ücret konusunda söylediği sözü de tersten okumanız gerekiyor aslında:

Ekonominin kötü yönetilmesinin bütün yükünü işçinin, memurun, emeklinin sırtındaki küfeye yükleyecek!

Çizgi: Tan Oral

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Alaturka BAAS rejimi böyle oluyor!

Devletin güvenliğinden sorumlu en üst düzeydeki yetkililerin toplantısına AKP Sözcüsü de katılıyor! MİT Başkanı, Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren bir konuda iktidar partisinin MKYK’sına giderek sunum yapıyor! Bu nasıl bir devlet? Yanıtı hepimiz biliyoruz aslında...

Savaş ağalarının Bahçeli’ye yanıtı

Kürt siyasi hareketinin desteğini almak üzere Bahçeli’nin Öcalan’a çağrısına kadar varan bir dizi adım attılar. Başarabilselerdi Anayasa değişikliğinin ardından yine bildiklerini okurlardı ama öyle görünüyor ki PKK bu plana dâhil olmakta isteksiz

PKK, en güçlü döneminde kendisini fesheder mi?

PKK’nın Suriye’de ABD’nin koruması altında olduğu bir gerçek ve Türkiye’nin, bu koruma kalkanı resmen kaldırılmadan, o bölgede ABD askeri ile sıcak temasa girmeden bir askeri operasyon yapabilmesi de mümkün görünmüyor. PKK’nın o bölgede bir tür küçük devletçik kurduğu, etnik temizlik yaparak kontrol ettiği bölgeyi Kürtleştirdiği de bir başka gerçek. Böyle bir durumda Abdullah Öcalan da istese, PKK kendisini lağvettiğini açıklar mı?

"
"