29 Mart 2022

Nokta nokta…

Bu sözlerdeki derin felsefi anlamı çıkarabilmeniz için ya fenafillah mertebesine gelmiş olmanız lazım ya da iki – üç kere okuyacaksınız ama yine de anlamakta zorlanacaksınız. Sorun sizde değil, merak etmeyin

Saray'ın propaganda ekibi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için Tokat'ta çiftçilerle buluşma müsameresi düzenledi.

Seçilmiş "çiftçiler" bir salonda toplandılar, Erdoğan da onlara çiftçilik dersleri verdi.

Mesela şu sözleri tarihe geçecek değerdeydi:

"Et noktasında iyi bir noktada ise biz hemen Tokat'tan Vahit Bey bu işin içine girelim. Şu anda çünkü kırmızı ette, et hayvancılığında ihtiyacımız var. Niçin Uruguay'dan alalım? Biz kendi ülkemizdeki hayvanları almak suretiyle bu işi bitirelim. Biz süt değil et hayvancılığında alalım ki çiftçimizi de bu noktada rahatlatalım. O da damızlık noktasında da yetiştirmeye devam etsin."

Nasıl ama?

Bu sözlerdeki derin felsefi anlamı çıkarabilmeniz için ya fenafillah mertebesine gelmiş olmanız lazım ya da iki – üç kere okuyacaksınız ama yine de anlamakta zorlanacaksınız.

Sorun sizde değil, merak etmeyin.

22 baş hayvanı olduğunu söyleyen bir çiftçi de durumu bizler gibi tam kavrayamamış.

Erdoğan'ın "kampanyayı Tokat'ta yaygınlaştırın" talimatı üzerine "efendim karkas fiyatları" diyecek olmuş. Erdoğan lafı adamcağızın ağzına tıkıyor:

"Sen karkası, markası bırak. Önce benim kendi vatandaşımdan, çiftçimden aldığım hayvan, benim için en kârlı hayvandır."

Ve işte tarihe geçecek büyük aforizmasını da bundan sonra söylüyor:

"Kırmızı et ihtiyacına yerli çözüm bulunmalı."

Sonra da malum manda yoğurdu, Medine hurması, yulaf ezmesi muhabbeti başlıyor.

Öğreniyoruz ki Erdoğan'a "bakraç bakraç" yoğurt geliyormuş, afiyet olsun, gözümüz kalmadı merak etmesin.

Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım dün sosyal medyada yazdı.

1980 yılında Türkiye'de manda sayısı 1 milyon baş imiş. 2021 yılında 185 bin başa kadar gerilemiş

Sağılıp, sütü alınabilen manda sayısı 79 bin baş imiş.

Demek ki Erdoğan'ın bakraçlarına giren süt bunlardan geliyor.

Acaba Vahit Bey'e bir talimat da buradan gelir mi diye düşündüm.

İki nokta arası bir düz çizgidir anlamında?

* * *

Soylu, partililerini "bidon kafalı" mı zannediyor?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, hafta sonunda "Hamsi Horon Festivali"ne gitti.

Soylu'nun konuşmalarını okurken gülsem mi, yoksa başka tür bir harekette mi bulunsam, tam olarak kestiremiyorum.

Festivalde çalınan kemençenin sesi belli ki Soylu'nun kanını kaynatmış ve onu bambaşka bir gerçeklik düzeyine çıkartmış, mikrofonu görünce de dayanamamış:

"Batının, Amerika'nın, Avrupa'nın tasallutundan dünyayı kurtaracağız."

Bu sözlerini, tam da Erdoğan'ın NATO zirvesinden dönüşüne denk getirmesinin anlamı ne acaba?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye ittifak dayanışma ruhunu esas alarak NATO'nun caydırıcılık ve savunma tedbirlerine gerekli katkıyı vermeye devam edecektir" derken, Bakanı NATO'ya, AB'ye, ABD'ye savaş ilan ediyor sanki!

Bu, kendisinin "daha yerli ve milli olduğunu" haykırma çabası mı?

Görevden alınabileceğine ilişkin dedikoduları o da duyuyor ve kendisini Devlet Bahçeli'nin veliahdı olarak konumlamak üzere adımlar mı atıyor?

Soylu, festival dönüşü bu kez partisinin Esenyurt'ta düzenlediği bir toplantıya katıldı.

Bu sefer hedefi küçültmüştü: ABD, AB ve NATO'ya değil, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na seslendi.

"Kılıçdaroğlu'na bir şey söylemek istiyorum, bir de o altılı masadaki diğerlerine. O masada Kılıçdaroğlu biraz doğruysan, biraz dürüstsen, biraz bu millete ait en ufak bir inancın varsa, ilk altılı masa toplantısından sonra, sen beraber oluşturduğunuz o hepinizin tutanak altına almaya çalıştığı bildiriyi hangi büyükelçiliğe düzelttirmeye gönderdin? Biraz edebin varsa bunu açıkla."

Soylu'yu ciddiye almayacak kadar tanıyoruz. Tanımasak insanın tüylerini diken diken edecek bir iddia bu.

Ana muhalefet partisini bir yabancı elçilik yönetiyor, yayınlayacağı bir bildiri bile yabancı büyükelçilikte düzenleniyor, düzeltiliyor vs.

Kendisi İçişleri Bakanı.

Böyle bir iddiada bulunduğuna göre MİT'in filan da haberi olmalı.

E hani nerede bu işe aracılık eden casuslar? Niye yakalamıyorlar?

Yakalamıyorlar çünkü Soylu, bir kez daha "osur osur ipe diz, ser güneşe kurusun" atasözünü izliyor.

Gözü kapalı sallıyor, inanan çıksın diye bekliyor.

Eğer böyle bir bağlantı olsaydı bunu nasıl kullanacaklarını hepimiz gayet iyi biliyoruz.

Ama bunu doğruymuş gibi söylemeye çekinmiyor.

Ayıp değil mi?

Bakan Bey, kendi partisinin bir ilçe örgütünün Danışma Meclisi üyelerini gerçekten "bidon kafalı" mı zannediyor?

Yoksa o salonu dolduranlar arasında bulunabileceğini düşündüğü bidon kafaların bu palavrayı gerçekmiş gibi dinleyip, kahvehanelerde filan yayacağını, böylece Erdoğan'ın gözüne yeniden girebileceğini mi düşünüyor?

* * *

Hata mı yaptılar, para mı çalıyorlar?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz hafta sonu açtığı Tokat Havalimanı, yıllık 2 milyon yolcu kapasitesiyle, Zafer Havalimanı ile aynı büyüklükte.

Tokat'ın pisti 2 bin 700 metre, Zafer'inki 3 bin metre. Buna karşılık Tokat'ta 7 uçaklık park alanı var, Zafer'de 5 uçaklık.

Erdoğan açılış sırasında yaptığı konuşmada Tokat Havalimanı'nın 1 milyar 200 milyon liralık yatırım bedeli olduğunu söyledi.

Aynı gün medyaya yapılan açıklamalarda ise havaalanının 550 milyon liraya mal olduğu belirtiliyordu.

Biz Erdoğan'ın rakamını doğru kabul edelim.

Zafer Havalimanı, yapımcı şirkete 52 milyon Euro'ya mâl oldu.

Açıldığı 2012 yılından 2022 Mart ayına kadar yapılan garanti ödemelerinin toplamı 53 milyon 401 bin Euro'ya ulaştı.

Bir mucize olmaz ve bölgenin nüfusu, İzmir ile yarışır hale gelmez ise 2044 yılına kadar şirkete 208 milyon Euro ödenmiş olacak.

Zafer Havalimanı da Tokat Havalimanı gibi devlet tarafından yapılmış olsaydı 52 milyon Euro'ya iş bitecekti.

208 milyon Euro nerede, 52 milyon Euro nerede?

Şimdi bir yetkilinin bize bu "hesap hatasını" izah etmesi gerekiyor.

Gerçekten bir hata mı oldu, yoksa birileri para mı çaldı?

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"