AB Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan’ın “kendini güvende hissetmediğini” açıkladı.
Sonunda bizim başbakanla ortak bir noktamız olduğunun ortaya çıkmasına sevindim mi üzüldüm mü ya da bir başbakan neden kendini güvende hissetmez bilemedim fakat bir anlığına da olsa kendimi ona çok yakın hissettim.
Bir tür “güvensizlik kardeşliği” gibi bir bağ ve yakınlık oluştu aramızda.
Ve doğal olarak ruhen de olsa ona yaklaştıkça da kendimi iyice güvende hissetmemeye başladım ve zaman kaybetmeden usulca geri çekildim.
Her ne kadar aramızda “kendini güvende hissetmemek” gibi bir ortaklık ortaya çıksa da bu ortak noktamızda da farklılıklar yok değil tabii ki.
Benim kendimi güvende hissetmememin nedeni bizzat başbakanın kendisiyken, Çavuşoğlu’nun söylediğine göre Başbakan’ın kendisini güvende hissetmemesinin nedeni ise gizli dinlemelermiş.
Gizli dinlemelerden dolayı kendini güvende hissetmeyen bir Başbakan’ın yeni MİT yasasıyla ilgili iç sesini çok merak etsem de bizim başbakanın kendini güvende hissetmemesinin asıl nedeninin gizli dinlemelerden çok işlediği açık suçlar olduğu ortada.
İki neden de birbirine sıkıca bağlı zaten.
Her ne kadar, “sandık, sandık söyle bana, var mı benden dürüstü bu dünyada” kandırmacasıyla sular şimdilik durulmuş gibi gözükse de toplumun gözü önünde irili-ufaklı sayısız suç işleyip bundan paçayı kurtarabilmenin zorluğunu az çok kestirebilmek uykularını kaçırıyordur herhalde Başbakan’ın.
Suçlarının üzerinin örtülmesi için çıkarılmadık yasa, uygulanmadık yasak, sürülmemiş yargı mensubu, görev yeri değiştirilmemiş polis, kovulmamış, itibarsızlaştırılmamış gazeteci kalmamışken, üstüne üstlük kendi milli iradesi sandıkta her bir günahına onay vermişken bu güvensizlik, “sağlam irade”siyle övünen bir Başbakan’a pek yakışmıyor doğrusu.
“Sağlam irade” üfürmesi de geleceğinden ölesiye şüphe duyan birinin korkuları karşısında paramparça oluyor anlayacağınız.
Başbakan’ın en öne oturduğu korku treni frenlerinden boşalırcasına hızlandığı için benim gibiler de kendilerini hiç güvende hissetmiyor işte.
Çünkü Başbakan korktukça daha da zorbalaşıyor, hukuku hiçe sayıyor ve iyice kontrolden çıkıyor.
Meclis’te görüşmelerine devam edilen MİT Yasa Teklifi’nin nelerin habercisi olduğunu idrak edebildiğimizde Başbakan’ın korkusunun boyutlarını da az çok kavrayabiliyoruz.
Tartışılan yasa teklifi, Başbakan’ın değil de bizim kendimizi güvende hissetmememiz için oldukça geçerli nedenlerden bir tanesi.
Temel hak ve özgürlükleri tehdit ettiği açıkça ortada olan yasa teklifi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da tam isabetle benzettiği gibi katıksız bir “Gestapo modeli”.
Fakat AKP’lilere sorarsanız, gizli gizli dinlendiğini düşündüğü için kendisini hiç güvende hissetmeyen bir Başbakan’ın emriyle milyonlarca insanın attığı her adımın izlenip dinlenmesi, hastalıklarının bile kayıt altına alınacak olması “ileri demokrasinin” gerekliliğinden kaynaklanıyor.
Başbakan, baskının gittikçe arttığı bir ülkede hiç kimseye tanımadığı özgürlüğü başkalarının özgürlüklerini ortadan kaldırması için bir istihbarat örgütüne tanımakta hiçbir sakınca görmüyor.
Neden görsün ki?
O da biliyor ki, bütün baskılarına rağmen kendisini güvende hissetmeyecek kadar çaresizleşmiş birinin, bu durumdan bir süreliğine daha kurtulabilmesini sağlayabilecek tek çözüm başkalarının özgürlüğünün bittiği o “meşhur” çizgiyi daralttıkça daraltmak.
Şimdilik bizim başbakanın gücü bu “daraltılmış bölge” operasyonuna yetiyor. Hatta artıyor bile.
Fakat o da hepimizden iyi görüyor ki, ne kadar daraltırsa daraltsın ne tam anlamıyla özgürlüklerimizi elimizden almaya gücü yetecek ne de ne yaparsa yapsın kendini güvende hissetmemesine bir çare bulabilecek.
Biz de bir süre daha korku içindeki bir başbakanın karanlık dünyasının iyice kararttığı bir hapishanede yaşamaya devam edeceğiz.