Kalemin içindeki grafit Sri Lanka madenlerinden geliyor, Mississipi’den getirilen kil ile karıştırılıyor ve hayvan yağı ve sülfürik asit ile üretilen kimyasal maddeler ile harmanlanıyordu.
Örtmek için kullanılan vernik Hint yağından yapılıyor, Hint yağı ise fasulyelerden elde ediliyordu.
Üzerine reçine ile yazı ve çizim uygulanıyor, bazına takılan baş dünyanın birçok yerinden gelen çinko ve bakırdan üretiliyordu.
Üretimin işlemlerinde çalışanlardan, taşıma araçlarını kullananlara veya süreç boyunca gereken enerji üretiminde rol oynayanlar dahil milyonlarca insan, kalemin yapılmasına destek olmasına rağmen, tüm dünyada kalemin baştan sona nasıl üretildiğini bilen birkaç insandan ibaretti.
Makalenin asıl amacı ise Soğuk Savaş boyunca, sağ-sol denkleminde ülkelerin ruhu için verilen savaşta alternatif Sovyet ekonomik modellerine karşın özgür piyasaların ne kadar üstün olduğunu anlatmak idi.
Kaleme göre, öğretebileceği tek ders:
‘Yaratıcı enerjileri rahat bırakın. Toplumu bu ders ile uyumlu bir şekilde organize edin. Toplumdaki yasal aparat mümkün olan bütün engelleri kaldırsın. Bu yaratıcı bilgi akışı özgürce aksın. Özgür erkek ve kadınların bu görünmez ele doğru tepki vereceğine inanın. Bu inanç kendini kanıtlayacaktır.’
Nobel Ödüllü ekonomist Milton Friedman dahil birçok etkili figür bu makaleyi destekleyen fikirlerini öne sürerken, komünist devletlerin ekonomilerini merkezi planlama ile yönetmelerini eleştiriyordu.
Soğuk Savaş bitti.
Amerikan sisteminin önderliği ile gelişen küresel özgür piyasalar elbette kendilerini kanıtladılar.
Geçtiğimiz 50 yılda teknoloji, insanlık tarihinin kalanından daha fazla ilerledi.
Ekonomik gelişim bir yandan sürdürülebilinir mi diye düşünülürken, toplumun her refah seviyesinde hayat kalitesini arttırdı.
Bilim kurgu olarak düşündüğümüz birçok konsept hayata geçti, geçiyor ve geçmeye devam edecek.
Kuzey Kore gibi uç örnekleri bir kenara koyarsak Çin gibi tırnak içinde komünist ülkeler bile özgür piyasa modelini kendi merkezi ekonomik modellerinde barındırmaya çalışıyorlar.
Bugün şartlarında dünyanın birçok ülkesinde ekonomik yavaşlamalara şahitlik ederken, bütün siyasi istikrarsızlıklarına rağmen büyümeye devam eden Amerikan ekonomisini taktir etmemek zor.
Fakat özgür piyasalar yanında hizmet sektörlerinin ve kağıt değerlerin dominant olduğu bir sistem kurdu.
Bu sistem değeri her zaman doğru biçilmeyen fiziksel altyapıya ve önemi eksikliği hissedilince artan fiziksel mallara dayanıyor.
Örneğin, Covid-19 artık başka bir çağ gibi hissetse de oldukça yakın bir tarihte gerçekleşti.
Pandemi boyunca yüz maskeleri, çimento, çelik, tuvalet kağıdı, hardal ve süt ürünleri gibi birbirinden farklı birçok ürün kıtlığı yaşandı.
Belki en barizi silikon çip olarak da nitelendirilen yarı iletkenler idi.
Birçok araba, bilgisayar ve telefon fabrikası malzeme eksikliğinden üretim durdurdu.
Bazı şirketlerin geriye dönük siparişlerini teslim edebilmeleri için aylar gerekti.
Tedarik zincirlerindeki sorunların giderilmesi 2 yıl sürdü.
Bu krizlerin hepsi dünya hükümetlerine sürpriz olarak gelmişti.
Birçok kamu yöneticisi arabalar için yarı iletken gerektiğini, bulunamıyor olmasını ve dolayısıyla ikinci el araba fiyatlarının rekor seviyelere artmasını şaşkınlıkla karşılamıştı.
Benzer bir şekilde Çin’in Tayvan’a oluşturduğu tehdit barizleştiğinden beri Tayvan’ın yarı iletken sektöründeki rolünü azaltmak ve daha güvenli tedarik zincirleri kurmak isteyen Batılı siyasetçiler, bunun ne kadar zor bir gayret olduğunu ve başarılı olsa bile on yıllar sürecek olmasını da kabullenmekte zorlanmaktalar.
Belki her şeyin dijitalleştiği, her tedarik zincirinin birbiri ile entegre olduğu ve her noktanın haritalandırıldığı bir gün gelecek.
Fakat gelecek olsa bile daha çok uzun bir süresi var.
Bugün, 1958 yılındaki kurşun kalem üretiminden çok daha komplike tedarik zincirleri birbirine dayanan ve çok az insanın bütün sistemi anlayabildiği bir şekilde işliyor.
Ekonomik gelişimleri çoğu zaman tamamen özgür piyasalara teslim edilmiş durumda.
Çin’in 5 yıllık planları kadar aşırı olmasa da ancak bu ekosisteme daha fazla strateji, planlama ve farkındalık katacak bir model geliştiren devletler başarıyla önümüzdeki kriz dolu yılları başarıyla yönetebileceklerdir.
Mehmet Önal Kimdir?
Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.
Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.
Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.
|