Ülkemiz cayır cayır yanıyor. Baş sorumlu Tarım Bakanına şimdiye kadar kullanılmamış bir “teselli” yolu öğretmişler; “Yangınların enerjisini azalttık" diyor. Yani, her türlü olumsuzluğa rağmen, ortada "başarılmakta olan bir durum var."
Yazılarımın çoğunda terminoloji sıkıntısı çekiyoruz derim; alüminyum jant/çelik jant ya da damar damar üstüne bindi gibi son derece bilimsel olarak manasız sözler kullandığımızdan yakınırım.
Tarım Bakanın “enerji azaldı” ifadesi de bunlardan biri. Hiçbir mana ifade etmiyor. Neye göre azaldı? Yangın Enerjisi ne ile ölçülür? Bir birim mi var? Kcal, jul/klg? Öyle bir ölçü yok, çünkü "yangın enerjisi” diye bir tanım yok. AKP'nin siyasi olarak kullandığı algı yaratma sisteminin bir ürünü.
Tarım Bakanı 1969 yılında Kastamonu'da doğmuş. Sonra 2022'de tarım bakan yardımcısı, bir yıl sonra da tarım bakanı olmuş.
Yani baktığınız vakit imamlık, ithalat, muhasebe/mali işler, habercilik bilgi ve tecrübesi var. Devlet yönetimi veya tarım ile ilgili ne bir akademik ne de ampirik bir bilgisi yok. Hele hele yangın filan; evlerden ırak, herhalde hiç fikri yok!
Bu zat “enerji azaldı” filan diyip kendisini kurtarmaya çalışmasın da ne yapsın? Bulunduğu dünyayı bir buzlu camın arkasından seçmeye çalışıyor.
Yangın deyince, benim (en azından bir köşe yazarı olarak) bir bilgim var. Teknik bir tahsilim var. Daha önceki yangınlar konusunda epeyce araştırma yaptım, bilenlere danıştım ve yazı yazdım. Son yıllarda sadece ülkemizde değil, dünyada ve tüm Akdeniz havzasında giderek artan hava sıcaklığına bağlı olarak ciddi yangın artışları görülüyor. Ciddi bilgili kişiler tarafından yönetilen ülkelerde 3, 4 misli önlemler alınıyor.
Resmi istatistiklere göre ülkemizde son on yılda yangın sayısında çok ciddi bir artış yaşanmış. 1997-2011 yılları arasında 15 yıl boyunca senede ortalama iki bin orman yangını yaşanmışken 2012-2022 yılları arasında bu ortalama 2 bin 665'e çıkmış. Yüzde 30 artış var ve geometrik olarak artıyor. Temel sebebi küresel ısınma.
Ülkemizde de birileri bunun farkında olmuş olacak ki 21 Ekim 2021'de, yani yaklaşık 3 yıl önce Çevre Bakanlığının adını T.C Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirmişler. Önceleri bir şube müdürlüğü olarak varmış. Yani konu o kadar ciddi ki koca eski ve köklü bir bakanlığın (Eski Nafia/Bayındırlık Vekaleti) üçte birini bu iklim değişikliğine ayırmışlar. Bir ara "orman" girmiş; ondan kolay vazgeçmiş olmalılar ki ülkede cayır cayır ormanlar yanıyor! Zaten adını bakanlık isminden de çıkarmışlar. “Çevre” daha “kıyak” bir laf...
İşte bu çok önemli bakanlığın telefonlarını geçen Perşembe günü saat 14.00'dan itibaren 29 defa aramışım. Web sayfalarına kaç defa girdim saymadım. Bu bakanlığın iklim değişikliği konusunda geçmişte ne yaptığını bugün ne yapmakta olduğunu bilen yok. Aslında bilmesi gerekenler ortada yok. Web sayfalarında yüzlerce sayfa yazı yazılmış. Hepsi teorik, cek cük... Mesela Orman İdaresine 2024 baharında “kardeşim bu yaz çok sıcak ve kurak olacak, aman tedbir al!” denilmiş mi bilinmiyor. Yazmış olması gereken kim? O da bilinmiyor. Basın Müşaviri Serkan Bey var (Soyadı bilinmiyor!) bakanlığa pek uğramazmış... Sekreteri de izinli. Yerine bakan kız ben bilmem diyor...
ALO 181 Bakanlığın “vatandaş şikayet hattı” ancak, burada da iklim değişikliği diye bir bölüm yok. Telefona çıkan hanımefendi “CİMER'e yazın!” diye akıl öğretiyor.
2002'de AKP, “bürokrasiyi yok edeceğiz; vatandaşın devlet ile arasını düzelteceğiz” diyordu ya; 23 yılın sonunda bırakın düzeltmeyi bir de tüy dikmişler…
Yangın ve yangın söndürme uçakları konusunda yazmak için araştırma yapıyordum; son derece takdir ettiğim YouTuber'lardan biri olan (Ya da, belki de istemeden bu hale getirilen) Yılmaz Özdil benden çabuk davrandı ve “yangın uçaklarını” anlattı. (Eskiden yazardı; şimdi anlatıyor)
Yılmaz Bey gibi tanımadığım, kimisini de eskiden ya da yeni tanıdığım bir çok başarılı gazeteci var. Bildiklerimin hepsi muhalif. Zaten gazeteciler değil belki ancak köşe yazarları zaten muhalif olurlar.
Eğer muhalefet edecek bir durum yoksa, zaten yazılacak bir durum da yoktur. Yani insanlar görevlerini iyi yapmaktadırlar.
Köşe yazısı kamusal işini yapmayan görevliler yani başta siyasetçiler için yazılır. Kritik edilir, doğrusu ne ise (biliyorsanız) onu da ayrıca yazmak gerekir.
Yılmaz Özdil, “Air Tractor" diye bir yangın söndürme uçağını incelemiş. Yenisi 4 milyon dolara satılık, 50.000 dolara kadar bile ikinci eli var. Bakanlığa çok haklı olarak “3 yıldır niye almadınız kardeşim!” diye çıkışıyor. "İzmir Karşıyaka'da insanların mezarlıkları yanmış, siz 'enerjisi azaldı' filan diye mugalata yapıyorsunuz. Vatandaş para toplar, belediyeler bu uçakları alır, gerekirse işletir" diyor.
Bende bu konuları yazacaktım. Ancak, Yılmaz Beyin usulünden biraz daha farklı, hatta tabir yerinde ise daha ilerde.
Ben bu devlette yetkili biri olsaydım, şimdiye kadar Türkiye dünyanın önemli yangın uçağı üretim ve ihracat ülkelerinden biri olurdu.
Bunu kim yapmalıydı diye düşününce, karşımıza tabii olarak Sanayi Bakanı Mehmet Bey çıkıyor. TV'deki CV’sinde “Kurucusu ve yöneticisi olduğu şirketlerde faydalı model ve endüstriyel tasarımlar geliştirerek yenilikçi uygulamalara imza attı” diye yazmışlar. Çok merak ediyorum, Hangi faydalı model, hangi endüstriyel tasarım. 31 Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanı Kararıyla Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcılığına atandı. Ayni yılın son baharında İstanbul'daki ofisinde görüştük. Yerli otomobil konusunu anlatmaya gayret ettim. Pek anlamamış olacak ki “Ben Otomotivden anlayan arkadaşları bir araya getirip sizi tekrar davet edeceğim!” dedi.
O gündür bu gündür tık yok. Üstelik CV’sinde “Türkiye’nin Otomobili TOGG’un teknoloji yol haritasının oluşturulması ve hayata geçmesi süreçlerinde çalıştı” yazıyor. Ancak bu İtalyan otomobilinin bu süreçlerinde çalışmış olamaz, çünkü; bu otomobilin “Yol haritasının teknik süreçleri“ esnasında bakanlık ile bir ilişkisi yoktu.
Pininfarina K 350’yi (Türkiye deki adı ile TOGG’u) Nisan 2018'de Pekin OtoShow’da Pazara çıkarmıştı. Yani bu arabanın teknoloji yol haritasının oluşturulması yaklaşık 2015’de başladı. O tarihte Mehmet Kaçır Bey bildiğimiz kadarıyla Selçuk Bayraktar ile çalışıyordu. Yani genel olarak Otomobil ile uzak yakın bir ilişkisi yoktu.
Bugün de pek ilişkisi olduğu kanaatinde değilim. Çok ciddiyet ile araştırıp farkına varsa, beni veya bana benzer birilerini derhal çağırır, “Yahu beyler; biz otomotivde pek de iyi olmayan bir yöne gidiyoruz! Ne yapalım?” diye sorardı. Demek farkında değil.
Benim 23 yıllık bu AKP İktidarına hiçbir itimadım kalmadı. Kendilerine verilen kamyonu kötü kullanıp mal sahibine hiç para vermeyen şoföre benziyorlar. Üstelik sonunda kaza yaptılar, Kamyon pert oldu. Hala “siz merak etmeyin, biz düzeltiriz” diyorlar.
Yangın uçağı çalışmasını AKP için değil, CHP ve “Gölge Sanayi Bakanı” için yapıyordum. Ancak, bu günlerde anladım ki kendisi çok meşgul. Bence ne ile meşgul olduğunu kendisi de bilmiyor ama çok meşgul. Ne demek istediğimi anlayacağını pek sanmıyorum.
Yangın uçaklarının en küçüklerine SEAT (Yani Single Engine Air Tanker) deniliyor. Bunlar küçük uçaklar ancak kuvvetli motorları ile 4 ton su taşıyabiliyorlar. Suya veya karaya inip kalkabiliyorlar. Gövdelerinin altındaki sistemler ile suya indikten itibaren 12 saniyede tanklarını doldurabiliyorlar. Saatte 400 km süratleri var. Küçük ve becerikli aletler. Yangındaki çabuk müdahale için ideal aletler.
Buna benzer uçaklar Türkiye'de daha önce de yapıldı, bugünde sadece organizasyon ile yapılabilir. 10 dönüm kapalı alanda 40 personel ile ayda 3 uçak monte edilebilir. Malzeme ve ekipman tedarik ve üretimini bu işi bilen insanlara verin, Türkiye bu imalatta dünyada ilk 5’e girer. Ülkemizde yetişmiş insan kulaklarımızdan çıkacak kadar çok. Ancak kim farkında?
Global ısınma bu şekilde devam ederse, çok daha farklı teknolojiler düşünmek planlamak gerekir. Bu işler pek toplantı yaparak ve konuşarak olmuyor. Birisinin elini grese sokması lazım.
Bu yazdıklarım İktidara değil, CHP’ye... Çünkü dünyada hiçbir şeyin farkında değilseniz, değil orman yatak odanız, içinde sizinle beraber yansa, hiçbir şey öğrenmez, sadece “niyazi” olursunuz…