Artık şüphem kalmadı, iktidarın da iktidara destek veren yazar çizerlerin de, iktidarın yanında saf tutan derneklerin de söyleyecek sözü kalmamış.
Söz tükenmiş.
Konuşmalardan cımbızlama yöntemiyle mesele çıkaracak mecalleri de kalmamış.
Şeb-i Aruz sema gösterilerinde Türkçe ezan okutuldu diye kıyamet kopardılar. Tek parti zihniyeti geri döndü giye yaygara yaptılar.
Ezan okutulmadığı ortaya çıktı.
Türkçe ibadeti getirmeye çalışıyorlar diye lafı çevirdiler, sema gösterisinin ibadet olmadığı gerçeği yüzlerine vurulunca susup kaldılar.
Kısaca ortalığı ayağa kaldırdılar ama tutunacakları dal yoktu.
Yılın son günleriydi, bu kez CHP eski milletvekili Fikri Sağlar'ın "Türbanlı hakimin karşısına çıktığım zaman adaleti yerine getireceği konusunda kuşkum var" sözlerine asıldılar.
Cumhurbaşkanı Sözcüsü başladı.
AKP Sözcüsü devam etti.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı geri kalmadı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı CHP'ye verdi veriştirdi.
Toz bulutu kalktı, haber kanalları, tartışma programları üzerine atladı ama bunca çaba beyhude oldu; fosladı.
Çünkü Kılıçdaroğlu'nun tavrı netti. Yaşam tarzlarına saygı duyduğunu, türban meselesinin Türkiye'nin gündeminden yıllar önce çıktığını söyledi.
Türkçe ezan dayanması iddiası da fos çıkmıştı.
CHP zihniyeti kadınların başından türbanı çıkartmaya niyetli iddiası da fos çıkmıştı.
Eee, ne yapacaklardı?
Gündemi kendilerinin belirlediği alana çekmek için bir konu bulmaları lazımdı.
Buldular; darbe!
26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un sor kitabı üzerine yapılan röportajdan yola çıkarak "darbe iması", "darbe çağrısı yapıyor" goygoyuna başladılar.
Gelin bakalım Başbuğ ne demiş; "23 Mayıs 1960 günü DP Genel idare Kurulu toplantısında Sıtkı Yırcalı 'derhal seçimleri yapacağımızı açıklayalım' deyince Adnan Menderes'in cevabı 'derhal' olmuştu. Eğer Menderes 25 Mayıs 1960 günü Eskişehir'de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi. Çünkü erken seçim kararı almış bir hükümete karşı bir siyasi darbenin gerçekleştirilmesi, açıkça milletin siyasi iradesine de vurulacak siyasi darbe olurdu."
Bunun neresi darbe çağrısı?
Bunun neresi darbe iması?
Tarihî gerçek. Biraz siyasi tarih okuyan, biraz siyasetçilerin anılarını takip eden herkes Demokrat Parti'nin erken seçimi tartıştığını, Adnan Menderes'in de Eskişehir gezisinde bu kararı açıklaması beklendiğini bilir.
Demokrat Partililerin anılarına başvurun.
Bu sır değil.
Başbuğ yeni bir şey açıklamıyor. Bilinen tarihi gerçeği yeni kitabı ile yapılan söyleşide soru üzerine sırasında söylüyor.
Ayrıca diyor ki; "27 Mayıs müdahalesi Cumhuriyet'in getirdiği siyasal sisteme vurulan ilk darbenin adıdır."
Dikkatinizi çekerim: İlk darbe demiş. İlk darbe diyerek sonraki darbeleri de tasvip etmediğini ima etmiş. Ayrıca çözümün askeri darbe olmadığını da belirtmiş.
Buradan nasıl darbe çağrısı çıkardılar anlamadım.
Tarihi gerçekleri de konuşmayacak mıyız?
Artık bu da mı yasak?!
Ben de 1980 darbesinden örnek vereyim. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanları dönemin Cumhurbaşkanı'na 27 Aralık 1979 tarihinde "siyasetçileri uyaran" bir mektup vermişlerdi.
Cumhurbaşkanı Korutürk 1 Ocak 1980 günü Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını Çankaya'da topladı. 2 Ocak günü Başbakan Süleyman Demirel ile CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'i kabul etti. Mektubu iletti. Ayrıca tüm parti genel başkanlarına mektubun bir kopyasını yolladı.
Haftalarca mektubun muhatabı arandı. Yanılmıyorsam Evren bir NATO toplantısı dönüşünde darbe iması yaptı.
1980 yılının bahar ayına girerken durum buydu.
Şimdi soruyorum: Demirel ile Ecevit baş başa verip sonbaharda seçim kararı alsaydı 12 Eylül darbesi olur muydu?
Hayır.
Bu tarihi gerçek. Siyasi saptama.
Tıpkı Adnan Menderes Eskişehir'de erken seçim ilan etseydi 27 Mayıs darbesi olmayacaktı denmesi gibi. Bunun darbeleri meşru çıkarma hamlesiyle uzaktan yakından ilgisi yok.
Yazının başında söyledim; iktidar köşeye öyle sıkıştı ki, 60 yıl önceki değerlendirme üzerinden bile kavga çıkarıp gündemi saptırmaya çalışıyor.
Vaziyetin özeti bu.
Bu da tutmazsa bakalım peşinden ne gelecek?