Adli yılın açılışı gibi akademik yılın açılışı da Saray'da yapıldı. Eskiden İstanbul Üniversitesi'nde yapılırdı. Herhalde üniversiteler üniversite olmaktan çıktığı için açılış törenleri de ayıp olmasın diye üniversitede yapılmıyor!.
Cumhurbaşkanı açılış konuşması yaptı. 13 yıl önce başlattıkları ve hayata geçirdikleri her şehire üniversite projesini övdü. Üniversite sayısını 76'dan 207'ye. Öğrenci sayısını 1,6 milyondan 8 milyona çıkardıklarını gururla anlattı.
Almanya'dan örnek verdi. 'Nüfusumuz hemen hemen aynı, Almanya'da üç milyon üniversite öğrencisi var, bizde sekiz milyon'' dedi. Merkel duyunca 'bilmiyordum' demiş. Şaşırmış olmalı!..
Asıl soru şu: Almanya mı doğru yapmış, biz mi?
Cumhurbaşkanı bunları söyledikten sonra şunu da ekledi; 'ancak nitelik noktasında aşmamız gereken mesafe var'.
İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Nitelik. Nicelik olarak arttık ama nitelik olarak dibe vurduk. Her kente üniversite adı altında bina yaptık ama içine akademik hayatı özgür düşünceyi koymayı unuttuk.
Tıpkı devasa adalet sarayları yapıp içine adelet koymayı unuttuğumuz gibi.
Bir bina, bir dekan, iki öğretim görevlisi, haftada bir gün dışarıdan gelen misafir iki akademisyenden oluşan fakülteler kurduk. Sonuç; fakülteler lise oldu. O düzeye indirdik.
YÖK Başkanı Saraç, şu soruya cevap verir herhalde; 80 milyonluk Almanya'da neden 8 milyon üniversite öğrencisi yok, 80 milyonluk Türkiye'de neden 8 milyon üniversiteli var?
Saraç'a ikinci sorum da şu; Almanya'da üniversiteyi bitiren gençlerin yüzde kaçı iş buluyor, bizde üniversiteyi bitirenlerin yüzde kaçı?
YÖK Başkanı'na bir sorum daha var. Her kente üniversite kurma projesi doğru muydu? Yararlı mı oldu, zararlı mı?
Ben söyleyeyim, kalite sıfır. O okullardan çıkan çocukların yüzde 95'i iş bulamıyor. Tablo şu; genç, Anadolu'nun ücra köşesindeki üniversiteyi bitiriyor, büyük kentte geliyor, iş başvurusu yapıyor, aldığı cevap şu; "aaa öyle bir üniversite mi var?"
Yıkılıyor, bunalıma giriyor.
Başka bir örnek vereyim. Hadi seçtiğimiz il Ardahan olsun. Çocuk 4 artı 4 artı 4'lük eğitiminin Ardahan'da tamamlıyor. Üniversiteye evinin yakınında diye Ardahan'da gidiyor. Diyelim ki, mühendislik okuyor, diyelim ki, iktisadi ve idari bilimler fakültesinde okuyor, mezun oluyor, sıra işe girmeye geliyor.
Ardahan'da iş var mı?
Yok. Nereye gidecek? Çocuk üniversiteyi bitirene kadar ilinden dışarı çıkmamış. İline mahkum halmış. Sen ben bizim oğlan büyümüşler. Başka kentlerle, başka yöredeki yaşıtlarıyla kültür alışverişi olmamış. Bu genç ne yapacak?
Devlete kapağı atarsa atacak, yoksa iş yok!
Bir başka büyük yara da vakıf adı altında kurulan ticarethane kılıklı üniversiteler. Cumhurbaşkanı bu üniversitelerden memnun olmadığını ifade etti. Büyük kentlerde, hele İstanbul'da adım başı üniversite var. Bir kısmı merdiven altı üniversiteler. Kapıdan girdin mi diploma alıp çıkıyorsun, yeter ki para ver.
Hemen somut örnek vereyim. Geçen yıla kadar bu okulların yüksek lisans bölümleri öğrenci kaynardı. Bu üniversitelerin en önemli gelir kaynaklarından biri de yüksek lisans programıydı. Askere gitmek istemeyenler yüksek lisansa kaydoluyordu. Yılda 25, 30 bin lira verip dandikten okuyordu, askerliği erteliyordu. Maksat buydu.
Bedelli askerlik çıkınca o parayı devlete verdiler. Yüksek lisansa başvurular bıçak gibi kesildi. Bu sebeple merdiven altı üniversiteler dedim. İçilerinde akademik hayat yoktu.
YÖK bu durumu bilmiyor mu?
Bilmez mi? İzin veren, göz yuman kendisi.
Şunu bilir şunu söylerim. Yıllardır da yazarım. Türkiye'de kamu/özel üç tip üniversite/fakülte var.
BİR: Devlete ve özel sektöre her alanda kalifiye eleman yetiştiren fakülteler.
İKİ: Zengin çocukları diploma alsın diye kurulan üniversiteler.
ÜÇ: Fakir çocukları kendilerini okumuş hissetsin diye kurulan şehir üniversiteleri.