Haber şu; 11 aylık verilere göre 2019 yılında 48 milyon turist gelmiş. Ancak, kitle turizmin dışında gelir getiren kongre, kültür, golf, futbol turizmi konusunda istediğimiz seviyeye ulaşamamışız.
Anlaşılan o ki, orta gelir düzeyindeki kişiler Türkiye’ye geliyor.
48 milyon turistin 15 milyonu Antalya’yı tercih etmiş. Ucuza deniz ve güneş. Fiyatlar Yunanistan ve İtalya’nın neredeyse üçte biri. Otellerin çok daha yeni ve lüks, verilen hizmet çok daha kaliteli olmasına rağmen.
Antalya sadece yazın değil, kışın golf, kongre, futbol takımlarına da hizmet verecek alt yapıya sahip.
Şöyle ki; Antalya’ya gelip kamp yapacak futbol kulüplerine hizmet verecek 180 saha mevcut. 25 otelin kendi futbol sahaları var.
Peki ilgi var mı?
Eski ilgi yok. Batı elini ayağını çekmiş. Eskiden 18 takımlı Almanya liginden 11 takım devre arası kampını Antalya’da yapardı. Belçika, Hollanda takımları Antalya’yı tercih ederdi.
Şimdi hiçbiri yok.
Rusya’dan, Kazakistan’dan, Moldova’dan takımlar geliyor. Altyapı oyuncuları gelip kamp yapıyor. Üst düzey Avrupa takımları dönüp bakmıyor.
Neden?
Bunu sadece 15 Temmuz darbe girişimiyle açıklayamayız; geçti bitti. Antalya cazip olmasına rağmen, ucuz olmasına rağmen neden gelmiyorlar?
Öyle ya, paramız onların parasının ( Euro’nun) neredeyse yedi de biri. 100 dolar bozduran 670 lirayı cebine koyuyor. Tatil için cennet. Zaten bu yıl turizmde rekor kırmamızın nedeni de bu.
Ucuz.
Sadece tatil için değil kongre turizmi için de ucuz. Futbol takımlarının 10/15 günlük kamp maliyeti için fiyatlar cazip. Ama onlar İspanya’yı, Portekiz’i, Hırvatistan’ı tercih ediyorlar?
Neden?
Nedeni açık; Avrupa’da Türkiye’nin algısı kötü. Öncelikle algıyı değiştirmemiz lazım. Avrupa medyasında yıllardır Türkiye hakkında olumlu bir haber çıkmadı.
Avrupa’dan bakınca; Türkiye tek adam rejimiyle yönetilen, demokrasisi çalışmayan, yargısı siyasetin kontrolünde olan, kuvvetler ayrılığından bahsedilmeyen, Avrupa’yla köprüler atmaya hazırlanan, Avrupa normlarını yerine getirmeyen, göçmen deposu olan, insanların terörle iç içe yaşadığı, her an bombaların patlayacağı, otoriter bir ülke olarak görülüyor.
"Oyunlarını bozduk, tekerlerine çomak soktuk. Türkiye artık her istediklerini yaptırdıkları ülke olmaktan çıktı. Kara propaganda yapmalarının, Türkiye karşıtlığının nedeni bu" sözleri durumu açıklamaya yetmez.
Kendimizi avutmanın ötesine geçmez.
Bir işe de yaramaz.
AB ilerleme raporlarını çöpe atarsak, AİHM kararlarını uygulamazsak, ekonomide derecelendirme kuruluşlarını hasım görürsek ama en önemlisi ağır ifadelerle Avrupalı siyasetçilerle ağız dalaşına girersek algımız böyle olur.
Hatırlayın. Seçim döneminde Hollanda ile girdiğimiz sürtüşmeyi hatırlayın. Sarf edilen sözleri. Hollanda takımları kamp yapmaya Türkiye’ye gelir mi?
Bir ara Merkel’i Nazi bile yaptık (Bir Alman’a yapılacak en büyük hakaret). Alman takımları gönül rahatlığıyla Antalya’da kamp yapar mı?
Artık karar vermemiz lazım. 2020’de ya ilişkileri düzelteceğiz ya yepyeni bir Türkiye imajıyla sahneye çıkacağız ya da kendi kendimize yeteriz deyip değerli yalnızlığımızla övünüp duracağız.
Durum ortada, kendi kendimize yetemiyoruz işte!
O halde algıyı düzeltmek için; öncelikle hukuk devleti olacağız, öncelikle bağımsız yargıyı hayata geçireceğiz, öncelikle demokrasinin eksiklerini tamamlayacağız, öncelikle güçlü tarafsız medyaya sahip olacağız, öncelikle düşünce özgürlüğünü sağlayacağız, öncelikle dış güçler Türkiye’yi bölmek için saldırı üstüne saldırı düzenliyorlar paranoyasından kurtulacağız.
İşin gerçeği şu; Avrupa’yı sevmiyoruz ama Avrupa’dan da kopamıyoruz.
İhracatta ana damar orası. Paralı turistte ana damar orası.
Almanya’dan kamp yapmaya takım gelmiyor, Moldova‘dan gelen takımlarla idare ediyoruz.
Ukrayna’dan Shakhtar Donatest takımı Antalya’da kamp yapacak diye seviniyoruz!