16 Temmuz 2023

Her yıl daha fazla kavrulurken, 'rota düzeltmeye' hazırlanmamız gerekiyor

Sadece erişemeyeceğimiz bir hedefe göre iklim mücadelesini verirsek, ülkemizi yakın zamanda hazırlıksız yakalandığımız depremden çok daha ağır sonuçlara yol açabilecek şartlarda bulabiliriz

Geçen yıl Temmuz ayında iklim değişikliği sebebiyle artan yaz sıcaklıklarının etkilerini ele almıştım.

Küresel ısınma sürekli haberlerde yer alan, aklımızda olan bir konu olsa da, yazları daha da fark edilir bir hâl alıyor.

Geçen yaz kırılan sıcaklık rekorları çok uzun bir süre beklemeden, tekrar kırılmakta, ki sıcaklıkların o dönemde sadece Avrupa'da 61 bin kişinin ölümüne yol açtığı raporlanmıştı.

Bu yaz ise kayıtlar başladığından beri görülen en sıcak Haziran ayını geçirdik.

Gezegenimizin neredeyse her coğrafyasında rekor sıcaklıklar görülüyor.

Türkiye de bunlardan biri.

Dünya Meteoroloji Örgütü bu hafta aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 5 ülke için 'yüksek sıcaklık' uyarısında bulundu.

Yerel uzmanlar ise daha önce Cizre'de görülen en yüksek sıcaklık seviyesi olan 49.1 derecenin, mevcut hava dalgaları ile kırılacağı uyarısında bulunmakta.

El Niño denen 'hava olayı', Pasifik Okyanusu'nda normal şartlarda Batı'ya doğru akan ılık suların Doğu'ya geri akmasına yol açarak küresel sıcaklıkların artmasına yol açıyor, bazı bölgelerde kuraklık ve orman yangınlarına, bazı bölgelerde ise yağışlı hava şartları ve sellere yol açıyor.

Bu etki ile artan hava sıcakları günlük hayatımıza sağlık uyarılarından kuraklığa kadar her anlamda yaşam kalite ve tarzımızı belki geri adım atılması belki de mümkün olmayacak bir şekilde dönüştürmekte.

Kısacası sürekli konu olan bu hikâyede ne yazık ki temel bir değişiklik yok.

Yapmamız gerekenler belli…

Her türlü aktiviteden doğan emisyon salınımını azaltmak, özellikle karbon dioksitten 80 kat daha fazla zararlı olan metan gaz salınımını engellemek.

Ormansızlaşma ile mücadele ederken tahrip edilen ekolojileri restore etmek.

Enerji verimliliğini arttırırken, karbonsuz bir enerji sistemine doğru en hızlı şekilde yol almak.

Ve tüketici olarak et yemeyi azaltmaktan, daha çok toplu taşım kullanmaya özen göstermeye kadar birçok kişisel alışkanlığımızı değiştirmemiz gerekiyor.

Fakat tüm bunlar gerçekleşirken (ki neredeyse tüm uzmanlara göre gerektiğinden daha yavaş ilerliyoruz) artık kabullenmemiz gereken bir durum var.

Paris Anlaşmasının küresel ısınmayı sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2 derece altında tutmayı ve 1.5 derece ile limitlemek için gayret gösterme hedefleri eskisi kadar gerçekçi değil.

Birçok siyasi lider ve bilim insanı hâlâ teknik olarak bu hedefe erişebileceğimizi beyan etse de, ekonomik ve siyasi şartlar bunu mümkün kılmayacak.

Bu yaklaşımla iklim değişikliği ile olan mücadelede iki yol daha beliriyor.

İlki adaptasyon.

İklim değişikliği gerçekleştikçe ve etkileri arttıkça, bunu azaltmanın yanı sıra olan değişikliklere uyum sağlayabilmek ve toplumsal direncimizi arttırmak için alınan aksiyonlara adaptasyon denebilir.

Örneğin sağlığa zararlı ısı seviyelerine düzenli olarak erişen ülkelerde daha fazla bina içi soğutucu sistemleri kurmak, daha az tatlı su erişimi olan tarım sektöründe su kullanımını daha verimli bir hale getirmek, gıda çeşitliliği azaldıkça ve pahalılaştıkça, halkları alternatif gıda tüketimine teşvik etmek, su altında kalma riski olan sahil bölgelerinde su seviyelerinin artışına karşı önlem almak gibi her coğrafyada farklı şekillerle belirebilir.

Bazen iklim değişikliğine yenilgi olarak anıldığı için çok popüler olmasa da, bu denli ürkütücü değişim görüp hazırlanmama lüksümüz yok.

Ülkelerinin adaptasyon ihtiyaçlarını anlamak için hazırlanmamış ve strateji oluşturmamış tehdit altında olan devletler (yani dünyanın tamamı) çok kısa bir zaman içinde toplumları tarafından sorumsuzlukla itham edileceklerdir.

Son gelişmelerle önemi artan ikinci yol ise rota düzeltmek – diğer adı ile negatif emisyonlar.

Negatif emisyon teknolojileri hazırda salınmış olan karbon emisyonlarını havadan yakalayıp, çeşitli şekillerde depolayarak atmosferdeki emisyonları azaltan teknolojilere verilen genel isim.

Yeni salınım engellemek yerine hazırda salınmış olan emisyonları azalttığı için 'negatif' adına sahip.

Bu doğa esaslı bir şekilde toprak ve sudaki ağaç ve bitki dokularını arttırarak, doğal yöntemlerle karbon depolamak da olabilir, yoksa teknolojik çözümler ile gerçekleştirilebiliyor. Fakat belirtilmesi gerekir ki teknolojiler daha çok erken bir aşamada ve küçük çapta.

İklim hedeflerini tutturamadığımız bir senaryoda, bu teknolojiler ile daha sonra küresel ısı seviyesini düşürmek teorik olarak mümkün.

Buna rota düzeltmek deniyor.

Tabii bu oldukça tehlikeli oranlarda ekolojik zararı yanında getirecek ve sıcaklık düşürülse bile verilen zararın telafi edilip edilemeyeceği büyük bir soru işareti.

Fakat gidişattan dolayı başka alternatifimiz yok.

Bunlar Paris Anlaşmasının önemini veya hedeflerini hayata geçirmemiz için elimizden geleni yapmamamız için argüman veya bahane değil.

Hedefi tutturamasak bile, hedefe ulaşmak için girdiğimiz eforlar her hâlükarda geleceğimiz için kritik önemde.

Fakat sadece erişemeyeceğimiz bir hedefe göre iklim mücadelesini verirsek, ülkemizi yakın zamanda hazırlıksız yakalandığımız depremden çok daha ağır sonuçlara yol açabilecek şartlarda bulabiliriz.

Daha gerçekçi olmanın zamanı gelmiş olabilir.

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İşçiler, 1 Mayıs'ı nasıl kaybetti?

Büyük değişimin en küçük parçasını bile fark etmeyip, tümüyle ideolojik kutuplaşmanın simgesi haline gelmiş 1 Mayıs protesto yürüyüşlerinde ısrarcı olmak, geçmişin geleceği unutturmasına yol açar.

Lüks inançlar

Henderson, belki çok insanın düşündüğü ama fikrini söyleyemediği bir konuda Pandora’nın kutusunu açtı

Lazer savaşları geliyor

Geçen hafta füzeler Orta Doğu'da uçuşurken, İngiltere, kendi Dragon Fire adlı lazer silahının da gelişmekte olduğunu açıkladı