19 Kasım 2020

Cep delik cepken delik: Almanya hâlâ kıskanıyor mu?

Keşke...

Televizyonları açın. Her kanalda hocalar pandemiyi anlatıyor, ne yapmamız, ne yapmamamız gerektiğini söylüyorlar.

Nisan ayına geri döndük diyebiliriz. Nisan'da da ekranlar hocalara açılmıştı. Sabah akşam onları dinliyorduk. Dün itibariyle durum aynı.

Soru şu:

Ne oldu da virüs bir anda atağa kalktı?

Ne oldu da salgın dalgası bir anda tsunamiye dönüştü?  

Bir anda dönüşmedi. Sonbaharla birlikte vaka sayıları arttı, bütün Avrupa 1 Kasım'da karantinaya girdi. Biz Sağlık Bakanı'na göre "milli çıkarlar nedeniyle", gerçek rakamları açıklamadık dolaysıyla gerekli önlemleri almadık.

Maske - mesafe - temizlik dediler, başka bir şey demediler.

Diyemediler!

Bakanlık şeffaf değil, Koronavirüs ile mücadeleden daha fazla enerjisini durumu gizlemeye harcadı. En büyük hatası vaka sayısını halktan gizlemesiydi.

Almanya'da 10 bin vaka, İtalya'da 20 bin vaka, İspanya'da 25 bin vaka Türkiye'de üç bin hasta!

Televizyon sunucuları bile vaka ile hasta ayrımını karıştırdı. Üç bin vaka demeye başladılar.

Televizyonların başına geçenler Paris'in, Londra'nın, Berlin'in, Madrid'in ne durumda olduğunu öğreniyordu ama İstanbul'dan, Ankara'dan, İzmir'den haberi yoktu.

Çünkü bu konuya girmek adı konulmamış yasak kapsamındaydı. Siz hastanelerin kapısından haber yapıldığını, yoğun bakımların ne durumda olduğunu, test yaptırmak isteyen hasta adaylarının ne zorluklar çektiğini, saatlerce kuyruklarda beklemek zorunda kaldığına ilişkin haberler gördünüz mü?

Hayır.

Bakın iktidar aylarca "ekonomide şöyle iyiyiz, böyle iyiyiz" propagandası yaptı. İktidara yakın medya her gün pembe tablo çizdi. Sonunda lastik patladı, araba devirdi. Güneşin çamurla sıvanmayacağı belli oldu.

İktidar sonunda durumu kabul etti; ekonomiyi düzeltmek için hukuk reformu, demokrasi reformu yapacağının sözünü verdi.

Yenilgiyi kabul etti.

Korona'da da durum aynı. Aynı filmi izliyoruz. "Avrupa şöyle kötü, biz şöyle iyiyiz. Onların sağlık sistemi çöktü, bizimki ayakta; işte başarı budur" nutuklarıyla geçen aylardan sonra iktidar, bu konuda da havlu attı.

Lokantalar, kahveler, kafeler, lokaller, barlar, sinemalar kapatıldı.

Karar doğru, geç bile kalındı ama kapattım demekle olmuyor. Paket servisi yapın demekle mesele çözülmüyor. Hangi lokanta paket servisiyle ayakta kalacak? Bu sektörlerde binlerce kişi çalışıyor onların hâli ne olacak?

Onların cüzdanını kim dolduracak?

Parayı nereden bulacaklar!..

Almanya, Kasım ayı boyunca çok sert önlemler aldı. Her yeri kapattı. Ama bedelini de ödedi. Alman hükümeti 10 milyar Euro ayırdı. Ne mi yaptı?

Örnek vereyim; bir lokantanın bir yıl önceki cirosu dikkate alındı. Diyelim ki 2019 yılının kasım ayında 100 bin Euro ciro yaptı. Alman hükümeti o lokantanın kapanması karşılığında 80 bin Euro ödedi. Kirasını versin, elektriğini, suyu ödesin, işçisine ücretini ödesin diye.

Serbest çalışanlara 5 bin Euro katkı parası verildi.

Bizim iktidar ne yapıyor?

Hiçbir şey! Çünkü canı yok; parası yok.

Haaa lafa gelince şunu söylüyorlar: "Köprü yapıyoruz, havaalanı yapıyoruz, tünel yapıyoruz Almanya bizi kıskanıyor, aslında dünya kıskanıyor. Dik duruşumuzu kabul etmiyorlar. Kura saldırıyorlar, enflasyonu arttırıyorlar."

Milliyetçilik damarına basarak algı operasyonu yapıyor, gözlere mil çekmek istiyorlar.

İstanbul havaalanı için söylemediklerini bırakmadılar. Almanya'nın kıskançlıktan Gezi protestolarını desteklediğini bile söylediler.

Keşke, faiz inince enflasyonda inecek iddiasını kanıtlamak uğruna Merkez Bankası'nın kasasını boşaltmasaydık. 110 milyar doları harcamasaydık...

Keşke, itibardan tasarruf olmaz diyerek israfı meşru kılmasaydık...

Keşke, Merkez Bankası'nın yedek akçesine el koyacak kadar her vurup harman savurmasaydık...

Almanya bizi şimdi kıskansaydı! "Esnafına dükkanını kapat, fabrikasına üretimine ara ver, işçisine memuruna işe gitme dedi, bedelini de karşılıyor. Paralarını takır takır ödüyor" deselerdi.

Keşke...

Kıskançlıktan çatlasalardı.

Avrupa bize şimdi gıptayla baksaydı.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ü camiden silme projesi ve veda…

İmamlara Atatürk’ün adını anmama yasağı koyan eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’di. Yerine gelen Ali Erbaş daha katı daha sert bir üslupla devam ettirdi. Atatürk’e ima yoluyla hakaret edilmesine bile izin verdi.

‘Menfaatimiz’ yeni mi aklınıza geldi?

Menfaatlerimiz için herkesle görüşmeliyiz yaklaşımını destekliyorum ama! Sormadan da edemeyeceğim. Esad ile neden görüşmüyorsunuz?

Bizleri Şi Cinping kurtardı, kendisine minnettarız!

Yurt dışına gitmek isteyen iki Sinovac bir doz BioNTech olmuşsa bile bir doz daha BioNTech olmaz zorunda! Bu duruma bakınca Çin Devlet Başkanı Şi Cinping iyi ki Sinovac aşılarının zamanında ülkemize gelmesini engellemiş diyorum.

"
"