Suriye Osmanlı mirası dedik.
Suriye bizim iç işimiz, kayıtsız kalamayız dedik.
Esad mutlaka gitmeli dedik.
ÖSO’yu (Özgür Suriye Ordusu) kurdurduk veya kurulmasına önayak olduk.
Esad, altı hafta pes eder gider hesabı kitabı yaptık. Öngörümüz buydu.
Esad gidince birileri iktidarı devralacaktı, bu tabii ki İhvan, tabii ki Müslüman Kardeşler olacaktı.
AKP yönetimi de cümbür cemaat uçağa atlayacak Şam’a gidecek iktidarın yeni sahibiyle birlikte Emevi Camii’ne gidip namaz kılacaklardı.
Şükür namazı!
Aradan zaman geçti. Bu politikayı izleyen, bizlere her gün Suriye nutku atan, Suriye’yi kendi vilayeti gibi gören dönemin başbakanı cumhurbaşkanı oldu.
Bugün bize diyor ki;
"Bugün İdlib’de vermediğimiz savaşı Allah göstermesin yarın Şırnak’ta Mardin’de, Şanlıurfa’da, Gaziantep’te Hatay’da vermek zorunda kalırız."
Savrulduğumuz yere bakar mısınız?
Yine iktidarın yegane temsilcisi bize diyor ki; "Asıl hedef Suriye değil, Türkiye’dir, Suriye’de istediğini alanlar silahlarını Türkiye’ye çevirecektir."
Oysa yıllar önce asıl hedef Esad’ın gitmesi diyordu; Şam’daki yönetimin değişmesi diyordu.
Gitmeyince Esad’ı Esed yaptık!
* * *
Yıllar önce.
Sınırlarımızı ardına kadar açtık. Giren çıkanı kontrol etmek geriyi dahi duymadık. Suriye’den büyük mülteci akını olursa Esad’ın devrileceğini hesap ettik.
Göç başlamadan modern kamplar kurarak göçü teşvik ettik.
Sınırımızı öylesine açtık ki; IŞİD militanları bombalarla sınırı geçip Reyhanlı’da patlattı; 52 yurttaşımız öldü.
Sınırımızı öylesine açtık ki; Suriye’de Şam ordusu/polisi/jandarması ile savaşan muhalifler hava kararınca yorulunca veya sıkışınca Türkiye’ye geçip dinlendiler.
Yaralananlar tedavi edildi.
Reyhanlı katliamı aklımızı başımıza getirmemişti ama üç yıl sonra IŞİD’in Gaziantep’te kına gecesi saldırısı bardağı taşırdı; 52 kişi ölmüştü.
Baktık olmuyor.
Sınıra önce tel çektik. Mayın döşedik.
Baktık yine olmuyor.
Devasa duvar çektik. Yedi ton ağırlığında üç metre yüksekliğinde iki metre beton bloklarla Suriye ile aramıza set çektik. Yetmedi, güçlendirilmiş tel örgülerle sardık. Yetmedi devreyi yolları açtık, yetmedi 15 metre yüksekliğinde karakollar inşa ettik. Kamera sistemiyle, İHA desteğiyle sınırı izinsiz kuş uçuramaz hale getirdik.
Açık sınırdan kuş uçamaz hale...
Savrulmanın büyüklüğüne bakar mısınız?
O da yetmedi.
Zeytin Dalı Harekâtı düzenledik.
Baktık olmuyor.
Fırat Kalkanı Harekâtı gerçekleştirdik.
Baktık olmuyor.
Barış Pınarı Harekâtı yaptık.
Baktık olmuyor.
Göçü önlemek için İdlib çevresine 12 gözleme noktası kurduk. Silahlar patlamasın sınırımıza göç olmasın diye.
Baktık olmuyor... Baktık yetmiyor...
Göçü önlemek için on bin asker iki bin araçla (tank, top, zırhlı araç vs) İdlib’e girdik.
34 Şehit verince. Bahar Harekâtına giriştik.
İktidara amacımız ne diye sorulduğunda; bizim Suriye petrolünde de, Suriye toprağında da gözümüz yok, amacımız göçü önlemek diyor.
Açık sınırdan savaş durumuna geçtik.
Göçü teşvikten göçü önlemek için askerimizi cepheye sürdük.
Bu ne büyük savrulmadır.
Erdoğan ve ekibi Esad’ı devirmeyi kafasına takmasaydı, Emevi Cami’nde namaz kılmayı nihai hedef görmeseydi tarihin akışı böyle olmayacaktı.
Şunun da belirtmeden noktayı koymayalım.
Sınırlarımızı açtık, Yunanistan ve Bulgaristan sınırına dayananların yüzde 90’ı Afgan, Afrikalı, Pakistanlı, Bengaldeşli. İçlerinde az sayıda Suriyeli var.
İçişleri Bakanı "İsteyen gider isteyen kalır, kimseye karışmayız" diyor ama dağdan taştan geçenleri bile takip edip neredeyse saat sayı açıklıyor.
TRT Arapça kanalı kaçış yolları haritası yayınlıyor. Cumhurbaşkanı sırına yüklenecek mülteci sayısının bir milyonu bulacağını ilan ediyor.
Sınırımızı açtık. Yunanistan’ı gaz bombası atarak mültecileri durdurmaya çalışmakla çok sert tedbirler almakla suçluyoruz ama güney sınırımızda mülteci akınını önlemek için savaşıyoruz!
Askerlerimiz şehit oluyor.
Duvara vurduk ama farkında değiliz.