19 Şubat 2014

Taraf projesi

Başbakan dünkü grup toplantısındaki konuşmasında Kabataş olayıyla ilgili kışkırtmalarına devam etti.

Başbakan dünkü grup toplantısındaki konuşmasında Kabataş olayıyla ilgili kışkırtmalarına devam etti.

Nasılsa ispatlamak zorunda değil, o yüzden görüntülere rağmen kafasına göre bazen ekleyerek bazen çıkartarak zaten kutuplaşmış ülkeyi iyiden iyiye germekte sakınca görmüyor.

İstiyor ki yarın öbür gün yine bu “haddini bilmez” milletin bir kısmı kendisine başkaldırmaya yeltenirse, evinde zor tuttuğunu söylediği yüzde 50 (yakında bu rakamı tekrar tartışırız) “başörtülü bacıya” yapıldığı iddia edilen saldırının intikamını almak için sokaklara çıksın…

Karanlık sokaklarda Ali’lere polislerle birlikte bir tane de başörtülü bacısı için vurmaya can atanların sayısı çoğalsın…

Ekmek almaya çıkan Berkin Elvan’ları görünce, emir verdiği polisler “başörtülü bacılarına yapılanları” hatırlasın, hatırlasın ki hedefine daha iyi nişan alsın…

Komşular birbirine girsin…

İnsanlar birbirine iyice düşman olsun…

Nefret ve korkuyla kutuplaşan toplumda başbakanın oyları kemikleşsin…

Medya baskıları, yolsuzluklar, fezlekeler, tapeler unutulsun…

Bunun için ispatlama zorunluluğu hissetmeden amacına uygun her lafı söylüyor.

Söylediklerini ispatlamak zorunda olmadığını düşünen sadece Başbakan da değil üstelik.

Kabataş’ta deri eldivenli, bandanalı çıplak adamların üzerine işediğini, kendisini ve bebeğini darp ettiğini söyleyen Zehra Develioğlu da açık açık “yaşadıklarımı ispat etmek zorunda değilim” demedi mi?

Sonunda ister millet birbirine girsin, ister iç savaş çıksın önemli değil.

AKP’li yöneticilerin ve onları destekleyenlerin, iddiaları ne kadar vahim olursa olsun söylediklerini ispatlamak gibi bir yükümlülükleri yok.

Fakat biz ne olursa olsun onların iddialarına inanmak zorundayız. Görüntüler, ses kayıtları, kasalar, ayakkabı kutuları da ortaya çıksa biz sadece onların beyanlarını esas almalıyız.

Kendi haklarındaki bütün suçlamalar ise kanıtlar ortada uçuşsa da bir “darbe girişimi” olarak kabullenilmeli ve üzerinde çok durulmamalı.

Partilerinin iktidarda kalmasını bir hayat memat meselesi olarak gören, muhalifler hakkındaki her iftirayı sorgulamadan tekrarlayan AKP’li gazeteciler de hiçbir iddialarını ispatlamak zorunda değil tabii ki.

Kabataş’la ilgili hem gazetelerinde, hem de sosyal medyada asılsız iddialarda bulunan gazeteciler de var ama benim üzerinde durmak istediğim isim Oral Çalışlar.

Kendisi en az Kabataş yalanları kadar asılsız ve çarpıcı bir iddiayla ortaya çıktı.

Geçtiğimiz Cuma günü, Aslı Aydıntaşbaş’ın programına konuk olan Çalışlar, Aydıntaşbaş’tan aniden geliveren güdümlü “Taraf bir proje miydi?” sorusuna kendinden emin bir şekilde, “Taraf bir projedir” cevabını verdi ve ardından garip bir Türkçeyle şunu ekledi: “Buna hiç şüphem olmadığı kadar eminim”.

Fakat bir süre sonra herhalde iddiasına delil sayılabilecek bir şeyler söyleme gereği hissetti ki “Taraf bir projedir” sonucuna nasıl vardığını açıklayabilmek için önce ezbere rakamlara dayalı bir bakkal hesabı yaparak, “Bu değirmenin suyu nereden geliyor?” kuşkusu yaratmaya çabaladı sonra topu Taraf’ın eski yazı işleri müdürlerine attı.

İsim isim sayarak, bunlarla arasında Taraf’ın bir proje olduğuna dair inancını sağlamlaştıracak konuşmalar geçtiğini söyledi.

Markar’ın, Yıldıray’ın, Kurtuluş’un, Tuncer’in hatta Demiray Oral’ın (işte bunu hiç anlamadım) Taraf’ın bir proje olduğuyla ilgili sözler söylediklerini belirtti ve kendilerinden ısrarla bunu yazmalarını istediğini de ekledi.

O sırada Aydıntaşbaş biraz insafa gelip “Tabii şimdi Taraf’a cevap hakkı doğdu” demek üzereyken, daha kadının cümlesi bitmeden Çalışlar’ın yüzüne, Orhan Gencebay ve Başbakan’ın arasında verdiği unutulmaz pozun pabucunu dama atan ve görenin kızgınlığını unutturan ürkek bir ifade yerleşti.

“Bir şey demedim ben, bir iddiada bulunmadım yani” gibi bir şeyler geveleyip beklemeye başladı ama canlı yayında yalanını yüzüne vurmasından korktuğu o telefon gelmeyince rahatlayıp, “Beni mahkemeye verirlerse ispat edemem” diyerek yumuşak bir geçişle kendinden emin haline hemen geri döndü.

İnternetten bulduğu yazıya kendi imzasını koyup gazetedeki köşesinde yayınlayan ve yakalandığı halde işi pişkinliğe vurup o meşhur gülümsemesiyle hayatına devam edebilen, birkaç gündür Taraf gazetesinden Hüseyin Özay’ın yazdığı gibi geçmişi pek “aydınlık” olan, yolsuzluğa batmış Başbakanı’nı “yolsuzluk hükümetin yumuşak karnı” cümlesiyle savunmaya kalkışan birinin bu ipe sapa gelmez laflarını ciddiye almaya gerek var mı diye düşünebilirsiniz.

Her şeye rağmen ciddiye almak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü laf arasında “yargıyı” da göreve davet eden Çalışlar’la arkadaşlarının Taraf’ı yargılatmak gibi bir projenin taşeronluğunu yaptıklarını görüyorum.

O yüzden kimin ve neyin proje olduğuna daha dikkatli bakmalıyız.

Oral Çalışlar’ın “Taraf’ı bitirme projesindeki” rolü geçen cuma başlamadı.

Yasemin Çongar ve Ahmet Altan’ın istifa etmesinden sonra Taraf’ın “Alo Fatih”i olmak için gazeteye geldiği anlaşılan Oral Çalışlar, bazı “kullanışlı aptalları” da yanına alıp Taraf’ı Başbakan’ına layık bir gazete haline getirmek için kolları sıvadı.

Gazeteyi dönüştürme çabalarına hemen başladılar. Amaç, demokrat bir kitleyi de kendi yalanlarına inandırabilmek için Taraf’ı ve emeklerini çıkarları doğrultusunda kullanmaktı.

Taraf’ın yayın tarihine utançla geçecek az iş yapmadılar. Daha istifaların imzaları kurumadan, daha sonra “milli orduya kumpas” iddiasını ortaya atacak olan Yalçın Akdoğan’ı sürmanşete taşıyıp ilk tabağı boş göndermemiş oldular.

Yazıyı örnekleri çoğaltıp uzatmayacağım. Gazete arşivi orada duruyor, tarihler de belli.

Fakat daha net konuşmak adına şu soruyu sormadan da geçemeyeceğim: Taraf gibi “muhalif” bir gazeteden bu kadar “akil adamın” çıkması Başbakan’ın eleştirilere karşı hoşgörüsüyle mi yoksa Oral Çalışlar ve ekibinin kısa zamanda güven veren hizmetleriyle mi ilgili? 

Bir süre daha bu şekilde devam ettikten sonra Kurtuluş Tayiz’in Oral Çalışlar’dan önce değil dile getirmek aklına dahi getirmekten korkacağı “Cengiz Çandar’la ilgili hiçbir şey bu gazeteye girmeyecek” ısrarı bardağı taşıran son damla oldu.

İşler de bundan sonra karıştı işte.

Kurtuluş Tayiz yazı işlerindeki görevinden alındı.

Bu arada etrafta konuşulduğu gibi bir kovulma olayı yaşanmadı. Sadece yazı işlerindeki görevine son verildi, o da her zaman mağdur olmanın ekmeğini yiyen anlayışın taze bir neferi olarak bu durumdan yararlanmaya çalıştı ve el birliğiyle yarattıkları sözde mağduriyet üzerinden planlarını uygulamaya geçtiler. 

Gazeteyi ele geçiremeyince, karanlık yüzünü ortaya çıkarıp muhalif yazarları sansürlemeye kalkışarak “kullanışlı aptalların” arasında hak ettiği yeri alan Kurtuluş Tayiz’i kahramanlaştırıp (kullanılmış olması, kullanılmaktan hoşlanmadığı anlamına gelmiyor), editoryal bağımsızlık çığlıklarıyla toplu halde istifa ederek gazeteyi kapattırmaya çalıştılar.

Organizasyonun epey başarılı olmasına rağmen istedikleri sonuç çıkmadı. Meselenin özünü tam bilmeyen bazı köşe yazarlarını da ikna edip gazeteden kopardılar ama her şeye rağmen o gazete hayatına devam etti.

Bu adamların bir kısmı ise Taraf’ta “editoryal bağımsızlık olmadığından” yakınıp Akşam’a, Yeni Şafak’a ve Türkiye’ye gitti. Son durakları da Yeni Akit olacak umarım.

“Milli orduya kumpas” işaretiyle yeniden saldırıya geçtikleri Taraf gazetesine karşı kampanyaları Oral Çalışlar’ın ispatsız gayretleri ve Fehmi Koru’nun utanılacak çarpıtmalarıyla devam ediyor.

Belli ki arkası da gelecek. Zaten Salih Tuna gibi diğer kirli kalemler de hemen katıldı koroya. Ahmet Kekeç’in şimdiye kadar kan kokusunu almamış olması da şaşırtıcı.

Fakat ben en çok bizim kullanışlıların Çalışlar’ın tavsiyesine uyup Taraf günlerini yazmalarını bekliyorum.

O gazetenin arşivinde duran imzalı yazılarından, “Ergenekoncu, Cemaatçi, Sorosçu” gibi yaftalamalarla alay ettikleri günlerden şimdi nasıl o suçlamalara ortak olacak hale geldiklerinden, neden sansür uyguladıklarından, demokrasi savunuculuğundan kullanışlı aptallığa nasıl yatay geçiş yaptıklarından da bahsetmekten çekinmeden ama…

Her şeyi açıkça yazsınlar ki, beş yıl “dürüst” duran adamlardan üç ayda “yalancı şahit” yaratabilen bu “Alo Fatih” rejiminin iç yüzünü herkes görsün.

Yazarın Diğer Yazıları

Hayaller duşakabin

Bu saçma sapan hayalin toslayıp paramparça olacağı duvara fazla bir şey kalmadı…

"Ay resmen evrim"

Mizahtan korkanların çaresiz vahşetleri bunu durdurmaya yetmez…

Reddedildi

Bana kalırsa bunların para sayma makinasından çok hesap makinasına ihtiyaçları var…

"
"