Türkiye çok partili demokrasiyi ve parlamenter sistemi yeniden tüm kurum ve kurallarıyla işletebilmek için önemli bir mücadele veriyor. Önümüzdeki seçimler bunun yolunu açacak. Millet İttifakı'nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilir ve ittifak TBMM'de anayasayı değiştirecek sayıda milletvekilliği elde ederse Türkiye tekrar Parlamenter sisteme dönecek ve demokrasimizin onarımına başlanacak. Kuvvetler ayrımı yeniden tesis edilecek, yargının bağımsızlığı sağlanacak, devlet yönetiminde liyakat ve adalet işleyecek, planlama önem kazanacak, sadaka kültürünün yerini sosyal refah devleti alacak, medya özgürlüğe kavuşacak. Türkiye çok partili demokratik yaşama zamanın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün çabasıyla girmişti. Günümüze kadar demokrasimiz birçok darbe ve darbe girişimi ile karşılaştı. Devlet kurumlarını işlevsizleştiren, değerlerimizi yozlaştıran iktidarlar da gördü. 52. yıl önce yaşadığımız 12 Mart 1971 müdahalesi de bunlardan biriydi. Bu yazının amacı, çok partili demokrasiye geçişimizin yolunu açan İsmet İnönü'nün demokrasi inancının ve askeri darbeler karşısındaki tutumunun günümüz siyasetçileri ve yeni kuşaklarca doğru bilinmesini ve örnek alınmasını sağlamaktır.
İnönü, Atatürk devrimlerinin ödünsüz takipçisiydi. 1930'da Serbest Fırka denemesinden sonra, Atatürk'ün izinde çok partili demokrasiyi gerçekleştirmeye kararlıydı. İnönü bu kararlılığını yakın çevresine şöyle yansıtmıştır:
"Bizim şimdiki sistemimiz baştaki şahsa dayanmaktadır. Bu türlü yönetimler genellikle pek parlak başlar, hatta bir süre parlak devam eder. Fakat bunun sonu yoktur. Baştaki şahıs sahneden çekildiği zaman nasıl bir sonuçla karşılaşılacağı bilinemez. Tek parti rejimleri normal demokrasi usulleri ile idare şekline geçemedikleri, hiç değilse zorunlu olan geçişi tam zamanında yapamadıkları için yıkılmışlardır. Yıkıntının arasında da birçok güçlüklerle meydana getirilen birçok eserin hepsi boşa gitmiştir. Memleketimizi böyle bir akıbetten korumalıyız. Ciddi ve esaslı denetim ve muhalefet sistemlerine süratle geçmeliyiz."
"Ben ömrümü tek parti rejimi ile geçirebilirim. Ama sonunu düşünüyorum. Benden sonrasını düşünüyorum."
Siyaset bilimci Dankwart A. Rustow'a göre İnönü, "dünyada, elinde ancak bir diktatörde bulunabilecek güç varken demokrasiyi mümkün kılmak üzere bundan feragat eden tek devlet adamı"dır.
Cumhurbaşkanı İnönü, 1 Kasım 1945 Meclis açılış konuşmasında "Bizim tek eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır" diyerek Bayar ve arkadaşlarını yeni bir parti kurmaya teşvik etmiştir. Çok partili yaşama geçme kararını, yakın çevresinden kendisine yapılan ikazlara rağmen bizzat İnönü vermiştir. Ocak 1946'da Demokrat Parti kurulur. Bayar, "CHP lideri İnönü'nün Türkiye'de demokrasinin kurulmasını samimiyetle istediğinden" emindir: Anılarında "İki jandarma eri gönderebilirler ve partiyi kapatabilirlerdi ve memlekette hiçbir şey olmazdı. Fakat ben İsmet İnönü'nün bunu arzulamadığından emindim"diye yazar.
İnönü, ülkede demokratik rejimin yerleşmesi için çabalarını sürdürmüştür. İnönü, günümüzde iktidar sahipleri gibi, iktidar gücünü ve olanaklarını kullanarak muhaliflerini baskı altında tutarak hegemonyasını sürdürebilirdi. Oysa 1946'da DP'lilerin, seçim sonuçlarına itirazları sonrası yayınladığı 12 Temmuz Beyannamesi, toplumda uzlaşma yaratmaya, partiler arasındaki gerginliği gidermeye yöneliktir, ayrıca DP'ye güçlü bir destek niteliğindedir. 1950 Seçimlerine giderken seçimlerin yargı gözetiminde yapılması kabul edilir. Yani seçimler adil olacaktır. Nitekim oluşturulan Yüksek Seçim Kurulu görevini 2017 yılına kadar, tarafsız ve tartışmasız olarak yapmıştır. Seçimleri çalışmalarını yürüten organların bağımsız olması ve seçimleri adaletle yönetmesi seçim sonuçlarına meşruluk kazandırır. Halbuki AKP iktidarı geçen yıl meclisteki çoğunluğuna dayanarak çıkarttığı düzenleme seçim kurullarının adaletli işleyişini zedeleyecek niteliktedir.
1950 seçimleri
Adil bir seçim yasası ile yargı gözetiminde yapılan 14 Mayıs 1950 seçimleri sonucunda CHP, 27 yıllık iktidarını DP'ye devretmiştir. Gazeteci Abdi İpekçi ve Ömer Sami Coşar'ın anlattıklarına göre, İnönü istese CHP iktidarını sürdürebilirdi: "Dört general İnönü'yü ziyaret etmişler, kendisine askeri bir müdahalede bulunup, iktidarı Demokrat Partiye teslim etmemeye amade olduklarını söylemişler." 1950 seçimleri sırasında CHP'nin İstanbul İl Başkanlığını yapmış İlhami Sancar da İnönü'nün 14 Mayıs 1950 seçim gecesi 1. Ordu komutanının benzeri önerisiyle karşılaştığını belirtmiştir. İnönü'nün yanıtı "milli iradenin tecellisine bağlı kalınmasıdır." Bu tutumunu daha sonra "Benim en büyük yenilgim, en büyük zaferimdir" sözleriyle veciz şekilde açıklayacaktır.
1950-1960 dönemi günümüz Türkiye'si ile siyasal açıdan büyük benzerlikler göstermektedir DP iktidarı, başlangıçta basın özgürlüğü yolunda önemli adımlar atmış, ancak bir süre sonra savunduğu ilkelerin aksine, başta laiklik olmak üzere birçok konuda önemli ödünler vermiştir. 1954 seçimleri sonrası basın ve muhalefet partileri üzerindeki baskılar yoğunlaşmış, muhalefet partilerinin işbirliği engellenmiştir. CHP, iktidarın otoriter uygulamalarına karşı demokrasiyi pekiştirmek amacıyla, günümüzdekine benzer şekilde dönemin muhalefet partileriyle bir program oluşturmuştur. 1957'de muhalefetin (CHP, Demokrat Partiden ayrılanların kurduğu Hürriyet Partisi ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin) seçim işbirliği DP iktidarı tarafından engellenince CHP bu önerileri örgütüyle geliştirmiş ve 1959 Kurultayında kabul ederek İlk Hedefler Beyannamesi adıyla yayımlamıştır. Bu hedefler arasında bulunan yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrımı, 1961 Anayasasında yer alan Yüksek Hakimler Kurulu ve Anayasa Mahkemesiyle hayata geçirilmiştir.
İktidarın üniversiteleri ve yargıyı kapsayan baskısının son ürünü 18 Nisan 1960'da Meclis Tahkikat Encümeni'dir. Olağanüstü gücü ve yargılama yetkileri bulunan komisyon, siyasal parti faaliyetlerini yasaklayabilecek, gazeteleri kapatabilecek, kararına itiraz da edilemeyecekti. Komisyonun kuruluşunun görüşüldüğü Meclis oturumunda söz alan İnönü, "Eğer insan hakları yürütülmez, vatandaş hakları zorlanırsa, baskı rejimi kurulursa, ihtilal mutlaka olur. Biz böyle bir ihtilal içinde bulunamayız" diyor ve bu konuşmasında çözümün erken seçimde olduğunu da belirtiyordu. Şevket Süreyya Aydemir'e göre, "İhtilalin kapısını çaldığını sezdiği halde, İnönü, ihtilali değil, 1961 seçimlerini bekliyordu. Onu tercih ediyordu." İnönü'nün TBMM'deki bu konuşması Komisyonca yasaklanmış, konuşmayı basan gazeteler toplatılmıştır. İsmet İnönü'ye de 12 oturum Meclise katılmama cezası verilmiştir.
1960 İhtilalinden sonra 1961 yılında yapılan seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP, İnönü başkanlığında üç koalisyon hükümeti kurmuştur. İnönü Hükümetlerine karşı 1962 ve 1963'de Kara Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir komutasında iki darbe girişiminde bulunulmuştur. İlk girişiminde hükümetin kan dökülmemesi çağrısına uyduğu için Ordudaki görevinden ihraç ile cezalandırılan Aydemir, ikinci darbe girişiminde mahkemece yargılanmış ve idam edilmiştir.
12 Mart 1971'de Meclise ve hükümete muhtıra veren Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, gerekli reformları yapmayan Süleyman Demirel Hükümetinin istifasını istemişler, reformları geçekleştirecek yeni bir hükümetin kurulmasını, aksi halde, "idareyi doğrudan ele almaya kararlı" olduklarını bildirmişlerdir. Muhtıranın muhatabı Başbakan Demirel istifa eder. Muhtıra siyasi rakibine verilmiş olmasına karşın, ana muhalefet partisi lideri İnönü'nün 15 Mart 1971'de, CHP Milletvekili ve Senatörlerinin katıldığı Ortak Grup toplantısında, demokrasiye ve hükümete sahip çıkarak, komutanlara ders niteliğindeki konuşması demokrasi tarihine geçecek özelliktedir:
"Demokrasiye inanıyorsak, seçimle iktidara gelecek bir hükümetin yetkisi oranında reformları yapacağını kabul etmek zorundayız… Yoksa bir meclise askeri bir kıt'a gibi şunu şöyle, bunu böyle yapacaksın demeye olanak yoktur… Ordunun hareketiyle parlamentonun çalışmasına olanak verilmiyor. Yapılan hareket, fiilen parlamento hayatının işlemesini olanaksız kılmıştır."
"Şimdiden söyleyebilirim ki, parlamento böyle baskı altında kaldıktan sonra, artık görevini yapacak halde değildir. İcranın emri altında bulunan kumandanların, takdir edeceği ya da tenkit edeceği ölçüye göre hükümetler kalacak ya da kalmayacak, böyle bir düzen demokratik değildir."
O günlerde CHP yöneticilerince yayımlanan Ulus Gazetesi Demirel'i kastederek "Şapkasını alıp gitti" diye başlık atmıştır. İnönü'nün, Ulus gazetesinin haberi veriş biçimini öğrenince gazete yöneticilerine çıkışarak söyledikleri önemlidir: "Şunu biliniz ki, en kötü demokratik sistem, en iyi askeri yönetimden iyidir. Darbelere alkış tutulmaz. Bu alkışı demokrasiyi getirmiş CHP'nin yayın organı Ulus gazetesi hiç tutmaz."
Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinde İnönü çok partili yaşama geçerek toplumun önüne ciddi bir demokrasi sınavı koymuş ve Türkiye'nin bu sınavı başarı ile vermesi için olağanüstü çaba göstermişti. Ülkemiz şimdi de bir demokrasi sınavının eşiğindedir. Halk hukukun üstünlüğüne dayanan parlamenter demokrasiye inanarak destek verirse bu sınavda başarı için ilk adım atılmış olacaktır. Demokrasiyi yeniden inşa sürecinde tarih bilgisinden yoksun olarak İnönü'yü eleştirenlerin kendisinden alacakları çok ders ve onu örnek alarak yapmaları gereken çok ödev vardır.
KAYNAKLAR
Kabasakal, Mehmet (2020) Türkiye'nin Demokrasi Sınavı, İstanbul: Cumhuriyet Kitapları.
Toker, Metin (1990) Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları, 1944-1973, Tek Partiden Çok Partiye, 1944-1950, Genişletilmiş 2. Basım, Ankara: Bilgi Yayınevi.
Doç. Dr. Mehmet Kabasakal
Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi