08 Kasım 2013

Yolun sonu

Mehmet Barlas gibi biri dahi dayanamayıp \'zırva\' olarak nitelendirdi; Gülay Göktürk gibi ölülerin sayısıyla polis şiddetinin integralini hesaplayan \'gerçek liberal\' bir kalem bile is yan etti; Durum o kadar ciddi.

 

Mehmet Barlas gibi birinin dahi dayanamayıp “zırva” olarak nitelendirdiği Başbakan’ın sözlerinin iktidar yandaşlarını epeyce şaşırtmış olduğu görünüyor.

Hatta Gülay Göktürk gibi ölülerin sayısıyla polis şiddetinin integralini hesaplayan “gerçek liberal” bir kalem bile isyan etti sonunda Başbakan’a.

Durum o kadar ciddi.

 

Akli melekelerinin dost-düşman herkes tarafından sorgulandığı bir kıvama getirdi kendisini sonunda Başbakan.

Düşünün Mehmet Barlas ya da Akif Beki, kulaklarının çekileceğini bile bile Başbakan’ın “kızlı-erkekli” saçmalamasının savunulacak bir tarafı olmadığını dile getirebiliyor.

Ama “mevzileri” boşaltmayan, bu zırvaların “muhafazakar demokratlığın gereği” olduğunu söyleyenler de var.

 

Aslında, Başbakan’ın öğrenci yurtlarından başlayıp yurt geneline yaymayı düşündüğü “her kızla erkeğe bir vali ve beraberinde üç polis” kampanyasının demokratikleşme paketinden çıkması, “bunlar, muhafazakar demokratlığın gereğidir” sığınağını daha da sağlamlaştırabilirdi.

Hem diğer “sınırsız özgürlüklerle” birlikte alkışlar eşliğinde savunulması daha kolay olurdu, hem de varını yoğunu satıp Başbakan’ın kanatları altında yeni bir hayat kurmaya heveslenenler de bir defa daha açığa düşmek zorunda kalmazdı.

Ne yazık ki o kadarını akıl edemedi iktidar. Artık toplum mühendisliğinden, özgürlüklerden,  insan haklarından, hukuktan ve demokrasiden bahsederken bir de Başbakanlarının bu son “zırvası” için kıvranacaklar.

Ya da her zamanki gibi kolayını bulup “Sevişiyorsan darbecisin”, “Silahlar sustu daha ne sevişiyorsunuz?” veya “Bir sevişmeden duramadınız. Bakın sevişe sevişe barış sürecini de bozdunuz” diyecekler.

Tabii “Teröre destek olmak için sevişiyorlar”, “Üçüncü köprüyü engellemek için sevişenler var”, “İlk iki gün sevişenleri destekledim ama üçüncü gün de durmadıklarını görünce bu işin arkasında dış güçler olduğunu anladım” türünden savunmaları da “başbakanım için canım feda” menüsüne ekleyebilirler.

 

Elbette bu “değerli” desteği sadece sözde bırakmayıp eyleme geçenler de bulunuyor.

Başbakan’ın “evleri kendi egemenlik alanı” olarak görmesinden sonra durumdan vazife çıkaran yetkililer çoktan hareketlendi. Anayasayı açıkça çiğneyen Başbakan’la birlikte suç işlediklerini bile bile üstelik.

Bir yandan AB ile müzakereler hükümetin sarsılmaz isteksizliğine rağmen AB’nin gayretleriyle canlandırılmaya çalışılıyor bir yandan da Başbakan’ın talimatıyla evlere girmenin formülleri aranıyor.

“Perdelerinin aralığından izliyorum, oğlan kızı öpecek galiba, birazdan terör işine gireceklerinden kuşkulanıyorum” diyen muhbir komşuların şikayetleriyle evleri basacaklar benim anladığım.

“Rüyaydı gerçek oldu” macerasına yeni kabuslar eklenecek.

 

Neredeyse gerçeküstü bir tuhaflığa bürünen siyasetin bu hale gelmesinin altında gerçek sorunların rolü olduğunu da görmemiz gerek.

Bütün bu zırvalıklar, sadece “muhafazakar demokrat” takıntılardan değil iktidarın yeni bir aşamaya gelen Türkiye’yi ileriye taşımaya soluğunun yetmemesinden de kaynaklanıyor bana kalırsa.

Kişi başına düşen gelirin on bin doları geçtiği böyle bir dönemden sonrasını, özgürlüklerin ve insan haklarının karşısına inatla dikilen bir Başbakan’ın idare edebilmesi zor görünüyor.

Çünkü on bin dolardan yirmi bin dolara uzanan kulvarda koşabilmek için yaratıcılık ve yenilik gerekiyor, bizdeki en yeni ve yaratıcı fikirse devletin evleri gözetlemesi.

Bu da ülkeyi ileriye taşımaya yetmiyor.

 

Türkiye’nin “kızlı erkekli” gibi takıntılardan kurtulup özgür ve yaratıcı bir ülkeye dönüşmesi gerekiyor bulunduğu noktadan daha ileriye gidebilmesi için.

Aksi halde, “Brezilya… Geleceğin ülkesi… Ve hep öyle kalacak” sözü yavaş yavaş bizim için de söylenmeye başlayacak.

 

 

Balyoz planlarından toplu taşıma komplolarına

Biliyorsunuz Türkiye Gazetesi geçen hafta bu ülkeyi sonsuza dek değiştirecek bir işe imza attı ve Marmaray üzerine oynanan oyunları deşifre ederek toplumu rahatlattı.

“Gezicilerin Marmaray ile oynayıp bozduklarını” ifşa etti.

İyi oldu çünkü bu kadar gerilmiş ve kutuplaşmış bir toplumun böyle gerçekçi bir habere çok ihtiyacı vardı.

Tebrik ederiz. 

 

Bir de şu minibüslerde arka taraftan para uzatmayanların gerçek yüzünü ortaya çıkarırlarsa Türk medyasında taşları yerinden oynatır ve bir daha tekrarlanması zor bir gazetecilik başarısına imza atmış olurlar.

Girişinde Başbakan’ın posteri olan bir gazetede “editoryal bağımsızlığa” kavuşmaya heveslenenlerin de övünecekleri bir iş daha olur bu hem. 

O gazetede çalışanlardan bazıları eskiden Balyoz Planları gibi insanların hayatlarını tehdit eden komploları ortaya çıkarmakla övünürlerdi, şimdilerde ise en önemsedikleri şey toplu taşıma araçlarında imdat frenini kimin çektiği.

Bu gurur hepinizin, tadını çıkarın.  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hayaller duşakabin

Bu saçma sapan hayalin toslayıp paramparça olacağı duvara fazla bir şey kalmadı…

"Ay resmen evrim"

Mizahtan korkanların çaresiz vahşetleri bunu durdurmaya yetmez…

Reddedildi

Bana kalırsa bunların para sayma makinasından çok hesap makinasına ihtiyaçları var…

"
"