Niyetim, yüzlerce insanın öldüğü bir faciayla ilgili ilk açıklamasında, 19. yüzyılda İngiltere’de yaşanan bir felaketi örnek gösteren kurnazlığa, “Doğrudur fakat orada tekrar o boyutta bir facianın yaşanmamasının nedeni de yaşadıkları büyük acılar sonrasında sizin gibilere bir daha aman vermemeleridir” demek ve haliyle de biraz medeniyetten, insan hayatına gösterilen önemden bahsetmekti…
Ama daha sonra yaşanan başka bir olay beni bu niyetimden vazgeçirdi.
Başbakan’ın Soma’daki bir markette insanları yumruklamasıyla (isteyen tokatlaması da diyebilir) ilgili görüntüleri izledim.
Aynı yazıda hem yumruk atan bir başbakandan, hem de medeniyetten bahsetmeyi de gözüm yemedi açıkçası…
Herhalde Başbakan’ın, yüzlerce ölümün ardından, “Bunlar olağan şeyler, bu işin fıtratında var” dediğinde bile aklına gelmemişti Soma’da büyük bir öfkeyle karşılaşacağı. Her zamanki gibi, ölümlerin ardından yaptığı “olağan” açıklamalarından biriydi halbuki bu da.
Hem daha sırada, “Tazminatsa tazminat” gibi “unutulmazlar” bekliyor.
Hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaştı Erdoğan. Aslında tepki ve öfke sadece ona değildi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da Soma’da zor anlar yaşadı.
Fakat tabii Başbakan’ın durumu farklı. Onun gibi bir “seçilmiş”e, onun gibi bir “sağlam irade”ye, koşullar ne olursa olsun böyle bir “edepsizlik” yapılamazdı. O isterse, yüzlerce insanın, yöneticilerin aldırmazlığı sonucu ölmesini “işin fıtratında var” diye küçümseyebilir, geçen yüzyıldan örnekler verebilirdi ama kendisine tepki gösterilemezdi. Onun her yaptığı, her söylediği sessizce kabullenilmek zorundaydı.
Haşim Kılıç, Metin Feyzioğlu ve Freedom House raporundan sonra sabrının sonuna gelen Başbakan kendisini kızdıran olursa yumruğu yapıştırırdı.
Yumruklanan kişinin madende babasını kaybeden bir kız olduğu da söylendi, o sırada markette alışveriş yapan bir vatandaş olduğu da…
Görgü tanıklarının, içinde bulundukları ağır koşullar nedeniyle olayı biraz da heyecanlanarak anlatmış olabileceklerini aklımdan geçirerek belki de yumruklamamıştır diye kendimi ikna etmeye çalıştım.
Çünkü insanın gözleriyle gördüğünde bile inanmakta zorlanacağı bir olay vardı karşımızda…
Görüntüleri defalarca izlememe, uzun süre internet ve sosyal medyada yer alan konuyla ilgili haberlerin peşinde koşmama rağmen Başbakan’ın Soma’daki acı ve öfke dolu tepkiler karşısında bir markete girip insanları yumrukladığına bir türlü inanamıyordum.
Bir Başbakan, bu Tayyip Erdoğan olsa bile, insanları nasıl yumruklardı?
Fakat arabası tekmelenen Başbakan’ın, “Alacağınız olsun” bakışlarıyla halkın arasına karışıp insanların üzerine yürümesini, kendisine tepki gösterenleri “eline geçirme” çabalarını, markette yaşanan itiş kakışı bir defa daha izledikten ve en önemlisi olayın mağdurunun beyanını esas aldıktan sonra “ileri demokrasi kahramanı” Başbakan’ın artık yumruklarını da konuşturduğu gerçeğini dehşet içinde kabullenmek zorunda kaldım.
O halde soruyorum…
Sırada ne var?
Bir başbakanın insanları yumruklaması neyin habercisi?
Muhalefet partisinin lideri Meclis’te yumruklanıyor, Başbakan kendisine tepki gösteren acı içindeki vatandaşlara saldırıyor, insanlar kefenleriyle etrafta dolaşıyor, polise verilen emirle gencecik insanlar öldürülüyor, acılar büyüyor, öfke artıyor, zorbalık, adaletsizlik, vicdansızlık aldı başını gidiyor…
Bu iktidarın insan hayatını önemsememesi, uyarılara aldırmaması, bu madenle ilgili hazırlanan Sayıştay raporunu Meclis’ten saklaması sonucu yüzlerce insanın ölmesini bile “işin fıtratında var” deyip geçiştiren, üstelik kendisine tepki gösterenlere de yumruk atmaya kalkan bir başbakanın bundan sonra neler yapacağını düşünebiliyor musunuz?
Daha kaç işçinin, kaç madencinin, gösteri yapan kaç gencin bu iktidar zamanında ölebileceğini kendinize soruyor musunuz?
Hem öldürüyorlar, hem de yakınanları, acı çekenleri, tepki gösterenleri dövüyorlar.
Kendi insanlarına karşı duydukları bu nefret, öyle üç yüz dört yüz ölümle yatışmayacak gibi görünüyor bana.
Herkesi susturmak istiyorlar.
Bağırarak, döverek, öldürerek.
Ta ki ülke bir mezarlık sessizliğine bürünene kadar.