Önce Başbakan’ın en “ilginç” danışmanı Yalçın Akdoğan tarafından dile getirilen, ardından tek işleri Akdoğan’ın işaret ettiği istikamette kalemlerini oynatmak olan medyadaki tetikçiler tarafından çoğaltılan “milli orduya (bir de milli olmayan ordumuz var herhalde) kumpas” teranesi karşısında şu soruyu sormak artık şart oldu:
Yolsuzluk operasyonlarını itibarsızlaştırmak için Ergenekon davalarının aslında “orduya kumpas” olduğunu iddia edebilecek kadar gözünü karartanların, aynı zamanda Ergenekon terör örgütünün yıllar boyunca katlettiği Kürtlerle barış sürecini devam ettirmeye çalışması biraz çelişkili değil mi?
Bir zamanlar “savcısıyım” dediği Ergenekon davalarını şimdilerde yolsuzluk skandalından paçayı kurtarabilmek için kendisine kalkan yapan Başbakan’ın, Kürtlerin en büyük kabusu olan Ergenekoncularla iş birliği içine girme çabaları, barış süreciyle ilgili samimiyeti hakkında soru işaretleri doğurmuyor mu?
Acaba Başbakan yolsuzluk skandalının kendisinin siyasi sonunu getireceğini gördüğü için ve ne pahasına olursa olsun bu sonu elinden geldiğince geciktirmek amacıyla Ergenekonculara yanaşıp barış sürecini de mi gözden çıkarmaya karar verdi?
Öyle ya Kürt sorununun bugünlere kadar gelmesinin en önemli sebebi Ergenekon terör örgütü değil miydi?
Kürtlere hayatı zindan eden derin devlet yapılanması Ergenekoncuların eseri değil miydi?
Bu ülke ne zaman barışa yaklaşsa Ergenekon denilen bela hortlamıyor muydu?
On binlerce faili meçhul cinayette Ergenekoncuların parmak izleri yok muydu?
Yıllarca varlığı inkar edilen JİTEM, Ergenekoncuların en karanlık yapılanmalarından biri değil miydi?
JİTEM’in en “meşhur” elemanları memleketin doğusunu kan gölüne çevirmemiş miydi?
Başbakan’ın her eleştiriye kalkan yaptığı Turgut Özal’ın şüpheli ölümünün her yerine bulaşmış derin devletin izleri yolsuzluktan yırtmak için görmezden mi geliniyor artık?
Turgut Özal için “zehirlediniz” derken işaret edilen derin devlet, yolsuzluk söz konusu olunca iş birliği yapılacaklar listesinin en başına mı zıpladı şimdi?
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın geçtiğimiz gün söylediği gibi “Roboski’de vur emrini veren Başbakan”ın tarihi barış sürecini de feda etmesi şaşırtıcı olmaz açıkçası.
Milyonlarca Kürt vatandaşının kaderiyle başkanlık hayallerini aynı paketin içine koyan biri, bu hayalinin artık gerçekleşemeyeceğini fark ettikten sonra barışı gözden çıkarmaktan neden çekinsin ki?
Hem “Ergenekon davaları milli orduya kumpas” diye bağırıp hem de barış güvercini kesilmek için galiba bizim siyasi iktidar kadar “ilkesiz” bir yapıya sahip olmak gerekiyor.
Yakında Veli Küçük’ü, Doğu Perinçek’i yanlarına alır hatta bu gidişle birini İçişleri Bakanı yapar diğerini MİT’in başına getirirler.
Öyle görünüyor ki Başbakan bu yolsuzluk konusunu kapatmak için her şeyi yapmaya hazır.
Gerekirse bir zamanlar yok ettiğini gururla söylediği askeri vesayeti bile yeniden canlandırmaya, tek eksiği olan silahlı gücü de arkasına almaya, kendisiyle birlikte tüm ülkeyi yakmaya razı gibi görünüyor.
Yalnız ne yaparsa yapsın cevabını vermemek için koskoca bir ülkeyi yakmaya hazır olduğu şu kısacık ama özlü mü özlü soru orada duruyor: Yolsuzluk var mı, yok mu?
Hadi iddia ettiğiniz gibi diyelim ki Ergenekon da yok, Balyoz planları da yok, hatta canınız isterse 12 Eylül darbesi de yok. Her şey dediğiniz gibi olsun.
Peki yolsuzluk var mı yok mu?
Başbakan şu basit sorunun cevabını vermemek için kılıktan kılığa girmeye, insanları birbirine düşürmeye, birbirinden kirli ittifaklar yapmaya hazır olsa da bu soru kendisinin peşini bırakmayacak.
“Dış mihrakların işi, faiz lobisinin parmağı vardı, Gezicilerin operasyonuydu, paralel devletin tuzağıydı” gibi yalanların arkasına sığınmak ayakkabı kutularından taşan milyon dolarları, rüşvet konuşmalarını, yatak odalarındaki kasaları, bavullar dolusu paraları saklamaya yetmiyor.
Ergenekoncularla sarmaş dolaş olabilir, bütün darbecilerle kucaklaşabilir, yargıyı tümüyle kendinize bağlayabilirsiniz ama “hukuk ve gerçek” gene de kaybolmaz, zamanını bekler.
Demirtaş’ın “vur emrini Başbakan verdi” sözüyle, para dolu ayakkabı kutuları ortada öyle duruyor.
Ergenekonculara sığınmak için gösterilen bu acıklı çaba bunları nasıl ortadan kaldıracak?
Binlerce Kürt vatandaşını öldüren Ergenekoncularla kurulacak bir koalisyon Kürt barışını nasıl sağlayacak?
Yolsuzluğu saklayalım derken bütün ülkeyi bir karmaşaya sokacaklar.
Girilen yol, karanlık bir yol.
Yeniden demokrasinin ışığını görene kadar bu karanlıkta çok tökezleyeceğiz ve çok acı çekeceğiz, bütün kazanımlarımız da kaybolup gidecek.
Bazıları bunu sevinçle alkışlarken bize de bir şiiri değiştirip söylemek kalacak, “bir ayakkabı kutusu uğruna Ya Rab ne ülkeler batıyor.”