Kürtlerle, Müslümanlığı canavarlığa çevirmiş olan bir grup senin sınırında savaşıyor…
Soru net:
Hangisinden yanasın?
Burada kıvırmaya kalkmanın iki günlük bilançosu 23 ölü, sokağa çıkma yasakları, yıllarca kışlalarına sokulmaya uğraşılan askerin yeniden sokağa çıkması, here yana tankların dizilmesi, bu meselede sivil siyasetin iflasının bizzat siyasetçiler tarafından itirafı…
Şimdi ne olacak?
Devlet Abdullah Öcalan’ı devreye sokmuş, Demirtaş Abdullah Öcalan’la görüşmüş, Öcalan “müzakere ile çözün” demiş, cumhurbaşkanıyla adamları konuşmalarının sivriliğini biraz törpülemiş…
Açıklamalar yapılıyor…
Fakat o soru hala ortada duruyor:
Hangisinden yanasın?
Bu kenarından dolanacağımız bir soru değil…
Ortadoğu’nun yeniden biçimlendiği bu dönemde, Kürtlerin Ortadoğu’daki varlığının görünürlüğünün arttığı, statülerinin değiştiği, tarihin sahnesine, eskiyle kıyaslanamayacak kadar güçlü bir aktör olarak çıktıkları bir gerçek…
Türkiye bu aktörle ilişkilerini netleştirmediği, durumunu açıkça ortaya koymadığı sürece “Kürt sorunu”nun bitmesi de mümkün değil…
“Barış sürecinde” Türkiye’nin Kürt politikası nedir?
Bu sorunun cevabı “seçimlerden sonra konuşuruz” olamaz, böyle cevap verme kurnazlığına saptığınız sürece de belalar bitmez…
AKP iktidarı, ihaleler ve para paylaşımları dışında her şeyi geçiştirmeye çalışan, erteleyen, sorunları biriktirmeyi “akıllılık” sanan bir politika izliyor…
Bu “akıllılık” gelip, “Sünni” IŞİD gerçeğine çarpıyor…
Bu “akıllılık” gelip, “Kürt realitesine” çarpıyor…
IŞİD konusunda, dünyanın en “kuşku” verici ülkesi muamelesiyle karşılaşıyorsunuz…
Kürt sorununda, sokağa tankları çıkartmak zorunda kalıyorsunuz…
Türkiye, IŞİD ve Kürt meselesinde tavrını, pozisyonunu, duruşunu, tercihini netleştirmediği sürece onu ne Abdullah Öcalan beladan koruyabilir, ne de “uzun”un “eyyy” diye başlayıp herkesi tehdit eden boş konuşmaları…
Bu kararsız, yetersiz, şaşkın politikalarla, belaların daha da büyüyeceğini görmek için dahi olmaya gerek yok, AKP’li olmamak yetiyor…
Erdoğan’la adamlarının kolay kolay bu şaşkınlıktan sıyrılamayacaklarını fark etmek de insanın bu ülkeyle ilgili endişelerini her gün artırıyor…
Kobani’de net bir pozisyon alamadıkları için askerleri kışlasından çıkaran bir iktidarın, bir sonraki sorunda ne yapacağını kestirebilen var mı?
Hukukun, insan haklarının, adaletin parlak ve insanlık tarafından ortak kabul görmüş değerlerini içinize sindiremeyip, onun yerine mezhepçiliği, “halifelik” hayallerini, soygun planlarını koyunca “tanklardan” başka sığınacak bir yeriniz kalmıyor…
AKP bize, “tankları kışlalarına sokup, insanları sokağa çıkaracağına” söz vererek geldi, onun yerine tankları sokağa çıkarıp insanları evlerine hapsetti…
Bunun açık nedeni de hukuku ve insan haklarını kabul etmemeleri, edememeleri…
Kürt meselesinde net bir noktada duramamaları…
IŞİD karısındaki pozisyonlarını bir türlü somutlaştıramamaları…
AKP, “içinden geçenleri”, gizli ve kirli hayallerini açıkça söyleyip hayata geçiremiyor, gerçekler böyle yapmasına izin vermiyor…
Gerçekleri kabul etmeyi de AKP içine sindiremiyor…
Sıkışıp kalıyor…
Kendisi sıkıştığı gibi Türkiye’yi, milyonlarca insanı da sıkıştırıyor…
AKP net cevaplar vermek zorunda…
Kürt meselesine nasıl bakıyorsun?
IŞİD’e karşı politikan ne?
Kürtlerle IŞİD’in savaşında tarafın hangisi?
Hukuk, demokrasi ve insan hakları kriterlerini uygulayacak mısın?
İnsanlar bu belirsizlikten ölüyor, sokaklar bu belirsizlikten karışıyor…
Bu belirsizlik sürdüğü sürece karışıklık bitmez, kışladan çıkan tanklar kolay kolay kışlalarına dönmez…
Kürt ya da Türk, “insanların ölmesini istemiyoruz” diyen herkes AKP yönetimine net sorular sormak ve net cevaplar almak için onu zorlamak mecburiyetindedir…
Yoksa bu hükümet gece yarıları daha İmralı’ya çok koşar, Demirtaş basın toplantılarında daha epey terler…
İnsanlar da, daha uzun süre, hayatlarını ve geleceklerini bu belirsizliğe kurban eder…