Bundan birkaç hafta önce Uluslararası Para Fonu (IMF) "Dünyada İktisadi Görünüm" raporunu sunduğu toplantıda, süregiden pandeminin etkisiyle, küresel ekonominin bu yıl sonuna kadar yüzde 3 daralacağına ilişkin tahminlerini açıkladı.[1] Yüzde 3 daralma, 1930'larda yaşanan Büyük Buhran'dan bu yana başgösteren en şiddetli iktisadî kriz demek. IMF Baş Ekonomisti Gita Gopinath bu krizi "şimdiye kadar gördüğümüz hiçbir şeye benzemiyor" diye tabir ediyor.[2]
Bundan sadece üç ay önce IMF'in 2020 tahminleri küresel ekonominin yüzde 3,3 oranında büyüyeceği yönündeydi. Bu hatırı sayılır büyüme tahmininden, hatırı daha da çok sayılacak küçülmeye gidişi, elbette ki ekonominin çarklarının pek çok ülkede durma noktasına gelmesi belirliyor. IMF'nin tahminlerine göre gelişmiş ekonomilerde gayri safi milli hasıla (GSMH) yüzde 6,1, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 1 daralacak (bu sonuncusu, ikinci grubun birincinin talebine, yatırımına, yardımına bağımlılığını göz önüne aldığımızda oldukça iyimser bir tahmin).[3]
Eşi-benzeri görülmemiş ekonomik daralma
Tahminlere göre, en büyük tokadı, İtalya (yüzde 9,1) ve İspanya (yüzde 8) ekonomileri yerken, Almanya ekonomisi yüzde 7, ABD ekonomisi yüzde 5,9, Türkiye ekonomisi ise yüzde 5 küçülecek. Bu böyleyken, Çin (yüzde 1,2) ve Hindistan'da (yüzde 1,9) büyüme hâlâ pozitif. [4] Ancak, Çin'in son 40 yılda görmediği kadar vasat bir büyüme oranı bu.
"Vay canına, Çin'e bak, bu korona krizinde bile büyümeye devam ediyor" deyip geçmeyelim. Çünkü Çin'in büyüme hızındaki yavaşlama, dünyanın her yerinde hepimizi tahminimizin epey ötesinde etkileyecek.
Oxfam'ın öngörüsü, bu pandeminin dünya üzerinde en az 500 milyon kişiyi (daha) yoksulluğa sürükleyeceği yönünde.[5] Yani, halihazırda var olan yoksulluğun ve günbegün derinleşen eşitsizliklerin yanısıra.
2008-2009 Küresel Finansal Krizi solda sıfır kaldı
Bugünden bir 10-12 yıl geriye baktığımızda, birçok ülkede önemli siyasi sonuçları beraberinde getiren, kutuplaşmayı ya yaratan ya da daha da keskinleştiren, aşırı sağ ve sol siyasi partileri parlamentolara ve hükümetlere taşıyan, pek çok yerde sağlık sistemini yoksullaştırarak içinden geçtiğimiz insanlık krizine yeterli cevabı verememesine sebep olan 2008-2009 Küresel Finansal Krizi, COVID-19'un yol açtığı ekonomik krizle karşılaştırıldığında, meğer solda sıfırmış.
2008-2009 Finansal Krizi sonrasında küresel ekonomi sadece yüzde 0,1'lik daralma yaşamıştı.[6] 1929'da Büyük Buhran'ın başlangıcında olduğu gibi, yine ABD'de patlak veren bu kriz, küreselleşme mekanizmaları üzerinden hemen pek çok ekonomiye neredeyse virüs ataklığıyla sıçramış, özellikle Avrupa ekonomilerini derinden sarsmıştı.
Küresel büyümenin motoru da yavaşlarsa...
2008-2009 Krizinin bugünden farkı, gelişmekte olan ülkeler içinde halihazırda palazlanmış olanların, kriz öncesine göre hız kaybetmiş olsalar da, büyümeye devam etmeleri ve "küresel büyümenin motoru" haline gelmeleriydi. Tabii, bunlar arasında en önemli örnek Çin'di. Her ne kadar iki basamaklı büyüme oranlarından 2009'da tek basamağa düşmüş olsa da, sırları oldukça muğlak "Pekin Konsensusu"nda saklı olduğu iddia edilen Çin mucizesi, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kayda değer bir albeni yaratmıştı.[7]
Aynen, 1930'larda dünyanın belli başlı ekonomileri Büyük Buhranla boğuşurken, Sovyet ekonomisinin büyük bir sanayileşme hamlesine giriştiği, önemli büyüme kaydettiği ve bazı toplumlarda cazibe merkezi haline geldiği gibi. Aradaki en önemli fark, Çin'in 2009'da küreselleşmiş dünya ekonomisinin önemli oyuncularından biri olması (buna rağmen krizden görece az hasarla çıkması), SSCB'nin ise 1920'lerin adeta dizginlerinden boşalmış küresel-kapitalist-piyasalarına eklemlenmemiş olması.
Krizler, tepki mekanizmaları ve yetkinin merkeze devri
Bugünlerde sıklıkla duyduğumuz krize hızla cevap verebilmek için tasarlanan veya halihazırda kullanılan gücü merkeze aktarma, yürütmeyi güçlendirme, düzenleyici kurumların özerkliğine son verme, gerekirse merkez bankalarını dize getirme ve gerekiyorsa kararnameler ve düzenlemeler yoluyla yasamayı bypass etme[8] gibi yöntemler, pek çok ülkede 2008-2009 krizi sırasında da tartışılmış, bazıları da bilfiil kullanılmıştı.
Eğer küresel ekonomi ölçeğinde bugünle karşılaştırıldığında çok sınırlı bir daralma yaratan 2008-2009 krizinin uzun dönemli siyasi ve kurumsal etkileri bu kadar ciddi ise, --onyıllar demeye dilim varmıyor ama, en azından--önümüzdeki yıllarda hayatımızı belirleyecek olan, kapımızın önüne çöreklenmiş büyük krizin siyasi ve kurumsal sonuçlarının da hayli büyük olacağı kesin.
Peki bu büyük kriz, 1929 yılında meş'um Kara Perşembe (24 Ekim 1929) ve ardından Kara Salı (29 Ekim 1929) günlerinde New York Borsası'nın çökmesiyle başlayan, önce ABD ekonomisini, ve hemen akabinde--küreselleşme mekanizmaları üzerinden-dünyanın pek çok ülkesini etkisi altına alan Büyük Buhran gibi sosyoekonomik ve siyasi hayatı temellerinden sarsar mı? Büyük Buhran'dan çıkarabileceğimiz dersler var mı? Bunu, bugünden başlayarak, önümüzdeki birkaç yazıda tartışmaya çalışacağım.
ABD'de 5 haftada 26,5 milyon işsiz
ABD'de son beş haftada tam 26,5 milyon kişi işsizlik başvurusunda bulunmuş (2008 krizinde bu 15 milyon kişi idi). Toplam işgücünün altıda biri, ya şimdiye kadar işini kaybetmiş, ya da yakın zamanda kaybedebileceğinden endişe duyuyor. FED, yani ABD Merkez Bankası, işsizlik oranının yüzde 32'ye çıkabileceğini öngörüyor.
Büyük Buhranın en sert yılı olan 1933'de bile ABD'de işsizlik en çok yüzde 25'e çıkmıştı. Yüzde 33'lük işsizlik oranını 1933'te Almanya görmüştü. Ve bunun hemen ardından, Hitler, işsizliği yok etme, ekonomiyi yeniden canlandırma sözü vererek iktidara gelmişti.
Elimizdeki veriler, 2008 finansal krizinden çok daha sert ve 1930'lardaki Büyük Buhrana yakın etkileri olabilecek bir krizin kapıda olduğunu, muhtemelen milyarlarca kişinin işinden, ekmeğinden olmasının işten bile olmadığını gösteriyor.
Büyük Buhranda evsiz, işsiz, umutsuz kalan milyonlarca aileden bir
Küreselleşmeyi sorgulatan krizler
Aynı 1930'lardaki Büyük Buhran yıllarında olduğu gibi, küreselleşmeyi ve sadece krizleri değil—şimdiki durumda aynı zamanda virüsü de sınırlar ötesine taşıyan—sınırlar ötesi hareketliliği, ülkelerin, piyasaların birbirine bağımlılığını da sorgulayan bir dönemin başlaması mümkün. Bunun alternatifi olarak, geçmişten ders çıkarmamız, İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi, 1930'ların kolektif hafızasına başvurarak, içe kapanmanın bizi sürüklemesi muhtemel felaket senaryolarından işbirliği yoluyla uzaklaşıp, hasarın dozunu mümkün olduğunca azaltabileceğimiz temkinli hareketlilik yolunu izlemek de mümkün.
Peki neymiş bunca çok sözü edilen Büyük Buhran? Nasıl olmuş da, bazı ülkelerde içe kapanmayı ve faşizmi (bazı uzmanlara göre, bunun uzantısı olarak İkinci Dünya Savaşı'nı) tetikleyen buhran, bazı başka ülkelerde sosyal demokrasiyi ve diyaloğu, emeğin örgütlenmesini ve haklarını, devletin piyasa üzerindeki düzenleyici rolünü kurumsallaştırmış? Büyük Buhran'dan iyi şeyler de çıkmış, sosyal devletin farklı tonları belirmiş, ya da varolan tonlar keskinleşmiş, birçok ülkede sosyoekonomik ve siyasi hayatın temel taşları haline gelmiş.
Tabii, sosyal bilimlerde en sık yaptığımız hatalardan biri, birlikte ya da birbirinin peşi sıra gelişen olay ve olguları birbiriyle nedensellik kurarak açıklama tuzağına düşmemiz. Büyük Buhran olmasaydı modern sosyal refah devletleri yine de ortaya çıkar mıydı? ABD'de (bile) siyasetin dümeni sola çark eder miydi? Varolan iktisadî milliyetçiliğin boyutları tamamen kapalı ekonomi boyutuna ulaşır mıydı? Almanya'da Hitler ve faşist ideolojisi iyice perçinleşir ve 1933'de iktidara gelir miydi? İspanya'da İç Savaş çıkar mıydı ve ardından Franco'nun 36 yıllık diktatörlüğü gerçekleşir miydi? Türkiye gibi gelişmekte olan ve Büyük Buhran'da çok derin yaralar alan ülkelerde içe dönük ve devlet önderliğinde iktisadî gelişme stratejileri ve bunların uzantısı ithal ikameci sanayileşme acaba yarım yüzyıldan fazla etkisini gösterebilir miydi? İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni ekonomik düzen, finansal küreselleşmeye karşı bu kadar temkinli ve işbirliği konusunda bu kadar ısrarcı olur muydu?
Büyük Buhran'a dair kolektif hafıza ve 1930'lara dönmeme direnci
Bütün bu sorulara cevap verebilmek mümkün değil, tarihsel gerçekliği geri çevirip yeni bir gerçeklik kurgulamak imkansız. Bununla birlikte, 1930'larda Büyük Buhran koşullarında inşa edilen kurum ve sistemlerin hâlâ pek çok ülkede iktisadî ve siyasi hayatın köşe taşlarını belirlediklerini söylemek mümkün. Bu yüzden 1930'ları hem büyük -olumlu ve olumsuz- dönüşümlerle, hem de olumsuz olanların şekillendirdiği kolektif hafızanın 1930'lara dönmeme direnci üzerinden çok iyi anlamak gerekiyor.
Büyük Buhranda işsizlere bedava kahve, çörek, çorba sağlayan aşevleri
Büyük Buhran'la Korona krizinin ne ilgisi var ki?
Evet, krizlerde kurumlar, sistemler, toplumlar, ve bazen ideolojiler de dönüşüyor, ya da keskinleşiyor. Bu dönüşümler çoğunlukla kalıcı, uzun soluklu oluyor, ya da uzun soluklu sonuçları beraberinde getiriyor. Peki, kapımızdaki büyük iktisadî krizden genel hatlarıyla dönüşüm beklemekten daha farklı ne söylenebilir?
İki krizin en belirgin ortak noktalarından biri ülkelerin, kentlerin, ekonomilerin birbirine bağımlılığı, ve hareketliliğine duyulan tepki. Bu tepki, 1929'da patlak veren Büyük Buhran sırasında küreselleşmeye ve bazı yerlerde kapitalizme karşı ciddi bir tavır yaratmış, sert bir içe kapanma cevabını ve bunun yol açtığı ağır riskleri beraberinde getirmişti. İçe kapanma refleksi krizin patlak verdiği ABD'de başlamış, ama etkisi kısa sürmüştü. 1930'da Smoot-Hawley Gümrük Tarifeleri üzerinden inşa edilen yüksek korumacı duvarlardan dört yıl sonra ABD ekonomisi ikili anlaşmalar yoluyla açılmaya başlamıştı. Ancak ABD'ye misilleme yaparak (ya da başka çare kalmadığından) içe kapanan pek çok ülkede korumacılık uzun yıllar etkisini sürdürdü.
Liberal devletten sosyal devlete: Büyük Buhran'ın dönüştürdükleri
İki krizin diğer bir ortak yanı, devletin elini taşın altına koyması, gerektiğinde piyasalara müdahale etmesine dair yaygın görüş. Büyük Buhranda, İngiliz iktisatçı Keynes'in eleştirel yaklaşımıyla şekillenen "kapitalizmi kendi felaketinden kurtarmak için devletin birşey yapması gerektiği" görüşü yaygınlaşmıştı.[9] 1920'lerde özellikle ABD'nin başını çektiği "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler"ci liberal devlet anlayışı büyük ölçüde sarsılmıştı.
Aynı bugün olduğu gibi, zenginleşirken eşitsizliklerini çoğaltan bir dönem sonrasında patlak vermişti Büyük Buhran. Nitekim, 1920-1929 yılları arasında ABD'de servet iki katına çıkmıştı. 1920'ler, özellikle ABD'de, finansal küreselleşmenin ön ayak olduğu, borsaya hücum ve spekülasyonun büyük servetler yaratarak eşitsizliği derinleştirdiği yıllardı. Dizginlerinden boşanmış piyasaların azıp kükrediği, sermayenin, malların, insanların fazla sınır tanımaksızın dolaştığı, ihtirası Scott Fitzgerald'ın 1925 tarihli Muhteşem Gatsby'sinin abartılı, şaşalı hayat tarzıyla vücut bulmuş deli-dolu 1920ler.
Tam böyle bir dönemin üzerine patlak veren Büyük Buhran'a tepkiler, krizin ilgili piyasalardaki derinliği, bulaşma hızı, ekonomi ve toplumların ne durumda oldukları (örgütlü-örgütsüz, kentli-köylü, sanayileşmiş-tarım bazlı) oldukları gibi bir dizi etmene bağlı olarak farklılık gösterdi. Ancak, pek çok kişi önemli bir noktada birleşmişti. Piyasaların "görünmez eli"ne ve o hayali elin piyasaları krizden çekip çıkarabileceğine dair inanç büyük ölçüde sarsılmıştı. Devletin piyasa oyuncularına kural koyduğu, talebi ayakta tutmak için gerekirse iş yarattığı, aktif sosyal politika uygulayan Keynesyen refah devleti anlayışı birçok ülkede öne çıkmıştı.
Var olan süreçleri, eğilimleri keskinleştiren krizler
İki krizin—şu ana kadar gözlemleyebildiğimiz—başka bir ortaklığı, var olan eğilimi daha da keskinleştirmesi, yoğunlaştırması ve var olan süreçleri hızlandırması. Yani, zaten kutuplaşmış toplumlarda kutuplaşmanın daha da keskin bir hal alması. Zaten merkeziyetçi refleksleri olan siyasi rejimlerde gücün fütursuzca merkeze çekilmesi, yürütmeyi kontrol eden ve dengeleyen unsurların daha da zayıflatılması (bkz. Macaristan'daki Orban yönetimi).
İki krizin ortak olmayan taraflarından biri, uluslararası işbirliği deneyimi. Büyük Buhran öncesinde bu deneyim çok sınırlıydı. Şimdiki krizin öncesinde ise farklı alanlarda farklı sonuçlar doğurmuş pek çok işbirliği örneği var. Tabii bunlardan bazılarının önemli meşruiyet sorunları, pratikte hiçe sayılmışlıkları da var. Daha da önemlisi, şimdiki büyük krizin arkasında Büyük Buhran tecrübesi ve oradan çıkarılan dersler var.
Gelecek haftadan itibaren, Büyük Buhran'ın tetiklediği önemli ve farklı toplumsal dinamikler, sosyoekonomik faktörler ve siyasi rejimler bazında ülkeden ülkeye ayrışabilen tepkileri ortak bir bağlamda konumlandırabilmek için birlikte küçük bir tarih gezisine çıkacağız.
[1] "World Economic Outlook," IMF, Nisan 2020.
[2] The Great Lockdown: Worst Economic Downturn Since the Great Depression
[3] "World Economic Outlook," IMF, Nisan 2020.
[4] "Latest World Economic Outlook Growth Projections"
[5] "Dignity not Destitution: An ‘Economic Rescue Plan For All' to tackle the Coronavirus crisis and rebuild a more equal world." OXFAM, 9 Nisan 2020.
[6] The Great Lockdown: Worst Economic Downturn Since the Great Depression
[7] Joshua Cooper Ramo'nun "The Beijing Consensus" başlıklı raporu üzerinden anılan, özünde Çin'in devletin merkezde olduğu ama (görece) dışa açık, küreselleşmeyi kucaklayan nev-i şahsına münhasır gelişme stratejisini tarif eden politika, kurum ve yaklaşımlar bütününe verilen ad (Cooper Ramo, J., 2004, Foreign Policy Centre).
[8] Tali/yan yoldan diye çevrilebilir.
[9] Keynes, John M. (1936) The General Theory of Employment, Interest and Money, London: Palgrave-Macmillan.