21 Şubat 2020

Beraat ettirin diyen güç! Hapiste kalsın diyen güç!

Siyasi bir güç "bırakın" dedi onun üzerindeki siyasi güç "hayır bırakmayın" dedi; gece yarısı formülü bulundu

Önce işin adını koyalım. Önceki gün beraatla sonuçlanan dava "Gezi davası" değildi. Gezi olayları davası yıllar önce görüldü, bitti.

Taksim Dayanışma grubu yargılandı; beraat ettiler.

Beşiktaş Çarşı Grubu da yargılandı. Hükümeti devirmeye teşebbüs etmek, terör örgütü kurmak, yönetmek, suç örgütü kurmak yönetmek, polise direnmekle suçlandılar; beraat ettiler.

Kısaca Gezi beraat etti.

Gezi Parkı davası kapandı.

Yargı protesto eylemini "anayasal hak" olarak gördü.

O halde bu ne davasıydı?

Osman Kavala davasıydı.

Osman Kavala’yı mahkûm etme davasıydı.

Osman Kavala’nın 15 Temmuz darbe girişimiyle irtibatlandırılarak tutuklanması da 15 Temmuz davası olmayacak.

15 Temmuz akşamı cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmek anayasayı ortadan kaldırmak suçunu isteyen darbeciler yargılandı. Onlarca dava açıldı. Davaların büyük çoğunluğu bitti. Cebir ve şiddete başvuranlar ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm oldu.

O halde yeniden ısıtılmaya çalışılan bu dava da 15 Temmuz davası olmayacak.

Osman Kavala davası olacak.

Meseleye böyle bakalım. Böyle bakarsak belki neler olduğunu bittiğini daha iyi anlarız, anlamaya çalışırız.

Çünkü anlaması çok zor bir durum var ortada.

Şöyle ki; yargılama devam ederken mahkeme heyetinin iki üyesi (Kavala’nın tahliye edilmesine taraftar olduğu söylenen) değiştirildi. Yeni heyet Avrupa insan Hakları Mahkemesi’nin "derhal tahliye" kararını dikkate almadı, yargılanmayı hızlandırdı, avukatların tüm taleplerini reddetti, karar için çekildi.

Herkes mahkumiyet beklerken beraat kararı çıktı.

Elimizde somut bilgi, belge yok. Ama bu topraklarda yaşayan gazetecilik yapan herkes bilir ki bazı kararlar bir telefonla alınıyor. Bunun çok sayıda örneği var!

Halk TV’de Işın Aslı programında Mehmet Y. Yılmaz, Turgut Kazan, Fikret Bila ile bu konuyu ele aldık. Dördümüzün de kanısı dışardan bir müdahale olduğuydu.

Birilerinin veya birisinin heyete "beraat ettirin" demiş olacağı fikrinde uzlaştık.

Çünkü beraat kararı mahkemenin doğal seyriyle uyuşmayan karardı! Senaryoya aykırıydı! Bütün kurgu altüst oldu!

Peki o kişi kimdi?

Beraat etmelerini isteyen?

Mahkûm etmek için karar duruşmasına koşar adım giden, tahliye taleplerini sürekli reddeden mahkeme bir gecede fikrini değiştirmeyeceğine göre birileri fikir vermiş olmalıydı. Yön vermiş olmalıydı.

Ama o kimdi?

Hangi güçtü?

Kavala’nın tahliyesinin geciktirilmesinden, dışarı adımını atamadan önce gözaltı sonra tutuklama kararı verilmesinden, hücresine geri gönderilmesinden, Cumhurbaşkanı’nın "manevra ile onu beraat ettirmeye kalktılar" demesinden, HSK beraat kararı veren hakimler hakkında soruşturma başlatmasından iktidarın Kavala’nın hapiste kalmasını istediği, iktidar dışındaki bir gücün devreye girdiği anlaşılıyor.

Yanlış anlaşılmasın; mahkemenin beraat kararını eleştirmiyorum, yüzde yüz doğru buluyorum. Hatta o iddianameyi bile yetersiz bulup kabul etmemeleri gerektiğini savunuyorum.

Ama burada yaşadığımız olay farklı.

Siyasi bir güç "bırakın" dedi onun üzerindeki siyasi güç "hayır bırakmayın" dedi; gece yarısı formülü bulundu.

Bu arada hukuk guguk oldu.

Kimin umurunda!

Bu vesileyle Saray bir kez daha gücünü test etti.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ü camiden silme projesi ve veda…

İmamlara Atatürk’ün adını anmama yasağı koyan eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’di. Yerine gelen Ali Erbaş daha katı daha sert bir üslupla devam ettirdi. Atatürk’e ima yoluyla hakaret edilmesine bile izin verdi.

‘Menfaatimiz’ yeni mi aklınıza geldi?

Menfaatlerimiz için herkesle görüşmeliyiz yaklaşımını destekliyorum ama! Sormadan da edemeyeceğim. Esad ile neden görüşmüyorsunuz?

Bizleri Şi Cinping kurtardı, kendisine minnettarız!

Yurt dışına gitmek isteyen iki Sinovac bir doz BioNTech olmuşsa bile bir doz daha BioNTech olmaz zorunda! Bu duruma bakınca Çin Devlet Başkanı Şi Cinping iyi ki Sinovac aşılarının zamanında ülkemize gelmesini engellemiş diyorum.

"
"