13 Temmuz 2024

Kendini geliştiren kızlar ve gözü dışarıda hödükler!

Muhafazakâr kesimin bugünlerde yeni bir derdi var. Anlaşılan o ki, kendini yetiştirmiş genç kadınların karşısına onları hak edecek genç erkekler çıkarmakta zorlanıyorlar. Bu tabloda kadınların erkekleri yetersiz bulmasının yanı sıra erkeklerin gözünün seküler kadınlarda olması da etkili...

Görsel, yapay zekâ ile üretildi.

Muhafazakâr hödüklerden peşinen özür diliyorum, başlıktaki tanımlama bana ait değil. Muhafazakâr İslamcı kesimde böyle bir sorunun yaşandığını yeni öğrendim.

Muhafazakârlar bugünlerde kızlar ile erkekler arasında artan eşitsizlik problemi ile meşgul.
Yeni Şafak yazarı Taha Kılınç, "Çok sayıda kendini yetiştirmiş, eş adayı hanımefendi var. Ama onların karşısına çıkarabileceğimiz, bu kızları hak etmiş insan çok az.

Müslüman erkekler seküler kızlara daha fazla düşkünleştiler. Bir tarafta kendini geliştiren kızlar, öbür tarafta gözü dışarıda hödükler. Bu da müthiş bir denksizlik oluşturuyor" diye konuşunca tartışmanın fitili ateşlenmiş.

Seviye ülkenin genel hâli gibi

Sosyal medyada sürüp giden bu türden bütün tartışmalarda olduğu gibi seviye biraz düşük.
Bunu ülkenin genel durumuna bağlıyorum.

Birilerine laf sokuşturmadan tartışmak için çok ciddi olmasa da bir miktar kültürel ve entelektüel altyapı gerekiyor ki o da bizim buralarda makbul bir şey değildir.

Cumhurbaşkanımızdan tutun da en eğitimsiz ve hayatta bir şey olmayı başaramamışlarımıza kadar entelektüellere kötü gözle bakmak, okuyup yazandan hoşlanmamak genel kabul görür.

Hatta küçümser ifadelerle aşağılamak, bunu yapanı okuyup yazmışların üzerinde bir yere de konumlar ki tadından yenmez.

Yazıdaki başlığı Zeynep Şevval Büyükizgi'nin, Serbestiyet'te yayımlanan haberinden aldım. Böyle bir tartışma konusunun varlığını da bu haberden öğrendim.

Büyükizgi konuyu muhafazakâr gençlere sormuş, konuyu açmaya gayret etmiş.

Soruşturmasına katılan gençlerin sözlerinden anlayabildiğim kadarıyla sorun ciddi. Tekil örneklerden değil, bir genel eğilimden söz ediliyor.

Çok şaşılacak, yeri yerinden oynatacak bir şey değil aslında.

Dindar kızların okuyup toplumsal hayata katılımları arttıkça daha zor beğeniyor olmaları, kendilerine tarif edilen rolün dışına çıkmak istemeleri normal.

Aynı şekilde muhafazakâr ailelerin erkek çocuklarının da gönüllerinin muhafazakâr ailelerden gelmeyen kızlara kaymasında da bir tuhaflık yok.

Soğumaları gayet normal

Bunda en önemli etken günümüz Türkiye'sinde din adına konuşan, öne çıkan karakterler olmalı.

Akıllarını seksle bozduklarını tahmin ettiğim din adamı kılıklı tiplerin sosyal medyada yaptıkları yaygaraya kulak veren dindar genç kızların, evlilikten soğumalarında şaşılacak bir şey yok.

İyi eğitim görüp kariyere odaklanan genç kadınların ise muhafazakâr olsunlar ya da olmasınlar evlilik yaşını erteledikleri de bir başka gerçek.

Erken evliliği tercih etmiyor olmalarının nedeni beğeni standartlarının aşırı yükselmesi olmamalı. O camiadaki her genç erkek de "hödük" değil herhalde.

Öte yandan Türkiye'de dindar muhafazakârlığın krizde olduğu, çözülmekte olduğu da bir gerçek.

22 yılı geçen dindar muhafazakârların iktidarında ahlaki standartların ne kadar düştüğünü hepimiz yaşıyoruz ve ancak bu en çok muhafazakâr ailelerin çocuklarını etkiliyor olmalı.

Büyükizgi'nin konuştuğu Ali isimli genç erkek şuna dikkat çekiyor:

"Bence Taha Kılınç'ın kullandığı kavramlarda toplum olarak mutabık değiliz öncelikle. Muhafazakâr deyince mesela, yani sanki bir tane Müslüman var, biziz, ümmetiz. Bu 20-30 yıl önce böyle olabilir, bizim babalarımızın zamanında. Şimdi öyle değil, ben birçok ateiste veya Hristiyan'a, Müslüman'dan daha yakın hissediyorum kendimi. Çünkü daha güvenilir görüyorum onları. Yani öyle Müslümanlar var ki ne parasal açıdan güvenilir ne ahlaki açıdan güvenilir ne eşinizle güvenebilirsiniz. Dolayısıyla o Müslümanlık çatısı altında birleşiyor değiliz biz."

Özgürleşmek istiyorlar

Kadın ya da erkek muhafazakâr gençlerin önemli bölümü de gördü ki "gardırop dindarlığı", başka bazı şeylerin üzerinin örtülmesini sağlayan bir araç. Nitekim o camiadaki kızların başlarını açmaları da yaygınlaşıyor gibi görünüyor.

Ayşe Böhürler başörtüsünü çıkaran genç kadınlar ile ilgili olarak yapılan bir doktora tezinden şunu aktarıyor:

"Artık başörtüsü ağırlığını taşımak istemiyorlar. Başörtüsü ile ilgili siyasi tartışmalar, yasaklar, ideolojik yakıştırmalar, aile baskıları ve daha pek çok neden başörtüsü pratiğinden uzaklaşmalarına neden olmuş. Bu durumlardan özgürleşmek istiyorlar."

Hafsa "Çok büyük bir kimlik krizi var ve bunu etkileyen çok fazla neden var" diye anlatıyor:

"Bu kriz, ilişkilerin derinleşmemesine, kötü ilerlemesine ve kadının, heteroseksüel ilişkiler için konuşuyorum, bir türlü tatmin olmamasına, aradığını bulamamasına sebep oldu. Kadın kendine tam olarak bir yoldaş arıyor, arkadaş arıyor, konuşabileceği bir insan arıyor ama bir türlü ilişkinin içinde bunu bulamıyor."

Elimde Türkiye ile ilgili olarak yapılmış bir çalışma yok ama şunu söylemeliyim ki muhafazakâr genç kadınlar, aradıkları gibi bir erkek bulamamak konusunda yalnız değiller.

Kişisel gözlemim, muhafazakâr olmayan ailelerin kız çocukları da benzer sorunları yaşıyorlar.

Unutmayalım ki toplumlar bileşik kaplar gibidir, bir kaptaki su hangi özelliklere sahipse, diğer kaptaki su da aynı özellikleri taşır.

Muhafazakârlar ve seküler hayat biçimini benimseyenler ne kadar birbirlerinden farklı gibi görünseler de aynı toplumda yaşıyoruz, sorunlarımız aynı.

Anna Louie Sussman'ın The New York Times'ta yayımlanan makalesi, ABD'de de benzer bir sorunun varlığına işaret ediyor.

Erkeklerin üniversite eğitimine giderek daha az önem vermesi, işgücünden ayrılması, kendilerine bakmamaları gibi etkenlerin kadınların kafasından evlilik fikrini uzaklaştırdığını söylüyor.

Bulamadıkları için bekarlar

ABD'de beş binden fazla genç kadın ile flört ve ilişkiler üzerine araştırma yapan American Enterprise Institute'ta kıdemli araştırmacı Daniel Cox, üniversite mezunu kadınların neredeyse yarısının beklentilerini karşılayan birini bulmakta sorun yaşadıkları için bekar olduklarını tespit etti.

Linda Howard'ın "Bay Mükemmel" isimli romanında, romanın kahramanı dört kadın, iş çıkışı bir barda buluşup dertleşiyorlardı.

Dört kadın gecenin sonunda ellerinde bir peçeteye yazılmış "mükemmel bir erkekte bulunması gereken özellikler" listesiyle evlerinin yolunu tutmuştu.

O listeye göre mükemmel bir erkekte bulunması gereken özellikler şöyle:

"Dürüsttür, yalan söylemez. Aldatmaz. Kibardır, naziktir. Güvenilir biridir. Düzenli bir işi vardır. Başarılıdır. Esprilidir, mizah duygusu gelişmiştir. Çok parası vardır. Yakışıklıdır ve yatakta muhteşemdir."

Böyle bir erkeğin sokaklarda başıboş dolaşmadığını hepimiz tahmin edebiliriz.
Onun için muhafazakâr olsun ya da olmasın, genç kadınların "hödüklerle" karşılaşma ihtimalleri her zaman daha yüksek.

"Muhafazakâr hödüklerin" dindar olmayan kızlara meyletmesinden endişe eden yazara da hatırlatmak isterim ki dindar olmayan kızlar bir hödük ile hayatlarını paylaşmaya razı olacaklarsa onlardan kendi çevrelerinde de binlercesini bulabilirler. 


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Mutlu bir "budala" olarak yaşamak

Mutlu olmanın yollarından biri de başkalarının sizin adınıza düşünmesine izin vermek, iradenizi teslim edip hiçbir şey yapmamakmış. Bizim memleketin "mutlu azınlığı" sanırım işin sırrını herkesten önce keşfetmiş, düşünmeyerek gül gibi yaşayıp gidiyorlar...

Yılın en sevdiğim günü

Efsanevi çizgi dizide Winnie "Bugün günlerden ne?" diye sorar, Piglet homurdanarak yanıtlar: "Bugün günlerden bugün!" Winnie sevinir, "Yılın en sevdiğim günü!" der... Bazen ben de "Yılın en sevdiğim günü başlıyor" diye mutlu oluyorum. Ama sonra interneti açıyorum ve...

"Çıkma teklifi" geri gelsin mi?

Bugünlerde kadın-erkek ilişkilerinden söz edilirken çok sayıda yeni kavramla karşılaşıyoruz. "Durumdaşlık" diye Türkçeleştirilen "situationship" bunlardan biri. Bu durumda, adı tam olarak konulmamış bir ilişki var; duygusallık ve cinsellik de içerebilen ama başı sonu üzerine hiç konuşulmamış bir ilişki modeli...

"
"