28 Haziran 2024

Yerel yönetimler bi dursa ilerler mi?

Bi durma ile kenti sadece görmediğimiz, aynı zamanda duyduğumuz ve kokladığımız da hatırlandı. Kentte farklı seslerin ve kokuların eksikliği ancak bi durarak fark edildi. Yüksek maliyetli ama genellikle yanlış planlanmış anketlerle değil. Demokratik görünmek için düzenlenmiş ama genellikle bilgili katılıma alan açmayan çalıştaylarla değil. Ham verisinin genellikle anlamlı kullanılmadığı şikâyet hatlarıyla da değil. Sadece bi durarak. Bi terasta...

Hayatı ıskalamamak için uzmanlar bi durun der. Bi durmanın insan beynine, bedenine ve ruhuna nefes aldırdığını ve rahatlattığını söylerler. Bi durmayı bireyden alıp yerel yönetimler boyutuna çekersek kentlere de iyi gelir mi?

Masal anlatıcısı ve sanat terapisti Judith Malika Liberman'ın birkaç yıl önce Fethiye'nin bir köyünde düzenlediği Bi Duralım kış kampında 3 gün durmuştum. Yıldızların altında, ateş başında masal dinlemiş, harika bir sürprizle doğum günümde tesadüfen yapılan ıtırlı muhallebiyi yemiştim. Telefondan uzak, portakal ağaçlarına yakın bu durma ertesi kendimi gerçekten de yenilenmiş hissetmiştim. Bi dur diyenler doğadaki romantiklerle sınırlı değil. Nörolog Prof. Dr. Sinan Canan da mesela her fırsatta bi durun diyor. O, ağaca, masal kahramanlarına konuşturmuyor, kendi, sinirbilimsel bilgiyle bi durmanın beynin işleyişine (ve oradan da beden ve ruhumuza) faydalarını anlatıyor.

Farklı yerlerden gelseler de temelde her ikisinin de söylediği aynı: Her gün binlerce görsele ve metne maruz kaldığımız, daha dün beynimize giren bilgiyi idrak edemeden bugün yeni bilgi yağmuruna tutulduğumuz çok hızlı akan bir hayatımız var. Hele ki büyük şehirde yaşıyorsak. Bi durarak düşüncelerimizi düzene sokabilmek, gözümüzden, kulağımızdan, burnumuzdan geçenlerin farkına varmak, sormayı unuttuğumuz ya da çekindiğimiz soruları sorabilmek, aklımızdan gönlümüzden geçen ama unuttuğumuz fikirleri, hisleri yavaşlayarak hatırlamak bize iyi gelir. Dinleniriz. Sakinleriz. Belki yeni fikirlere de alan açılır.

Bi durmayı birkaç hafta önce bireyden yerel yönetimler boyutuna çekmeyi denemek için bir fırsatım oldu. Yerel seçimler sonrası nüfusu 50 binden fazla olan belediyeler 6 ay içinde 5 yıllık stratejik planlarını hazırlamalılar. Bu süreçte Türkiye'nin farklı yerlerinden belediyelerin stratejik planlamadan sorumlu memurları İstanbul'da bir sivil toplum örgütünün projesi için bir araya geldi ve demokratik stratejik plan hazırlığı üzerine iki günlük bir eğitim aldı. Ben de davetli eğitmenlerden biriydim. Alışılagelmiş bir oturumdansa yeni bir şey denemek istedim.

Oturumun ilk yarısında bilgi paylaştıktan sonra, atölye kısmında katılımcıları bulunduğumuz Marmara Belediyeler Birliği binasının terasına davet ettim. Eminönü'nde, Haliç'in kıyısında, Pera'yı seyreden bu tarihi binanın terasında katılımcılar öncelikle telefonlarını sessize aldı. İsteyen sigarasını yaktı. 5 dakika boyunca, ayakta, çıt çıkarmadan, öylece durdular, denizin sokulduğu kente baktılar. Bu tip etkinliklerde alışık olunmayan ve ilk defa yapan için çok uzun bir sessizlikti.

Değerlendirme için salona döndüğümüzde en çok paylaşılan deneyim duymakla ilgiliydi. Birçok katılımcı şehri daha ziyade gördüklerini ama aslında duymadıklarını fark etti. Biz terastayken aşağıda türkü söyleyen bir inşaat işçisi birçoklarını etkilerken, hiç çocuk sesi duymadığını fark edenler şaşkındı. Maviye bakınca rahatlayanların gözleri doluydu. Yaşadığı yerde deniz olmayanlar İstanbul'u kıskandı. Kokulara hassas olanlar hiçbir koku alamadıkları için hayal kırıklığı yaşadı.

5 dakika 38 belediye memurunun kentle başka bir ilişki kurmanın mümkün olduğunu anlamasına yetti. "En son ne zaman 5 dakika durdum bilmiyorum, çok teşekkür ederim" diyen genç kadının gözleri kente bir daha asla eskisi gibi bakmayacağını da anlatıyordu. Bi durma ile kenti sadece görmediğimiz, aynı zamanda duyduğumuz ve kokladığımız da hatırlandı. Kentte farklı seslerin ve kokuların eksikliği ancak bi durarak fark edildi. Yüksek maliyetli ama genellikle yanlış planlanmış anketlerle değil. Demokratik görünmek için düzenlenmiş ama genellikle bilgili katılıma alan açmayan çalıştaylarla değil. Ham verisinin genellikle anlamlı kullanılmadığı şikâyet hatlarıyla da değil. Sadece bi durarak. Bi terasta.

Yaşadığımız kentte önümüzdeki 5 yıl boyunca kamu bütçesinin neye harcanacağı, ne hizmetler sunulacağı, kentin neye dönüşeceği tüm ülkede şu günlerde planlanıyor. Kent hakkına saygılı, kamusal alanı, kamusal hizmetleri kapsayıcı planlamaları için belki de daha çok yerel yönetim çalışanı belediye binasından çıkıp kentte daha önce hiç gitmediği bir yerde bi durmalıdır. Gündelik siyasetin gürültüsünden, kısa vadeli çözümlerin sığlığından, içine kapanmışlığın sıkıcılığından, her yerde aynı olan basmakalıp hizmetlerin tek düzeliğinden uzaklaşıp bi durmalıdır. Belki de kenti yönetenler, hizmetleri, bütçeyi planlayanlar kenti 50 yıl ilerletebilecek yeni ve biricik fikirlere alan açılması için, 5 dakika, bi durmalıdır.

Itır Akdoğan kimdir?

Itır Akdoğan, Notre Dame De Sion Fransız Lisesi’nin ardından Galatasaray Üniversitesi’nde iletişim lisansı, Université Libre de Bruxelles’de (ULB) uluslararası politika yüksek lisansı ve Helsinki Üniversitesi’nde sosyal bilimler doktorası yaptı.

Finlandiya Adalet Bakanlığı ile Kuzey Avrupa, Almanya Uluslararası İşbirliği Kurumu GIZ ile Afrika’daki projelerle uluslararası e-demokrasi danışmanıdır.

Dijital Politik Fanteziler kitabının yazarıdır. Akademik çalışmalarını e-demokrasi alanında devam ettirmektedir.

Itır Akdoğan 2015’den bu yana TESEV’in Araştırma Direktörüdür.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dijital dönüşümden demokrasi çıkar mı?

Teknoloji tek başına demokratikleştiremez ama demokratik süreçler ve teknoloji etkileşimi sağlanırsa bu demokratikleştirici bir etki yaratabilir.

Yaren’i dinlersek barışır mıyız?

Acaba toplumsal barışın sırrı, aslında birinin kendi kabilesinin dışında birini sevmesi, bu sevgiyi düzenli olarak beslemesi ve o ötekinin bu sevgiden doğan neşesinin yayılarak binlerce insanın kalbini okşaması olabilir mi?

"
"