02 Haziran 2024

Dijital dönüşümden demokrasi çıkar mı?

Teknoloji tek başına demokratikleştiremez ama demokratik süreçler ve teknoloji etkileşimi sağlanırsa bu demokratikleştirici bir etki yaratabilir.

Günümüzde yapay zekânın kitlelerin farkında olarak kullanımı yaygınlaşınca teknoloji – demokrasi ilişkisiyle ilgili tartışma da yine canlanıyor. Bu tartışma bu defa çoklu krizler dönemine, demokrasinin de krizde olduğu bir döneme denk geldi. O nedenle bir önceki dönem kadar iyimser bir hava yok.

Bilgi ve iletişim teknolojilerinde bir önceki dönüm noktası1993'te CERN'de geliştirilen world wide web idi. Bu uygulamanın kullanımının yaygınlaşmaya başlaması ile teknolojinin demokrasiyi güçlendireceği düşünüldü. Internet'in ağ yapısının, bilginin nereden gelip nereye gittiğinin kesin belli olmamasının güç ilişkilerini dengeleyeceği savunuldu. Ağ yapısının yaygın kullanımıyla ağ toplumuna dönüşüleceği, böylelikle ekonomik, sosyal ve siyasal ilişkilerin değişeceği varsayıldı. Bilgiye erişimin, yöneten ve yönetilenin etkileşiminin artacak olmasıyla daha kapsayıcı, daha açık kamu yönetimlerinin mümkün olacağı ileri sürüldü. Bu teknoloji ayrıca yer ve zaman esnekliği, hız ve düşük maliyetiyle birçok katılımcı süreci kolaylaştırabilirdi. Tüm bunlar da daha güçlü bir demokrasiye işaret ediyordu.

Ancak beklenen olmadı. Tersine, başta, sayısal uçurum insanların teknolojinin nimetlerine eşit erişimini kısıtladı. Bu uçurum zamanla kapandıkça bu defa ayrımcılık, zorbalık, şiddet, taciz, hırsızlık, dolandırıcılık gibi olumsuzluklar misliyle dijitalde kendine yer buldu. Kaldı ki sansür, gözetleme, manipülasyon, dezenformasyon gibi demokrasiye zarar veren kavramların devletler ve şirketler tarafından uygulanması kolaylaştı. Düzenli hazırlanan küresel demokrasi ve internet özgürlüğü endeksleri de bu trendi doğruladı.

Bir yandan da merkezi ve yerel yönetimler teknoloji ve toplumsal değişimde demokratik boyutu ıskalayıp ağırlıklı olarak altyapı ve kamu hizmetlerinin dijitalleşmesi boyutlarına yatırım yaptılar. Birleşmiş Milletler (BM)'nin 2002'den bu yana iki yılda bir yayımladığı e-Devlet Anketi raporlarında en gelişmiş e-devlet uygulaması olan merkezi ve yerel yönetimler günümüzde hâlâ katılım kriterinde en düşük puanı alıyorlar.

Türkiye de bu ülkelerden biri. En son 2022'de Dijital Devletin Geleceği başlığıyla yayımlanan BM e-Devlet Anketi raporunda e-Devlet Gelişmişlik Endeksi'nde dünyada 48. sırada bulunan Türkiye çok gelişmişler listesinde yer alıyor. Çevrimiçi Hizmet Endeksi'nde de çok gelişmiş olan Türkiye bu alanın kurumsal çerçeve, içerik sağlama, hizmet sağlama, teknoloji ve e-katılım olarak belirlenmiş alt kriterlerine bakıldığında en düşük puanı e-Katılım Endeksi'nde alıyor. Yani, bilgi ve iletişim teknolojileri devlet – yurttaş ilişkisinde demokratik boyutu öne çıkarmıyor.

Demokratik boyut devlet-devlet ilişkilerinde de görülmüyor. Yani, mutfakta, farklı kamu kurumlarının, aynı kamu kurumunun farklı birimlerinin, merkezi ve yerel yönetim etkileşiminin teknolojinin devlet kurumlarına en büyük yardımı olan birlikte çalışılabilirlik (interoperability) ilkesini benimsemediğini görüyoruz. Örneğin veri setlerinin birbiriyle konuşmaması ve birbirini görmemesi veri paylaşımı, şeffaflık, iş birliği, kurum içi katılımcı karar alma gibi kamunun kendi içinde demokratikleşmesinin önünü açacak ve teknolojinin rahatlıkla kolaylaştırabileceği süreçler halen işletilmiyor.

Yurttaş – yurttaş ilişkisinde de dijital alanın demokratik boyutunun zayıf kaldığını görüyoruz. Teknoloji kullanımı daha ziyade e-ticaret, e-eğlence, e-kamu hizmetleri ile sınırlı kalıyor. Sivil toplum teknolojiyi çeşitli ve alternatif bilgi üretme ve bilgiye erişme, siyasal ifade ve tartışmalar için etkileşim ve katılım süreçleri için kullanamıyor. Binlerce engelli web sitesi ve dijital içerik nedeniyle yargılamalar dijital alanın demokratik etkileşim için kullanılmasını kısıtlıyor. Bu alanın dünyadaki referans endeksi Freedom House Internet Özgürlüğü raporlarının en günceli olan 2023 edisyonunda Türkiye bu nedenlerle bir kez daha özgür olmayan ülkeler listesinde yer aldı.

Dijital dönüşüm ifadesinin gittikçe daha çok kullanıldığı günümüzde sormamız gereken soru dijital özgür olmadan dönüşebilir mi? Ya da özgürleşmeden neye dönüşür? Avrupa Birliği (AB)'nin Digital Europe programı süper hesaplama, yapay zekâ, siber güvenlik, ileri dijital beceriler ve ekonomide ve toplumda dijital teknolojilerin yaygın kullanımının sağlanması öncelikleri olan 7,5 milyar Euro bütçeli bir fon. Türkiye'nin de aday ülke olarak bu programdan faydalanabiliyor. Programın ulusal koordinasyonunu Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı üstleniyor. AB programının ilk aşamasında açılan 22 çağrı çevre, sağlık, enerji, dijital beceriler, yapay zeka, üretim ve yönetim alanlarında dijitalleşmeye yönelik 176,5 milyon Euro hibe dağıtacak. Türkiye'den yapılan başvurulardan hibe kazanacaklar yakında bu alanda çalışmaya başlayacak.

Çağrıların konuları günümüzdeki çoklu krizleri de yansıtıyor. Ekonomik kriz, pandemi, savaş, göç ve iklim krizi o kadar baskın öne çıkıyor ki demokrasi dur şimdi daha önemli işlerimiz var denerek ikinci planda kalıyor. Oysa kapsayıcı ve katılımcı politika planları ve uygulamalarla yani demokratik süreçlerle toplumların ve yönetimlerin krizlere karşı daha dayanıklı olabildiği de ortada. Dijital Avrupa programı ile ivme kazanacak olan dijital dönüşümde Türkiye teknolojiyi daha demokratik bir toplum ve yönetim için mi kullanacak yoksa dijital alanı özgür olmayan şekliyle tutup yine kamu ve özel hizmetlere ve bunları kolaylaştıracak altyapıya mı odaklanacak?

Demokratik açıdan bakınca yine önemli bir yol ayrımındayız. Teknoloji tek başına demokratikleştiremez ama demokratik süreçler ve teknoloji etkileşimi sağlanırsa bu demokratikleştirici bir etki yaratabilir. Bu çağrılarda seçilecek projelerin sonuçlarının neyi nasıl dönüştüreceğini takip etmek ve demokratik dönüşümü talep etmek için teknoloji – demokrasi tartışmalarına daha çeşitli ve daha çok alan açabilirsek daha ilginç sorular sorabiliriz. Yapay zekâ, örneğin, birbirinden çok farklı bilgi ve becerileri bir araya getirdiği için bu konuda açılacak kapsayıcı tartışma alanlarının kendi bile, istenirse, demokratik fırsatlar sunabilir.

Itır Akdoğan kimdir?

Itır Akdoğan, Notre Dame De Sion Fransız Lisesi’nin ardından Galatasaray Üniversitesi’nde iletişim lisansı, Université Libre de Bruxelles’de (ULB) uluslararası politika yüksek lisansı ve Helsinki Üniversitesi’nde sosyal bilimler doktorası yaptı.

Finlandiya Adalet Bakanlığı ile Kuzey Avrupa, Almanya Uluslararası İşbirliği Kurumu GIZ ile Afrika’daki projelerle uluslararası e-demokrasi danışmanıdır.

Dijital Politik Fanteziler kitabının yazarıdır. Akademik çalışmalarını e-demokrasi alanında devam ettirmektedir.

Itır Akdoğan 2015’den bu yana TESEV’in Araştırma Direktörüdür.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yerel yönetimler bi dursa ilerler mi?

Bi durma ile kenti sadece görmediğimiz, aynı zamanda duyduğumuz ve kokladığımız da hatırlandı. Kentte farklı seslerin ve kokuların eksikliği ancak bi durarak fark edildi. Yüksek maliyetli ama genellikle yanlış planlanmış anketlerle değil. Demokratik görünmek için düzenlenmiş ama genellikle bilgili katılıma alan açmayan çalıştaylarla değil. Ham verisinin genellikle anlamlı kullanılmadığı şikâyet hatlarıyla da değil. Sadece bi durarak. Bi terasta...

Yaren’i dinlersek barışır mıyız?

Acaba toplumsal barışın sırrı, aslında birinin kendi kabilesinin dışında birini sevmesi, bu sevgiyi düzenli olarak beslemesi ve o ötekinin bu sevgiden doğan neşesinin yayılarak binlerce insanın kalbini okşaması olabilir mi?

"
"