İddiam şu; mesele ekonominin kulvarından çıktı, ülke yönetimine güven testi aşamasına geldi.
Geçen hafta cuma sabahı politika faizi yüzde 19'du.
Dolar 7.21 lira.
Dün akşam saatleri itibariyle politika faizi yine yüzde 19 ama dolar 8.20.
Hadi, bu durumu izah edin!
Edemezsiniz çünkü; açıklaması sadece ekonomiyle değil, siyasetle de, sosyolojiyle de, psikolojiyle de ilintili.
Çünkü kur patlamadı.
Çünkü enflasyon patlamadı.
Çünkü faiz patlamadı.
Güven patladı.
Tek kişilik hükümetin anlamadığı bu. İktidarın yegane temsilcisine güven sıfırlandı.
Ne dediyse olmuyor, ne yaptıysa dikiş tutmuyor. Yabancı yatırımcı beklerlerken, kapkaççı bile gelmiyor, gelen de nereye düştüm feryadıyla parasını alıp kaçıyor.
Doların yüzde 8.20'ye vurmasının nedeni bu.
Artık "dış güçlerin oyunu, Türkiye'yi diz çöktürme planı, bağımsızlığımıza vurdukları darbe" savunması inandırıcılığını yitirdi, balon oldu havaya uçtu.
Ee, ne yapılmalı?
Ne yapılması gerektiğinin cevabı ekonomistler veremiyor.
Ama cevabı belli; hemen erken veya baskın seçim.
Ama hemen seçim.
Şimdi diyecekler ki; bu ortamda seçim kararı piyasaları daha da azdırır.
Hayır efendim, tam tersi sakinleştirir, beklemeye sevk eder.
Şimdi diyecekler ki; bu salgın ortamında insanları sandığa yollamak bulaşı artırır, virüse cennet ortamı yaratır.
Tamam da 20 bin kişilik parti kongresi bulaşı artırmadı mı?
İktidarın artık seçimden kaçma için bahanesi yok. 2023'e kadar iktidarını yürütmeye mecali kalmadığı ortada.
İktidarın şunu kabul etmesi lazım: Gece yarısı danışmanlarla yapılan muhabbetin sonucu alınan kararlar ülkeye yarar getirmedi, hep zarar getirdi.
Danışmalar, bakanlar, makamlarını mevkilerini, biraz da ceplerini korumak için iktidarın yegane temsilcisinin yaptıklarına karşı çıkamıyorlar.
Çıkamadıkları için sürekli yanlış kararlar alınıyor. Bedelini biz ödüyoruz.
MHP ideri Devlet Bahçeli'nin "Cumhurbaşkanı bu Anayasa'ya uymuyorsa, biz bu Anayasa'yı ona uyduralım" dediği günden beri elbisenin dikişleri tutmuyor.
Cumhurbaşkanı'nın yasa benim dediğimdir anlayışıyla dikişler patladı.
Ne yaparlarsa yapsınlar; havada sekiz takla da atsalar, faizi yüzde 19'dan yüzde 24'e de çıkarsalar, yatırımcıya kırmızı halı da serseler ekonominin toparlanma imkanı yok.
Dört, beş yerine çivi girerek patlayan lastiği onarma imkanı yoktur.
Değiştirmek gerekir.
İktidar da bu durumda.
* * *
İktidarın bu durumda olduğunu Cumhurbaşkanı dün akşam saatlerinde düzenlediği basın toplantısıyla onayladı.
Suçu Anayasa'ya attı. Anayasa nedeniyle bu halde olduğumuzu iddia etti. Anayasa değişikliği yaparsak düzlüğe çıkacağımızı söyledi.
Anladım ki söyleyecek sözü kalmamış. Sığınacağı liman bitmiş. Suç devşireceği kurum artık yok!
Sormadan edemeyeceğim: 2017 Anayasası ne istedi de vermedi? "Uluslararası anlaşmaları iptal etme yetkisi bende" diyor, Merkez bankası başkanlarını bile gece yarısı kapının önüne koyabiliyor.
Daha ne istiyor?
Demokratik ve şeffaf bir düzen istiyorsa, elinde. Söylemesine gerek yok, bu sabah itibariyle uygulamaya koyabilir.
Cumhurbaşkanı kararnamesiyle.
Veya Cumhurbaşkanı kararıyla.
Dünkü basın açıklamasını izlediniz mi bilmiyorum. Ekonomiyle ilgili tek kelime etmedi/edemedi.
Sadece altınınızı, dolarınızı yastık altından çıkarıp getirin bana (kamu bankalarına) verin dedi.
Demek ki durum vahim.
Bu arada...
Artık cumartesi günleri de sokağa çıkmak yasak, esnaf yine kepenk kapatacak.
Daha da önemlisi dikkatlerden kaçmasın. Altını çizmek istiyorum. Cumhurbaşkanı Ramazan ayı boyunca sadece paket servise izin verilecek derken bir ay boyunca lokantaların, büfelerin kapalı olacağını ilan etti.
Sormadan edemeyeceğim; yasak neden sadece Ramazan ayında!
Oruç tutmak zorunlu mu!
* * *
Dünkü basın açıklamasında Erdoğan'ın yüzü siyahtı. Belli ki çok sıkıntılı, belli ki çıkış yolu bulamamış!
O da biliyor, dolar değil, faiz değil, güven patladı.
İflahı yok.