Erdoğan’ın Ermenilere yönelik son nefret suçunu, Ermenistan ile Azerbaycan arasında devam eden gerilimi ve daha iki gün önce “Ötüken” dergisinin Agos gazetesi ile Fatih Akın’a yönelik tehditlerini anımsamadan değerlendirmek doğru mu acaba?
Bence doğru değil.
Erdoğan gibi şark kurnazlığının emsalsiz örneği olan bir siyasetçinin, bu nefret suçunu rastgele işlemediği ihtimalini öyle hemen kaldırıp bir kenara atmamalıyız bana kalırsa.
Ya da sadece katıksız bir faşist veya ırkçı olduğu için bu sözleri söylediği yanılgısına kapılmamalıyız.
Erdoğan, mesele seçim olduğunda sinekten yağ çıkartır. Ermenilere kızan milliyetçilerden dört oy fazla alacağına inanıyorsa, bütün Ermenileri toplayıp “Affedersiniz Ermeni” torbasının içine atmakta bir an tereddüt etmez.
Hem biz değil miyiz “manidar zamanlamalara” bayılan… Her konuda zamanın manasına aklını takan bir ulus olarak şimdi bundan neden vazgeçelim.
Alın işte, zamanlama önümüzde tüm manidarlığıyla duruyor…
Önce iki ülke arasında sekiz Azeri askerinin öldüğü bir çatışma yaşanıyor, ardından yönetmen Fatih Akın’ın yeni filmiyle ilgili Agos’a verdiği röportaj nedeniyle Akın ve Agos gazetesine tehdit mektupları yollanıyor, sonra birden, 1915 için taziyelerini ileten ama bir türlü soykırımı tanıyamayan Erdoğan çıkıyor ve Ermenilere karşı nefret suçu işliyor.
Ötüken dergisinin yeniden piyasaya sürdüğü “beyaz bere” modasının canlı konu mankeni oluyor.
Beyaz berecilerin hepsi birden Erdoğan’a oy vermez mi şimdi?
Bütün araştırma şirketlerinin bulduğu yüzde 55-56’lı oy oranı bu beyaz bereler olmadan mı sağlanacak?
Bunları, Erdoğan’ın yaptığı her faullü atağı “siyaseten haklı” gören, öz be öz Ermenilerin bile artık isimlerini utanarak telaffuz ettikleri “sözde Ermeniler”in yaptığı gibi “ne akıllı çıkış, bak oyları kaptı gene” demek için söylemiyorum.
Zaten onların Erdoğan uğruna vazgeçmedikleri bir ırkları kalmıştı, onu da bu son olayda gösterdikleri performansla kişisel tarihlerine gömdüler artık.
Onlar Erdoğan’ın yanında durabilmek için ırkları, dinleri, geçmişleri dahil her şeyden vazgeçmeye hazırlar... Vazgeçiyorlar da zaten.
Gerçek Ermeniler, onları, 1915’te kendi ırkdaşlarını ispiyonlayan ve “Hidayet” kod ismiyle tanınan o sefil işbirlikçilere boşuna benzetmiyor.
Bunlar da bu dönemin “Hidayet”leri işte.
Ben, o utanç verici sözlerin Erdoğan’ın ağzından “kaçmadığını”, bilinçli bir tercihle söylediğini düşünmenin yararlı olacağının altını çizmeye çalışıyorum sadece.
Oy getireceğini düşünürse her şeyi söyler, her şeyi yapar.
İnsanın aklına, “Acaba o tehdit mektubunu da kafasına beyaz bir bere geçirip o mu yazdı?” diye bir bit yeniği de düşüyor ister istemez.
Belki o kadar ileri gitmemiştir ama sanatçılarla ilgili hassasiyetine daha çok yeni şahit olduğumuz Erdoğan’ın bu tehdit mektupları karşısındaki sessizliği de gözlerden kaçmamalı.
Sanatçılarına karşı yapılan kuru eleştirilere sessiz kalamayan birinin, Agos’a ve Fatih Akın’a yönelik, “Gelişmeleri beyaz berelerimizle izliyoruz” tehditleri karşısındaki umursamazlığı ıska geçilmemeli bence.
Bu tehditler konusunda, tek başına üç maymunu oynadı başbakan.
IŞİD karşısındaki o kutsal sessizliğini bu konuda da korudu.
Bazı “sözde Ermeni”ler ise, “Biz hakiki ırkçıyı gözünden tanırız” diyorlar, Erdoğan’ın gözüne bakmışlar ve tanımamışlar anlaşılan.
Tabii ırkçıları gözünden tanıyanların, yeni yol arkadaşları Doğu Perinçek’i ısrarla görmezden gelmeleri ve bu “dostluk”la ilgili hala bir fikir beyan etmemiş olması da dikkat çekici.
Aynı şekilde, Hrant Dink’e düzenlenen suikastın taşlarını özenle döşeyen Veli Küçük’e “paşaların paşası” diye hitap eden ve daha yeni Başbakanlık Müsteşarlığı görevine getirilen Fahri Kasırga’yla ilgili iki söz söyleyememiş olmaları da öyle.
Fakat sorsan, onlar “ırkçıyı gözünden tanır”.
Bana kalırsa da bunlar hep yeni dağıtılan gözlükler yüzünden oluyor.
Bunlara devlet birimlerimiz öyle “sihirli” gözlükler verdi ki sadece devletin istediklerini görüyorlar.
O gözlüklerle Erdoğan’a baktıklarında “mübarek” bir adam görüyorlar, yolsuzluklara bulaşanlara baktıklarında bir “halk ihtilali” görüyorlar, Erdoğan’ı eleştirenlere baktıklarında da “eski Türkiye”yi, “kötü adamları”, Lufthansa’yı, faiz lobisini görüyorlar.
Daha önce de iddia etmiştim, şimdi sırası gelmişken yine tekrarlıyorum… Bu “devlet gözlüklü” sözde Ermeniler, üç vakte kadar, muhtemelen 2015’in Nisan ayına doğru, 1915 soykırımıyla ilgili şüphelerini dile getiren yazılar yazmaya başlayacaktır.
Yanılırsam bana, çok affedersiniz “Erdoğan” diye seslenin bundan sonra…