20 Ekim 2024

Radyosunun mu sesi olmak?

Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık radyolara, bu ilkeyi kendine şiar edinmiş Açık Radyo’ya ihtiyacımız var. İnsanların onun sesi değil onun insanların sesi olmaya devam etmesine ihtiyacımız var

Yurttaş mı radyonun sesi olur, radyo mu yurttaşın? Elbette radyo yurttaşın. Oysa radyonun sesi olmak da varmış. 16 Ekim 2024’te Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Açık Radyo’nun karasal yayın lisansını iptal etti. Basın açıklamasında yayın yönetmeni Ömer Madra “radyonuzun sesi olun” çağrısı yaptı. Hani Türkçe konuşurken fark etmeyip, başka bir dile çevirdiğinde yani ağzından çıkana sağlıklı bir mesafe koyduğunda ne diyorum ben dediğin cümleler vardır demokrasi güncemizde. Hatırladın. Bu cümle Türkçe bile garip.

Çoğu bilgi ve iletişim teknolojisi gibi radyo da askeri alandaki iletişimi kolaylaştırmak için geliştirilmiş olsa da sonradan demokrasinin (teknolojinin en ileri olduğu günümüzde hala e-demokrasinin de) en önemli araçlarından birine dönüştü. Tüm dünyada hoş vakit geçirmek, müzik, sohbet, piyes dinlemek kadar, belki daha fazla, haberleşme, dayanışma, yerel toplulukların örgütlenmesi ve buluşma alanı olmaya devam ediyor. Akıllı telefonların, yapay zekanın canının yetmediği yerlerde ve zamanlarda radyo hala can kurtarıyor.

Latin Amerika, Afrika, Asya’da topluluk radyoları demokratikleşmenin en önemli aktörleri olarak bugün halen milyonların bilgiye erişim ve yurttaş etkileşimini kolaylaştırıyor. Doğal afetlerde arama kurtarma, sivil örgütlenme, dayanışma radyo ile daha sağlıklı ve kesintisiz mümkün olabiliyor. Avrupa’nın teknolojisi en ileri ülkelerinden Finlandiya, olası bir Rusya işgaline karşı yurttaşlarına 2023’te herkes evine nakit para, konserve yemek ve transistörlü radyo koysun çağrısı yapıyor. Her gün yeni bir teknoloji satın almaktansa var olanın toplumsal işlevine odaklananlar için radyo hala demokratikleştirici ve hayati bir araç olmaya devam ediyor.

Açık Radyo da son 30 yıldır Türkiye sivil toplumuna demokratik alan açan, afetlerde kilit rol oynayan aktörlerden biri. 12 Eylül’de sesi kısılan sivil toplumun yeniden uyanmaya başladığı yıllarda, 1995’te, “yeni bir radyoya ihtiyaç var” diyerek 62 ortaklı bir kolektif olarak yola çıkıyor. Destekçi ortaklarına verilen teşekkür metninde “Özgür, bağımsız, demokratik, haysiyetli, duyarlı ve sıra dışı bir radyo kurma projesine, 1995’te verdiğiniz desteğin Türkiye’de yeni projelere örnek olması dileğiyle...” yazıyor. Açık Radyo kurucuları bu farklı radyoculuğu, özgür, meraklı, bilgili, keyifli ve zarif bir yolculuk olarak hayal ediyor.

Demokratik bir alanı “kâinatın tüm seslerine, renklerine, titreşimlerine açık radyo” ilkesiyle kuran Açık Radyo aynı zamanda 1999 Marmara Depremi’nde bölgeden bilgi akışına ve depremzedelerle sivil dayanışmaya katkılarıyla da öne çıkıyor. Uzun yıllardır yayınlanan Altın Saatler programıyla da örneğin, deprem konusunda düzenli olarak altın değerinde bilgi paylaşıyor. Son dönemdeki birçok kuruluş gibi ticari kaygılarla, zorlamayla değil sahici bir endişeyle 1995’ten bu yana iklim krizi hakkında bilgi paylaşıyor, farkındalık yaratmaya çabalıyor.

Sayıları 1500’e yaklaşan farklı ses ve renklerden kişinin gönüllülük temelinde birçok farklı alanda program yaptığı ve dünyadan ve Türkiye’den 26 bin konuğu olan Açık Radyo aynı zamanda şimdiye kadar çeşitli konularda 29 kitap da yayımladı. 2001’de FM yayına bağlı olarak webde canlı yayına da geçen Açık Radyo karasalda bölgesel ama web’de kâinata olmasa da küresel erişime açıldı. Toplumu, doğayı, tüm canlıları ilgilendiren konularda merak etme, bilgi paylaşma, konuşma ve anlaşma alanı açtı. O nedenle de binalarının önünde, sokakta, kamusal alanda yapılan basın açıklamasında vurgulandığı gibi Açık Radyo kamu yararının sesi ve müşterek oldu. Kâr amacı gütmeyen kolektif yapısıyla bağımsızlığını koruyan Açık Radyo yayın ilkesi, yayıncıları ve içeriğiyle 30 yılda müzik dinlemekten öte düşünmenin ve ifadenin özgür olduğu bir ortamda her yerde bulamayacağın içeriği uzmanından ve keyifle dinlemek istediğinde başvurduğun bir kaynak oldu.

Toplumsal, çevresel, siyasal, ekonomik, kültürel, bilimsel meseleleri meraklı ve duyarlı insanların sakin sakin, bilgiyle ve (radyoda bile hissedilen) güler yüzle tartışmalarından izlemek ve öğrenmek yurttaşların yaşadıkları kent, ülke ve gezegen hakkında düşünmeye başlamasına, meseleleri mesele etmesine, çözüm önermesine, çözümün parçası olmak istemesine ilham olabilir. Bu da kamusal hayata dahil olmak, diğerleriyle buluşmak hatta anlaşmak ve sesini daha gür çıkarabilmek için gereken ön şarttır. Daha çeşitli sesler ve renklere alan açıldıkça ise demokratik alan da açılır. Kentlerde kent hakkına, ülkede ve dünyada diğer tüm demokratik haklara erişimin artmasının yolu açılır. Bu haklar toplumdaki herkesin birbirine saygıyla ve uyumla yaşamasını sağlar. Demokratik topluma hepimizin ihtiyacı var. O nedenle kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık radyolara, bu ilkeyi kendine şiar edinmiş Açık Radyo’ya ihtiyacımız var. İnsanların onun sesi değil onun insanların sesi olmaya devam etmesine ihtiyacımız var. Cümle kulağa garip gelse de evet, yayına dönene kadar radyosunun sesi olmaya ihtiyacımız var.

Itır Akdoğan kimdir?

Itır Akdoğan, Notre Dame De Sion Fransız Lisesi’nin ardından Galatasaray Üniversitesi’nde iletişim lisansı, Université Libre de Bruxelles’de (ULB) uluslararası politika yüksek lisansı ve Helsinki Üniversitesi’nde sosyal bilimler doktorası yaptı.

Finlandiya Adalet Bakanlığı ile Kuzey Avrupa, Almanya Uluslararası İşbirliği Kurumu GIZ ile Afrika’daki projelerle uluslararası e-demokrasi danışmanıdır.

Dijital Politik Fanteziler kitabının yazarıdır. Akademik çalışmalarını e-demokrasi alanında devam ettirmektedir.

Itır Akdoğan 2015’den bu yana TESEV’in Araştırma Direktörüdür.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yerel yönetimler bi dursa ilerler mi?

Bi durma ile kenti sadece görmediğimiz, aynı zamanda duyduğumuz ve kokladığımız da hatırlandı. Kentte farklı seslerin ve kokuların eksikliği ancak bi durarak fark edildi. Yüksek maliyetli ama genellikle yanlış planlanmış anketlerle değil. Demokratik görünmek için düzenlenmiş ama genellikle bilgili katılıma alan açmayan çalıştaylarla değil. Ham verisinin genellikle anlamlı kullanılmadığı şikâyet hatlarıyla da değil. Sadece bi durarak. Bi terasta...

Dijital dönüşümden demokrasi çıkar mı?

Teknoloji tek başına demokratikleştiremez ama demokratik süreçler ve teknoloji etkileşimi sağlanırsa bu demokratikleştirici bir etki yaratabilir.

Yaren’i dinlersek barışır mıyız?

Acaba toplumsal barışın sırrı, aslında birinin kendi kabilesinin dışında birini sevmesi, bu sevgiyi düzenli olarak beslemesi ve o ötekinin bu sevgiden doğan neşesinin yayılarak binlerce insanın kalbini okşaması olabilir mi?

"
"