Ve beklenen açıklama geçtiğimiz hafta Türk Tabipler Birliği’nden geldi.
Türk Tabipler Birliği’nin internet sitesinden yaptığı basın duyurusu, hem olan biteni anlamlandırması hem de ihtisas sahibi olan doktorlar tarafından dile getirilmesi nedeniyle yararlı ve geçerli bir açıklama oldu.
Sonuçta tüm bu yaşananlar sadece zekasızlıkla ve açgözlülükle açıklanamazdı.
İşin bir de ruhsal boyutu olması gerekirdi.
Türk Tabipler Birliği’nin “Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişeliyiz” başlıklı duyurusunu tekrar okuyalım:
“’Gezi olaylarını faiz lobisi çıkardı.’
‘Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler.’
‘Benim başörtülü bacılarıma saldırdılar.’
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi Direnişi’nden bu yana kullandığı ayrıştırıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı dili hekimler olarak kaygıyla izliyoruz.
Dün Gaziantep Mitinginde Berkin Elvan’la ilgili söylediklerini dinlediğimizde ise dehşete kapıldık.
Normalde hiç kimse çocuklarını kaybetmiş iki aileyi karşı karşıya getirmeye çalışmaz.
Normalde hiç kimse ekmek almaya giderken polis tarafından başından vurulan, 269 gün ölümle pençeleştikten sonra hayatını kaybeden 15 yaşındaki bir çocuğu terörist ilan etmez.
Normalde hiç kimse oyun çağında öldürülen bir çocuğun mezarına konan oyuncak misketleri “demir bilye” olarak çarpıtmaz.
Normalde hiç kimse daha iki gün önce evladını toprağa vermiş bir anneyi miting meydanında yuhalatmaz.
Bizler hekimiz.
İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz.
Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz.
Fevkalade endişe duyuyoruz.
Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz.
Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.”
İşin içine bilim girince ben de Egemen Bağış gibi bilmediğimi öğrenmek için Google’a başvurup ufak bir “bilimsel” araştırma yaptım.
www.e-psikiyatri.com adresinde duygu durum bozukluklarıyla ilgili karşıma çıkan makaleden aktarıyorum: “…Gerçeği test etme yetisinin kaybolduğu durumlarda psikotik özellikli manik ataktan bahsedilir, klinik tabloya sanrılar (hezeyan, delüzyon) ve varsanılar (hallüsinasyon) eklenir. Psikotik belirtilerin teması tipik olarak megalomanik niteliktedir.
‘Dünyayı ben yönetiyorum’, ‘Padişah soyundan geldiğim için tüm insanlar önümde eğilmeli’, herhangi bir tahsili yok iken ‘Bu seçimlerde Başbakan olacağım’, beş parasız bir insan iken ‘Ben gizli milyarderim, bir sözümle tüm kapılar açılır, dilediğime her türlü parasal desteği verebilirim’ gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz hatalı düşünceler büyüklük hezeyanı (megalomani) olarak değerlendirilir ve manik hastalar için tipiktir.
Büyüklük hezeyanı nedeniyle hasta çevresindeki tüm insanlara tepeden bakar, bakışlarıyla ve konuşmalarıyla karşısındakini ezer. Bazen o kadar ezici hale gelir ki diğer insanları muhatap kabul etmez, kesinlikle konuşmaz, söylenenlere kulak asmaz.
Din ve milli duyguları abartılı olarak yoğunlaşan kimi manik hastalarda, ‘Allah’a yakınlaştım, nice mertebeler kazandım, özel güç ve görevler verildi, evliya oldum, ben İsa-mesihim, mesih oldum, aslında Allah benim, Fatih Sultan Mehmet babamdır, Atatürk benim doğuşumla yeniden dünyaya geldi’ düşüncelerinin var olduğu tespit edilebilir. Bu kişiler çoğu zaman toplum tarafından eğlence konusu yapılarak dışlanırlar, nadiren de kendisine inananlar bularak el üstünde tutulurlar.
Duygudurumdaki yükselmenin bir sonucu olarak fiziksel ve ruhsal enerjideki artış konuşma ve hareketin hızlanmasına neden olur. Konuşma artar (Lögore, ishal-i kelam), hızlanır, kesilemez hale gelir (basınçlı konuşma). Ses tonu artar, bağırarak konuşur. Karşısındakine konuşma hakkı tanımaz, ancak müdahale edilerek susturulabilir, müdahale olmazsa saatlerce konuşabilir. Öfkeye paralel olarak konuşma tarzı sert olabilir, yakınları tarafından ‘dövecek gibi konuşuyor’ şeklinde tanımlanabilir. Düşünce akışının hızlanması nedeniyle konudan konuya atlayan bir konuşma (düşünce uçuşması) sergilenebilir…”
İtiraf edeyim makaleyi okurken bazı belirtilerin kendimde de olduğunu fark ettim ama Allah’tan 75 milyonluk bir toplumun kaderi benim elimde değil.
“Yasağı da yasaklarız” ya da "Twitter'ın kökünü kazayacağız"a kadar uzanan sanrıların tedavisi zor da olsa mümkün tabii ki fakat hastanın da doktorlarla işbirliği yapması gerekiyor.
Hasta, “hasta olduğuna” ve tedavi olması gerektiğine inanmıyorsa elden çok bir şey gelmiyor ne yazık ki.
Doktorlar, ilk önce bütün bu belirtilere sahip olduğu halde “Ben deli değilim” diyenlere o gömleği giydiriyorlarmış.
“Sandığa gidelim kimin hasta olduğu orada ortaya çıkar” türünden bir teşhis yöntemi de yokmuş ayrıca.
Tedavisi de sandıkta bulunmuyormuş.
Girdiği seçimden akıllanarak çıkmış bir hastaya da bugüne dek hiç rastlanmamış.
Benden söylemesi.