Tatlı sert otokrasinin ayak seslerini yazmıştım (22 Eylül 2020 tarihli yazım). Siyaseti yakından takip ettikçe, kararlara, uygulamalara, söylemlere, tepkilere bu pencereden bakınca sert otokrasinin ayak seslerini duymaya başladım.
Türkiye "tatlı sert otokrasi" ile yönetiliyor başlıklı savımdan "tatlı" kelimesini maalesef çıkarıyorum.
Nedenlerini açıklayalım.
BİR: Anayasa Mahkemesi 7'ye karşı 8 oyla Osman Kavala'nın hak ihlali başvurusunu reddetti. Hakkının ihlal edilmediğine hükmetti. AİHM ise hak ihlali olduğuna karar vermişti. Üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi'nin Bakanlar Komitesi ise "tahliye edin" diye Türkiye'yi uyarmıştı.
İktidara yakın yazara göre; "Anayasa Mahkemesi'nin kararı Erdoğan'ın AB'ye açmak istediği sayfaya yazılmış ilk mesaj olacaktı."
Dünkü kararla, o mesaj AİHM'i tanımıyoruz başlığıyla verildi. Anlaşılan o ki; Avrupa Birliği ile beyaz sayfa açılmaktan da vazgeçildi.
Zaten AİHM'in Selahattin Demirtaş hakkında verdiği "derhal tahlile" kararına gösterilen tepkiden de o sayfanın açılmayacağı belliydi. Avrupa'yı düşman saflarında gördüğümüzün işaretiydi.
MHP iktidar ortağı olduğu sürece beyaz sayfaların açılması zor görünüyor.
Çizgi: Tan Oral
İKİ: TV dünyasına iddialı giriş yapan, elit bir kadroyu bünyesine toplayan Olay TV yayın hayatının birinci ayını bile dolduramadan kapandı. Çeşitli iddialar, çeşitli yorumlar, birbirinden farklı açıklamalar var. HDP Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevaplaması talebiyle yazılı soru önergesi vermiş.
Sorusu şu: "Medyadaki artan sansür ve baskılar Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından mı yürütülmektedir? Olay TV'nin kapatılması için baskı var mı?"
Vekilin sorusu Cumhurbaşkanı Yardımcısı'na.
Ama yanıt veren İletişim Başkanı… Fahrettin Altun milletvekiline vermiş veriştirmiş. HDP'nin zaafından yararlanıp, yumuşak karnına vurarak meseleyi başka mecraya çekmeye çalışmış.
Demiş ki: "Bir HDP'li şahıs beni suçlayan bir 'soru önergesi' vermiş. PKK'dan emir almadan ağzını açamayanlar ifade özgürlüğünden bahsediyorlar! HDP'nin de onun efendilerinin de hedefinde olmak şereftir. Büyük, güçlü ve tam bağımsız Türkiye yolunda canımız feda."
Aklınca kurnazlık yapmış!
Peki aynı soruyu İyi Partili bir vekil, CHP'li bir vekil sorsaydı ne yanıt verecekti. Veya DP Genel Başkanı sorsaydı, veya bağımsız bir vekil sorsaydı...
İktidarın yegane temsilcisinin o koltukta oturması seçmenin tercihi değil mi?
Evet.
Soru soran HDP milletvekilinin Meclis'te oturması da seçmenin tercihi.
İkisi de gücünü seçmenden alıyor (halkın tercihi, milletin tercihi başka rejimleri çağrıştırır. Demokrasilerde seçmenin tercihi vardır.)
Peki milletvekiline "HDP'li şahıs" diye hitap ederek, kendince aşağılamaya çalışan İletişim Başkanı gücünü nerden alıyor?
Seçilmiş bir kişinin atamasından. Yani atanmış kişi, yani bürokrat, yani memur.
Sonunda memurun vekili fırçalığına da tanık olduk! Gerçi Cumhurbaşkanı Yardımcısı da memur, bakanlar da memur hepsi atanmış kişiler!
Hepsi yeri geldikçe seçilmiş kişileri fırçalama cesaretini kendilerinde buluyorlar. Meclis Başkanı da duymadım, görmedim işitmedim numarası yapıyor.
Bu da son zamanlarda yeni rejimin karakteri olarak karşımıza çıktı.
ÜÇ: Söz televizyonlardan açılmışken Sözcü TV'ye 10 aydır onay verilmemesi de sert otokrasi diye adlandırdığımız rejimin kanıtlarından biri. Uydudan yayın yapan Sivas SRT kanalını bir yıl önce satın almışlar. Kanalın ismini ve logosunu Sözcü TV yapmak için başvurmuşlar, RTÜK'ten cevap yok. Acaba RTÜK'e " ipe un serin" diyen kim/kimler?
DÖRT: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu katıldığı bir televizyon programında; önceki dönemi ait 40 kadar ihale dosyasında usulsüzlük tespit edildiğini, uzmanların dosya üzerinde çalıştığını açıklayınca Ankara anında devreye girdi.
İçişleri Bakanlığı üç mülkiye müfettişini anında görevlendirdi.
Sizce amaç ne?
Dosyaları Ankara'ya kaçırıp emniyete almak mı?
Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminde böyle bir karar alınsaydı ne yapardı? İçişleri Bakanı'na ne derdi? İktidarı neyle suçlardı?
Sert otokrasi rejimine geçtiğimiz iddiama bu üç örnek yeter mi?
Şimdilik yeter diyelim noktayı koyalım.