22 Ekim 2023

İran'ın büyük Orta Doğu projesi

Bölgede ileriye dönük planlama yapan herkes artık "İran etkisi"ni hesaba katmak zorunda

Fransız, Rus ve İran devrimleri dünyayı hiç beklenmedik şekilde değiştirdi.

İlk ikisinin etkileri artık sadece dolaylı olarak hissedilse de İran devriminin etkileri 44 yıldır hâlâ dini coşku, jeopolitik hırs ve kazanılmış çıkarların karışımıyla beslenerek dünyayı değiştirmeyi sürdürüyor.

Sivil direniş ile iyi hesaplanmış Acem stratejisini yenebileceğini umanlar bile yakında İran'ın küresel kamuoyu eğilimlerini belirleme gücünün ve Orta Doğu nüfuzunun farkına varmak zorunda kalacaklar.

Geçtiğimiz günlerde tarih İran'ın lehine yol aldı.

İran birçok hizip tarafından yönetilen bir ülke. Fakat nüfuz stratejisi ve dış politikada kutsal liderleri altında birleşiyorlar. Bu politikaları ise, Batı kaynaklarına sahip olmadıkları için, minimum maliyetle, maksimum etki hesabıyla, uzun vadelidir.

Ayetullahlar, kendi topraklarına savaş taşımazlar. 

Onun yerine Orta Doğu'da devlet dışı ittifaklardan oluşan ve genellikle "vekil milisler" olarak adlandırılan gizli ağlar ağ oluşturdular.

Yapıcı olmayan bu ağların, Süveyş Kanalı'ndan, Babülmendep, Tiran ve Hürmüz Boğazlarına kadar kilit noktalarda ciddi yıkım güçleri var.

Kilit bileşen, İslam Devrim Muhafızları Birliği'nin dış operasyonlar kanadı olan Kudüs Gücü'dür.

İran Şahı; Sovyetler Birliği'nin baskıcı kontrolü ve 'modern' yönetimine karşı olan halk tepkisi nedeniyle Orta Doğu'da nüfuz aramayı deneyememişti bile.

Diğer Arap olmayan ülke Türkiye, yüzyıllardır yönettiği ama hayal kırıklığı ile terk ettiği Orta Doğu'ya sırtını dönmüştü.

İran devrimine kadar Orta Doğu, Arap-İsrail ve Araplar arası çatışmalarla şekillendi.

Dini seçkinlerin devrimi, doğası gereği yayılmacıydı.

Daha rejim güçlenmeden, Irak'ın başlattığı uzun süren İran-Irak savaşı sırasında bile Afganistan-Sovyetler Birliği çatışmasında uzun süre dikkatlerden kaçan rolü, belirleyici olmuştu...

Mollalar Hafız Esad'la ittifak kurarak, Lübnan başta olmak üzere, Orta Doğu'daki bütün Şii toplulukları harekete geçirdiler.

90'larda Suriye-Lübnan sınırındaki Bekâ vadisinde, küçük yaşta askerleri eğiterek bugünün Hizbullah güçlerini yetiştirmeye başlamışlardı.

Hizbullah kısa sürede Lübnan devletinden ve ordusundan daha güçlü hale geldi. Arap rejimlerinin İsrail ile barışma eğilimlerine ve İsrail'e karşı savaşa liderlik görevine başladı...

1993 Oslo Anlaşmaları da dahil olmak üzere Araplar ve İsrailliler arasındaki tüm barış müzakerelerini sabote etti.

Humeyni'nin fetvasına göre, İsrail "Küçük Şeytan," ABD "Büyük Şeytandı." Ve 'Şeytanla değil barış, denemesi bile söz konusu olamazdı."

Tahran'da bir caddeye, İsrail'le ilk barışı imzalayan Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'ın suikastçısının adı verilmişti.

Milenyuma gelindiğinde, İran'ın yayılmacılığı; Lübnan'da (Hizbullah) ve Gazze'de (Hamas ve diğer milisler aracılığıyla) konumlanmıştı. 

2003'te ABD, Saddam Hüseyin'i devirerek, İran için mıntıka temizliği yapmış, Batı'ya ilerleme fırsatını, düşmanına altın tepside sunmuştu.

Irak, bir anda İran nüfuzuna girmiş, Es Sadr ve Sistani gibi ruhani Irak liderleri çoktan Şii nüfusunu yönetmeye başlamışlardı.

Orta Doğu'nun kutsal nefretleri İran yayılmacılığının en güçlü dayanağıydı.

İran, bu nefreti en iyi anlayan ülke olarak Filistin konusunu; ırka dayalı çatışmadan dini çatışmaya dönüştürdü. İsrail karşıtlığı artık Arap değil diniydi.

İsrail-Filistin meselesini hiçbir gücün başaramadığı bir fay hattına yerleştirdi. Sünni davasının Şii liderliğini üstlendi.

Yaygın deyimle "İran, Filistinlilerden daha Filistinliydi."

Ne ABD ne de Filistin nedeniyle rejimleri sarsılan Arap devletleri; dinden ilham alan düşmanlığın boyutlarını, çözümlere karşı dayanıklılığını ve ulusal çatışmaların asla ulaşamayacağı küresel potansiyeli algılamadılar.

Arap Baharı bu aymazlığın en trajik kanıtıydı: İran'a, nüfuz fırsatları bu kez de Arap Baharı ve Suriye savaşı ile geldi.

Müttefiki Suriye düşerse, Hizbullah Lübnan'dan kovulabilirdi.

Rusya hava gücü sağlarken, Hizbullah'ı, Irak, Afganistan ve Pakistan'dan topladığı Şii milisleri ve nihayet kendi birliklerini büyük askeri yardımla Suriye'ye gönderdi.

Rejimlerin yıkılmasından sonra İran'ın elde ettiği en önemli fırsatlar Mısır, Tunus ve Yemen'de oldu. Bahar molozlarından yeni bir Orta Doğu kurmaya başlamış ve İran siyasi modelini cazip kılmıştı.

2015 sonuna doğru Obama yönetimi, bir kez daha mükemmel bir fırsat sundu. IŞİD'e karşı mücadelede, İran'ın önündeki engelleri bir kez daha temizledi.

Oysa birkaç yıl önce ABD, Arap Baharı'ndan mest olmuştu.

İran; ABD'nin alışkanlık haline gelmiş Orta Doğu fiyaskolarında hiçbir boşluğu kaçırmamıştı.

Şii çoğunluğu yöneten Sünni bir rejim olan Bahreyn'de bağlantısı olduğu karşı isyan Suudi Arabistan tarafından bastırıldı. Ancak, İran Yemen'deki iç savaşla Suudi Arabistan'ı kıstırdı.

Bu arada dünyayı şaşırtarak, Katar'ı yanına aldı.

Bağdat, Şam, San'a ve Beyrut'ta karar alma süreci artık İran'ın elinde...  

İran vatandaşlarının Körfez Devletleri'ne yerleşmesini teşvik ederek uzun vadeli demografi stratejisini de empoze ediyor.

7 Ekim saldırısı ancak İran desteği ile gerçekleşebilirdi. Ve saldırı ile Orta Doğu'da yeniden şekillenmekte olan hatlar bir anda panikle dondu.

Bundan sonrasını öngörmek oldukça zor.

Ama bölgede ileriye dönük planlama yapan herkes artık "İran etkisi"ni hesaba katmak zorunda.

İran'ın dostları sayılı olabilir ama düşmanlığını istemeyenlerin sayısı oldukça yüksek.

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İşçiler, 1 Mayıs'ı nasıl kaybetti?

Büyük değişimin en küçük parçasını bile fark etmeyip, tümüyle ideolojik kutuplaşmanın simgesi haline gelmiş 1 Mayıs protesto yürüyüşlerinde ısrarcı olmak, geçmişin geleceği unutturmasına yol açar.

Lüks inançlar

Henderson, belki çok insanın düşündüğü ama fikrini söyleyemediği bir konuda Pandora’nın kutusunu açtı

Lazer savaşları geliyor

Geçen hafta füzeler Orta Doğu'da uçuşurken, İngiltere, kendi Dragon Fire adlı lazer silahının da gelişmekte olduğunu açıkladı