12 Şubat 2020

FETÖ’nün siyasi ayağı mı, FETÖ’nün siyasi ortağı mı?

Benim iddiam şu, FETÖ’nün yargı ayağı, polis ayağı, asker/ordu ayağı, bürokrasi ayağı, üniversite ayağı, iş dünyası ayağı gibi güçlü siyasi ayağı yoktu

Ana demeyeceğim ama dün ikinci gündem maddemiz FETÖ’nün yine siyasi ayağıydı. Yine diyorum çünkü bu mesele zaman zaman gündeme geliyor, konuşuluyor, tartışılıyor, iddialar ortaya atılıyor bir süre sonra unutulup gidiyor.

2020 yılında bu meseleyi gündeme getiren kişi MHP Genel Devlet Bahçeli oldu. Bahçeli’ye göre FETÖ sekiz kurum üzerinde hakimiyet kurmaya çalıştı (ordu, yargı, kamu, basın, sosyal medya üniversiteler, iş dünyası ve siyaset kurumu). Yedisinde örgüte büyük darbe vuruldu ama siyasi ayakta sonuç alınamadı.

Bahçeli’nin bu sözlerinden yaklaşık 15 gün sonra 26. Genelkurmay Başkanı bir televizyon programında konuşu FETÖ’nün siyasi ayağına getirerek; 2009 yılında Kayseri’de askerlere kurulan tezgahı anlattı. Ve "26 Haziran akşamı gece 01.00’de askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması kanun teklifini getiren siyasiler araştırılsın" dedi.

O dönem özel yetkili mahkemelerin neredeyse tamamı FETÖ’cü savcı ve hakimlerin elindeydi.

Başbuğ’un bu sözler üzerine kıyamet koptu tabii.

Cumhurbaşkanı’nı sert tepki gösterdi. Cumhurbaşkanı’nın direktifiyle gece yarısı teklifinde imzası bulunan vekiller Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulundu.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun gündeminde de bir süredir FETÖ’nün siyasi ayağı vardı. Sonunda dünkü grup konuşmasının neredeyse tamamını bu konuya ayırdı.

Kısaca; devletin en önemli birimlerine, kılcal damarlarına Fethullahçıları kimler yerleştirmişse siyasi ayak onlardır dedi.

İktidarı daha doğrusu dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ı işaret etti.

Daha da ötesi siyasi ayağı olmakla suçladı.

2004 yılındaki MGK’nın Fethullah yapılanması kararının sumen altı edildiğini gerekçe gösterdi. Siyasi riski hükümet adına Başbakan’ın üstlendiğine dikkat çekti.

Hatırlıyorum, Bülent Arınç bir ara MGK kararını uygulamamakla övünmüştü!

Kılıçdaroğlu, MGK’nın bu kararına rağmen FETÖ elemanlarının devletin en hassas kurumlarına yerleştirilmeye devam edildiğini söyledi (TÜBİTAK, MİT, YÖK, Telekominikasyon, yargı, polis, asker vs.) ÖSYM’de çalınan soruların FETÖ’cülere verildiği bilindiği halde susulmasını siyasi ayağın faaliyetleri olarak gösterdi.

"12 Eylül 2010 sonrasında örgüt kendini devletin tek hakimi olarak görmeye başlamıştır" dedi. Gerçekten de Anayasa değişikliğiyle FETÖ’cü yapılanma önce HSYK’yı ele geçirdi, sonra Yargıtay’a 160, Danıştay’a 50 üye atayarak yüksek yargıyı da kontrolü altına aldı.  

Defalarca yazıldı, çizildi. Bülent Arınç’a suikast girişimi maskesi altında Fethullahçı hakimin kozmik odaya girmesi devlet içindeki güçlerinin zirve yaptığının işaretiydi.

Kılıçdaroğlu, Fethullahçıların talebiyle bazı yasal değişiklikler yapıldığına da dikkat çekti.

CHP liderinin söylediklerinde yeni bir şey yoktu.

Kronolojik olarak gelişmeleri sıraladı. Bu insanları o görevlere muhalefet getiremeyeceğine göre kim getirdiyse siyasi ayak odur diyerek noktayı koydu.

* * *

Ben meseleye biraz farklı bakıyorum. Bu konuda son bir ay içinde iki yazı kaleme aldım. Benim iddiam şu, FETÖ’nün yargı ayağı, polis ayağı, asker/ordu ayağı, bürokrasi ayağı, üniversite ayağı, iş dünyası ayağı gibi güçlü siyasi ayağı yoktu.

Çünkü siyası ortağı vardı. AKP ile Gülen Cemaati ortaklık yaparak devletin kadrolarını değiştirdiler. Devlete bu şekilde hakim olmayı hedeflediler. AKP muktedir olmanın yolunun 'cemaatle' anlaşmaktan geçtiğine inandı.

Fethullahçı kadrolar devletin kilit noktalarına bu amaçla getirildi. Kimin ne olduğunu herkes biliyordu.

Bir dönem Fethullahçı olmak bütün kapıları ardına kadar açıyordu!

Öyle değildi diyen var mı; diyen çıkar mı?

Hayır. Cumhurbaşkanı 15 Temmuz darbe girişiminden sonra "Allah dedikler için müsamaha gösterdik. Hem Rabbime hem milletime verilecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin" sözleriyle yıllar süren ortaklığı itiraf etmişti.

Somut bir örnek vereyim mi? Anayasa Mahkemesi raportörüyken önce Denizcilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı yapılan 29 gün sonra üst düzey bürokrat kontenjanından Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine getirilen, Anayasa değişikliğiyle asil üye olup Anayasa Mahkemesi Başkanvekili görevini üstlenen Alpaslan Altan’ın Fethullahçı olduğu bilinmiyor muydu?

Biliniyordu. Bilindiği için o göre getirildi.

Bilinmese darbe girişiminin ertesi günü FETÖ’cü olmaktan göz altına alınır mıydı?

Daha önce alıntı yaptım ama tekrar etmekte yarar görüyorum.

Hürriyet Yazarı Abdülkadir Selvi, 17/25 Aralık (2013) öncesi Yeni Şafak’ta yazdığı yazıda Fethullahçılara şöyle seslenmişti:

"2004'ten önce ve sonra kaç valiniz vardı, şimdi kaç valiniz oldu; kaç milletvekiliniz vardı, şimdi kaç milletvekiliniz oldu; kaç bakanınız vardı, şimdi kaç bakanınız oldu; kaç üniversiteniz vardı, şimdi kaç üniversiteniz oldu; ticaret hacminiz neydi, şimdi ticaret hacminiz ne oldu?"

Demek ki; Fethullahçı, vali, milletvekili, bakanlar o tarihte biliniyordu.

Demek ki; çetele tutuluyormuş.

Siyasi ayak demesek bile FETÖ’nün siyasi uzantısı varmış. Bakanlık bile koltuklarını bile işgal etmişler!

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ü camiden silme projesi ve veda…

İmamlara Atatürk’ün adını anmama yasağı koyan eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’di. Yerine gelen Ali Erbaş daha katı daha sert bir üslupla devam ettirdi. Atatürk’e ima yoluyla hakaret edilmesine bile izin verdi.

‘Menfaatimiz’ yeni mi aklınıza geldi?

Menfaatlerimiz için herkesle görüşmeliyiz yaklaşımını destekliyorum ama! Sormadan da edemeyeceğim. Esad ile neden görüşmüyorsunuz?

Bizleri Şi Cinping kurtardı, kendisine minnettarız!

Yurt dışına gitmek isteyen iki Sinovac bir doz BioNTech olmuşsa bile bir doz daha BioNTech olmaz zorunda! Bu duruma bakınca Çin Devlet Başkanı Şi Cinping iyi ki Sinovac aşılarının zamanında ülkemize gelmesini engellemiş diyorum.

"
"