09 Temmuz 2023

Sivil itaatsizliğin sonu nerede biter kestirilmez

Sivil hareketlerin sonuçlarının öngörülmesinin oldukça zorlaştığı bir dönemde yaşıyoruz

Protesto hareketlerinin nasıl anıldığı, genelde ana kişinin siyasi görüşü, medya raporları ve tarihçiler ile geriye dönük bakmaktan oluşan karışık bir omlettir.

Tarih bize basit protestolardan kargaşaya, ayaklanmadan devrime kadar geniş bir spektrum sunuyor.

Sivil itaatsizlik yeni bir şey değil. Fakat geçtiğimiz yıldan beri sanki dünyanın her köşesinde bastırılmış bir isyan var.

2022'in başında Kazakistan'daki ayaklanmalar belki yılın en büyük haberi olacaktı ki Ukrayna savaşı ile geri sıraya düştü.

Savaşla beraber Rusya birçok protesto gördü.

Covid-19 politikasına isyan eden Çin halkı da yıl bitmeden birçok şehirde sokağa döküldü.

Polis ve devlet gücünün baskın olduğu bu ülkelerde, bu çapta protestolar şaşırtıcı idi.

Buna rağmen haberlerde yer alma yoğunluğuyla bu tarz sosyal itaatsizliklere alıştık.

6 Ocak 2021'de Kongre Binası Baskını ile ulusal travma yaşayan ABD, zaten BLM protestoları ile sürekli çalkalanmakta.

Batı Avrupa'da artık kendini iklim değişikliği aktivistlerine karşı korumaya almamış bir sanat galerisi veya tutkal görmemiş bir ana cadde bulmak zor.

Türkiye'de belki de en hatırda kalan hareket, oldukça yavaşlamış olsa da hâlâ son bulmayan ve yüzlerce göstericinin öldürüldüğü İran'daki Mahsa Amani protestolarıydı.

En hararetli anlarında karşı-devrim olarak anılmaya başlayan olaylar, ülkede rejim karşıtı ciddi bir nüfusun oluştuğunu göstererek protestoculara yalnız olmadıklarını hissettirirken, rejimi çok sert tepkiye başvuracak kadar tedirgin etti.

Geçen hafta Fransa'daki kargaşayı tetikleyen Kuzey Afrikalı asıllı bir gencin ölmesi olsa da, ardından gelen ayaklanmanın ana sebebi Fransa'yı kendi yurtları olarak görmeyen, ortak dil, din ve kültüre sahip çok geniş genç bir azınlık topluluğu olmasıydı.

Fransa'daki protestolar entegre olmamış bir nüfusun, yerleşik nüfus ile çatışması olarak tanımlanabilir.

Avrupa'daki iklim protestoları ideolojik bir haykırış.

Çin ve Rusya'dakiler ulusal politikada seslerini duyuramadığını hisseden grupların isyanı.

İran'daki olaylar ise on yıllarca süren baskıya karşı bir özgürlük mücadelesi olarak nitelendirilebilir.

Ancak bu geniş katılımlı protestoların sivil toplumun devlet yapısına itaatsizliği dışında çok da ortak noktaları yok.

Bu sosyal kargaşalar her ülkede farklı toplumsal bellekte yer ediniyor.

Bilgilerin alındığı kaynak, ailede egemen olan dünya görüşü, mevcut siyasi taraftarlık ve ideolojiler, aynı olaylara bambaşka yorumlar yapılmasına yol açıyor.

Örneğin Rus İhtilali denildiğinde, tarihe devrimin başlangıcı olarak kaydolan, bugün Sankt-Peterburg olarak anılan Petrograd şehrinde hükümetin devrilerek Bolşeviklere gücün geçtiği 'Ekim Devrimi' anlaşılır.

Oysa devrimin gerçek başlangıcı 1917 yılının dünya kadınlar günüydü.

Şubat Devrimi olarak anılan süreç; kadınlar günüyle birlikte gıda yoksulluğunu da kapsayan, spontane gelişen protestolar ile başlamış, çatışmalarla büyümüş ve birçok askerin de taraf değiştirmesiyle Rusya'daki büyük isyana götüren ilk çatlakları oluşturmuştu.

(O dönem Rusya'da kullanılan Jülyen Takvime göre 23 Şubat tarihi Gregoryen Takvimde Dünya Kadınlar Günü olan 8 Mart'a tekabül ediyor)

Fakat bu protestolar patlak verdiğinde Lenin İsviçre'de, Troçki Amerika'da, daha önemi hissedilmeyen Stalin ise Sibirya'da olduğu için, spontane gelişen gerçek devrimi Bolşevikler benimsememiş, tarihe kendi rollerini yücelten Ekim Devrimi'ni milat olarak yazdırmışlardı.

Bu protestolar, Rusya'nın 1917 yılında kadınların oy kullanmasına izin veren ilk büyük ülke olmasıyla sonuçlanmış ancak tarihe kalan efsanevi moment Ekim Devrimi olmuştu.

Bolşeviklerin siyasi emellerine hitap eden bir öykü oluşturulmasından dönemin şovenizmi de faydalanmıştı.

Ve önceden birçok örneği daha önce görülmüş bir protesto dünyanın kaderini değiştirmişti.

İçinden geçtiğimiz çağda Arap Bahar'ına, Orta Doğu'da birçok sivil çatışmaya, yanı başımızdaki sıcak savaş devam ederken, Rusya'nın iç dinamiklerinin kaygı verici şekilde geliştiğine tanıklık ediyoruz.

Bunlar da bize gösteriyor ki sivil hareketlerin sonuçlarının öngörülmesinin oldukça zorlaştığı bir dönemde yaşıyoruz.

Küresel ekonomik yavaşlama ile bu duruma alışmamız, devlet ve vatandaş arasındaki hassas dengenin tahrip edilmesinin artarak karşımıza çıkmasına hazır olmamız gerekiyor.

Dünyayı değiştirecek bir devrim görür müyüz, bilinmez! Ama imkânsız diyemeyiz.

Belki daha da ilginç olan hikâyelerini kimin anlatacağı…

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

‘Bin yılın en büyük düşünürü’ Karl Marx’ın öteki hayatı

Marx'ın proleter bir ayaklanmaya dair öngörüleri, kapitalizmin ana üslerinde gerçekleşmeyince, takipçileri kırılgan alanlara sızdılar ve ‘sömürü’ teorilerini kültüre kaydırdılar

Avrupa Donald Trump’ı dinlemeden Batı düzenini koruyamaz

Avrupa ekonomisi ve kültüründeki her değişimin etkisi, ülkemizde de hissedilecektir. Bu değişim sürecine doğru hazırlanırsak, ödülünü de mutlaka göreceğizdir

Gidenin arkasından…

Çocukluğumda, kendisini riske atarak annemin hayatını kurtarmış ve beni telafi edilemeyecek bir hasardan korumuş olan o ağırbaşlı sabırlı insan, hafta içi toprağa verdiğimiz Eski Devlet Bakanı ve Kahramanmaraşlı (kendisi bunu çok önemserdi) Ali Doğan’dı

"
"