Öte yandan kendisini yararlı bir arabulucu olarak konumlandırarak ve göze çarpan yardımlarla Ukrayna'yı da ihmal etmedi.
Geçtiğimiz Eylül'de Türkiye ile birlikte, Kiev-Moskova arasında (içlerinde Batılı askerlerin de bulunduğu) esir takasının kolaylaştırılmasında kritik bir rol oynadı.
Bu hamlesiyle, Suudi Arabistan'ın herkes için faydalı çabalar gösterdiğini ilan etmiş oldu.
Uluslararası dünyaya Batı'nın başaramayacağı eylemleri yapabilme kapasitesini sundu.
Ardından, Riyad Barış Zirvesi'ne ev sahipliği yaptı.
Başından itibaren Arap devletleri, (hatta dünyanın çoğu) Ukrayna'daki savaşı, Putin'e karşı durmalarını gerektirmeyen, uluslararası ilişkilerini yeniden gözden geçirmelerine ihtiyaç olmayan karmaşık bir Avrupa çatışması olarak görmüşlerdi.
Prens, taraf olmakta isteksiz olan Küresel Güney ülkelerine ulaşarak, Ukrayna'ya Batılı destekçilerinin ötesinde devlet desteği getirerek, ciddi diplomasi gücü kazandı.
Nitekim barış zirvesine Çin'in katılımı; Suudilerin bir araya getirme güçlerinin Batı'dan çok farklı olduğunu kanıtlamıştı.
Çin gibi, savaşın başlangıcından itibaren Rusya ile yakın bağlarını korumuş ve Rus petrolünün ithalatını artırmış olan Hindistan da Ulusal Güvenlik Danışmanını zirveye yolladı.
Aslında birkaç ay önce Danimarka'da sessiz bir barış zirvesi düzenlemiş, Putin'i Ukrayna'yı işgal etmeye NATO'nun zorladığı iddiasına sempati duyan 15 ülkeyi bir araya getirmişti.
Cidde zirvesini manşet bile olmayan Danimarka zirvesinden ayıran, MBS'nın diplomasi yeteneğiydi.
Savaşta taraf tutmayan Suudlar görmezden gelinmeyecek kadar güçlü bir uluslararası kavşak olmuşlardı.
Riyad, 1945'te Kral İbn Suud ve Roosevelt'in anlaşma yapmalarından bu yana geçen yetmişi aşkın yıl Washington'ın yakın müttefiki oldu. Son otuz yılda her ABD başkanı Suudi Arabistan'ı ziyaret etti. Obama, dört ziyaretle rekor kırdı.
Ancak Biden, 2018'de Suudi monarşiyi bir "parya" haline getirmeye söz vermiş ve MBS ile konuşmayı reddetmişti.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, petrol fiyatlarını çok yükselterek işleri gerçekten değiştirmiş, Suudi Arabistan'ı Biden'ın görmezden gelemeyeceği bir şekilde yeniden çok önemli bir ortak haline getirmişti.
Suudların ve Rusya'nın çıkarları, her iki ekonomi de yüksek petrol fiyatlarından yararlandığından, örtüşüyordu.
Bu politik gerçeklik Biden'ı eski Suudi-Amerikan ortaklığını canlandırmaya mecbur kılmış, Riyad ziyaretinde Prens tarafından yumruk tokuşturarak karşılanmıştı.

Bu ziyaretle birlikte ABD, Riyad'ı "parya"dan vazgeçilmez ortağa geri yükseltti. Ancak Prens eski günlere hevesli olmadığını, Suudi Arabistan'ın Çin'e yaptığı petrol ihracatını dolar yerine Yuan cinsinden yapabileceğini ima ederek gösterdi ki bu, petrol işlemlerinin petro-dolar cinsinden yapıldığı bir dünyada büyük bir değişimin ön belirtisi olabilir.
Rusya Ukrayna'yı işgal ettiğinden beri Riyad, petrol fiyatlarını yüksek tutmak için enerji piyasaları üzerindeki gücünü kullandı. Ayrıca kendi iç kullanımı için Rusya'dan ucuz petrol satın alıyor ve kendi petrolünü yüksek marjlarla ihracat için serbest bırakıyor. Bu da Rusya'nın ekonomik dayanıklılığına katkıda bulunuyor.
Diplomasinin temel yasası, bu durumda MBS'nin Rusya üzerinde potansiyel bir etkiye sahip olmasıdır. Çünkü Prens, petrol fiyatlarını yükseltebiliyorsa, düşürebilir de…
MBS istikrarlı bir petrol piyasası ve güçlü ticari ilişkiler istiyordu. Ve savaş Suudiler için büyük bir kazanç oldu. Devlet Petrol Şirketi ARAMCO bir önceki yıla göre yüzde 47 artışla 161 milyar dolar civarında rekor kâr elde etti.
Prens'in ideal dünyasında; Suudi Arabistan baskın bir jeopolitik oyuncu olmak arzusuna göre politikasını çiziyor.
Suudi Yatırım Bakanı'nın söylediği üzere; "Politik ve ekonomik ters rüzgarlar, alıştığımız manzaranın bir parçası. Onları özümseyecek, etraflarında yolumuzu bulacak ve yörüngemize devam edecek esnekliğe sahibiz."
MBS'nin küresel vazgeçilmezlik ve itibarın zirvesine ulaşmasını sağlayan diplomasi türü, Körfez Araplarının rolünü yeniden belirliyor. Ve nereye gitmek istediği görülüyor.
Orta Doğu'nun en çetrefilli sorunlarından birine Filistin-İsrail'e doğru….
Mehmet Önal Kimdir?
Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.
Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.
Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.
|