28 Aralık 2024

Şarkıyı senin için çaldığımı bilseydin!

Toplumları birleştiren şeyleri bir çırpıda sayabiliriz: Ortak inançlar, bayrak, ortak vatan, etnik aidiyetler. Ders kitaplarında da böyle yazılır, çocukluktan itibaren ezberler, içselleştirir, sonra da sorgulama gereği duymadan kabulleniriz. Ama bunun dışında bazı şeyler vardır ki farkına varmadan bizleri bir ortak paydada birleştirir. Şarkılar böyledir...

Yazının başlığının İrfan Özbakır’ın, Ülkü Aker’in sözleri üzerine yazdığı mahur şarkıdan ilhamla atıldığını söyleyerek başlayayım.

Emel Sayın’dan dinleyin fırsat bulursanız: Şarkımı senin için yazdığımı bilseydin!

Bir roman ya da öykü okuyan herkes, oradaki kahramanlar ile ilgili olarak kafasında bir imge yaratır.

Benim için edebiyat uyarlaması filmlerin en büyük problemi de budur.

Romanı okurken başka tipler hayal ederim, beyazperdedeki görüntü, kendi yarattığım imge ile örtüşmez, filmden soğurum.

Şarkılar böyle değildir ama.

Bir şarkıdaki kahraman ya sizsinizdir ya da hayatınızın aşkı.

Öyle bir aşk “gerçek zamanlı olarak, şu anda, burada” bulunmayabilir.

Salt bir tasarımdan, hayalden ibaret de olabilir.

Hayatınız boyunca onu beklemiş ama bulamamış da olabilirsiniz.

Tam bulduğunuzu zannettiğiniz anda uçup gitmesini şaşkınlıkla karışık bir kalp ezikliği içinde izlemiş de olabilirsiniz.

Şanslı olup olmadığınız duruma göre değişebilir ama somut, elle tutulur, gözle görülür bir kişilik de olabilir.

Onun için şarkıları içselleştirmek kolaydır.

Herkesin “benim şarkım” diyebileceği bir şarkı mutlaka vardır.

Tabii normal insanlardan söz ettiğimi belirteyim.

“Avare gezginler” için, her şarkı, kalbimizdeki bir ize karşılık gelir, “işte benim şarkım” diyebileceğiniz şarkı sayısı çoktur.

Toplumları birleştiren şeyleri bir çırpıda sayabiliriz: Ortak inançlar, bayrak, ortak vatan, etnik aidiyetler.
Ders kitaplarında da böyle yazılır zaten, biz de onu küçüklüğümüzden itibaren ezberler, içselleştirir, sonra da sorgulama gereği duymadan kabulleniriz.

Ama bunun dışında bazı şeyler vardır ki farkına varmadan bizleri bir ortak paydada birleştirir.
İnançlarımızdan ve etnik kimliğimizden bağımsızdır.

Türk de olsak, Kürt de, Ermeni ya da Rum da olsak; Müslüman, Hristiyan, Yahudi ya da inançsız da olsak bizi birleştirir.

Onlar toplumların görünmeyen tutkallarındandırlar.

Çünkü kişisel duygularımıza hitap ederler. Çoğu zaman bunun farkında bile olmayız.
Şarkılar böyledir.

Uzakları yakınlaştırır

Arkadaşım olmasına hiç ihtimal vermeyeceğimiz, kırk gün düşünsek aramızda ortak bir nokta bulamayacağımız kişilerle bile bizi “ortak” hale getirirler.

Allah sizi inandırsın, bu hayatta Recep Tayyip Erdoğan ile bir tek ortak noktam varsa o da mutlaka bir şarkı üzerinden kendisini ortaya koyar.

Bu memlekette, bir kez olsun aşık olmuş, aşk acısı çekmiş bir insanın, bir tek kez bile Sezen Aksu şarkısı dinlemeden bu duyguyu yaşayabildiğini söylemesine asla inanmam.

Yıldızların üzerinde oturup dünyadaki resmimize bakabileceğimiz zemini bize o sağlar.

Herhangi bir şarkısını dinlerken bize hiç benzemeyen insanlarla aynı duyguyu yaşar, hissederiz.
Kim ki tersini söyler, kuşkuyla bakarım, acaba doğru mu söylüyor diye.

Kanlıca’nın orta yerinde bir taşa uzanıp gözümüzün yaşını Hisar’a doğru yüzdürmek istediğimizde aynı şeyi hissederiz.

Solcu, sağcı, dinci, laik, Türk, Kürt, Rum, Ermeni, Müslüman, Yahudi, Hristiyan olmamız, terk edilmenin acısını farklı farklı yaşamamız sonucunu doğurmaz.

Çekip giden bir sevgilinin ardından bakakalırken burnumuzu sızlatıp göz pınarlarımızda yaşların birikmesine neden olan şey o ortak duygudur.

Çekip giden bir sevgilinin ardından bakakalırken burnumuzu sızlatıp göz pınarlarımızda yaşların birikmesine neden olan şey o ortak duygudur. Bize elini uzatacak, duygularımızı bizden daha iyi ifade edecek bir şarkı ararız

Bize elini uzatacak, duygularımızı bizden daha iyi ifade edecek bir şarkı ararız, dilimize takılacak şarkı mutlaka onun bir şarkısıdır.

Kanımız damarlarımızda çılgınca bir hızla akmaya başladığında, yıldızları teker teker yakma gücüne sahip olduğumuzu düşünmemizi sağlayan o şarkılardır.

Günün birinde her şeyin “daha fazla” olduğunu hissettiğimizde, yaşamın yüzüne bakmaktan nefret ettiğimizde, bize anlamlı gelen her şey anlamını yitirdiğinde ona sarılırız.

‘Minik Serçeler’ bir işaret mi?

Fransızcada “monstre sacre” diye bir deyim var. “Kutsal canavar” anlamına geliyor, efsanevi kişilikleri ve eserleriyle toplumu etkileyen sanatçılar için kullanılan bir deyim bu.

Edith Piaf, Fransızlar için bir “monstre sacre”dir. Sezen Aksu da bu cennet vatanın insanları için aynı şeydir.

İkisinin de “minik serçe” olması sadece bir tesadüf olabilir mi yoksa bu bir “işaret” mi?

Bugün Bodrum ismiyle bildiğimiz Halikarnassos’lu tarihçi Heredot 2 bin 600 yıl önce şöyle yazmıştı:
“Bir kentin tarihini şairler ve müzisyenler yaratır, tarihçiler sadece onları kaleme alırlar.”

İzmir’in tarihini yaratan şair sayısı da müzisyen sayısı da bir ansiklopediyi dolduracak kadar çok olur.
Birkaçının ismini sayıp diğerlerine karşı saygısızlık yapmak istemem.

Sezen Aksu, bu tarihi yaratan müzisyenlerden biri.

Spotify’ın “Türkiye’de bu yıl en çok dinlenenler” listesinde bir kez daha onun ismini görünce hiç şaşırmadım.

Bu listeye her yıl giren tek sanatçı da o. Müzik zevkimiz yıllar içinde değişse de Sezen Aksu hayranlığımız değişmiyor.

Beni soracak olursanız bu yılki listem de öncekiler gibi “şizofrenik”!

Mart ayında deli gibi “elektronica edm” müzik dinlemişim. David Guetta, Tiesto, Clean Bandit filan.
Bahar gelince huyum değişmiş: “Diner funky groove lounge”a sarmışım. Yaz sıcağında da vokal caz; Dianne Krall, Stacy Kent, Laura Fygi!

Bu yıl en çok dinlediğim şarkıcı İspanyol sanatçı Buika olmuş. Dünya yüzünde Buika dinleyenler arasında ilk yüzde üçe girmişim. La Bohemia’yı Buika’dan dinleyenler arasındaki yerim ise ilk binde beş!

En çok dinlediğim beş sanatçı şöyle olmuş:

1. Buika
2. Anna Netrebko
3. Yo-Yo Ma
4. Marcela Mangaberia
5. Andrea Bocelli

En çok dinlediğim ikinci şarkının Kehribar (Burak Bulut – Ebru Yaşar) olmasını ise nasıl açıklayabilirim, hiç bilmiyorum!

Bak yine dilime takıldı: Oy oy oy yedi beni!!.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Her kadını beğenen erkekler, kimseyi beğenmeyen kadınlar

Flört uygulamaları da ‘insanlığın’ en temel sorunlarından birine çare getiremedi. İzleyebildiğim kadarıyla erkekler hâlâ her gördükleri kadına asılmaya çalışıyor; kadınlar ise kendilerine askıntı olan bu tiplerden nasıl kurtulup da “iyi aile çocuğu” bulabileceklerini bilmiyor...

Erkek odaklı flört kültürü Trump ve “üç harfli!"

Kadınların toplumsal hayatta eşit bireyler olarak yer almaya başlamasının erkeklerde yarattığı rahatsızlık dünyanın en önemli seçiminin kaderini belirlemiş olabilir mi? Bu konuyu ele alan The New York Times’taki makale, Trump’ı iktidara taşıyanın, iş hayatında geri kalan düşük eğitimli erkeklerin yarattığı öfke dalgası olduğu önermesini ortaya atıyor...

Kadınlar neden istediklerini elde edemezler?

Her kadın, hayatını nasıl bir erkekle geçirmek istediğini gayet iyi bilir. Bunun için upuzun bir liste sayabiliriz. Ancak her 100 kadına karşılık 101 erkeğin yaşadığı bu küçük mavi küremizde tüm kriterleri aynı anda karşılayabilecek tek bir erkeğin bile bulunmaması başlıktaki sorunun yanıtı olabilir

"
"