24 Kasım 2024
"Son Akşam Yemeği" tablosu dendiğinde hepimizin aklına hemen Leonardo da Vinci’nin ünlü eseri gelir değil mi? Hani çok sayıda dini komplo teorisine konu olmuş, “gizli” mesajlar içerdiği kanısı altında bir gizem sembolü haline gelmiş şaheser yapıt! Ben size bugün hakkında hepimizin bir şeyler bildiği bu eserden değil, Hristiyanlığın ortaya çıkışıyla başlayan süreç içinde, aynı temada -yüzlerce yıl öncesinde yapılmış olsa da- birbirinden çok farklı “son akşam yemeği” tablolarından” bahsedeceğim.
Her ne kadar diğerleri Da Vinci’nin elinden çıkan kadar popüler olmasa da tam 1300 yıl öncesinden başlayan bir süreç içinde “Son Akşam Yemeği” teması sanatçıları düşündürtmüş, duygularını yapıtlarına dönüştürme yolunda farklı simgesel açılımlar çok sayıda eserin tasarlanmasını sağlamış.
Hristiyanlığın yayılması sürecinde baskı altında son derece kötü günler yaşayan ve inançlarını gizli tutup ibadetlerini gizlemek zorunda kalan ilk müritler gerek aralarındaki iletişimi korumak gerekse de tanımadıkları dindaşlarıyla güven içinde diyalog kurabilmek için İncil’de anlatılanları resim, zemin döşemesi, fresk, duvar tasviri şeklinde yaşam alanlarına sokmuşlar, imgelere yükledikleri simgeleri yüzük, kolye, bileklik, döğme şeklinde üstlerinde taşımışlar.
Dini yapıları süsleyen tasvirlerin teması İsa'nın yaşamından seçilmiş, İncil’de anlatılan mucizeler, çile sahneleri, azizler, melekler ve kutsal figürler işlenmiş.
Bu itibarla diğerleri gibi “Son Akşam Yemeği” temalı eserler de Hıristiyan sanatında oldukça erken dönemlerden itibaren işlenmeye başlanmış, ilk örnekler Hristiyanlığın yasak olduğu ve gizli bir biçimde hızlıca yayıldığı zor dönemlerde tasarlanmış.
Pagan inanışların etkin olduğu Eski Roma’daki yakma uygulamasının aksine Hristiyanlığı seçen kişiler -yasak olsa da- ölülerini gizlice yer altında inşa ettikleri “katakomb” isimli tonozlu yapılar içinde defnetmişler, duvarlarını dini tasvirlerle süslemişler.
Bugün turistlerce ziyaret edilen önemli mekanlar arasında olan Roma şehrinin dışında inşa edilen bu mezar odaları Hıristiyan sanatının ilk örneklerini barındırması yanında dönemin sosyal şartlarına ve fiziki özelliklerine de ışık tutmuş; o günün yaşamını araştıranlara çok konuda yol göstermiş.
Yoksulluğun ve ölüm korkusu ile gizlice yapılan dindarlığın baskısı içinde yüksek kalitede sanat içermeyen bu eserler yer altında olmaları nedeniyle mum veya meşale ile içeri girenlerin neden olduğu dumandan-isten ve gömülerin kokusundan etkilenmiş; büyük ölçüde zarar görmüş.
Bilinen ilk “Son Akşam Yemeği” tasviri, Yunan Şapeli olarak bilinen, Hristiyanlığın erken döneminde yapılmış, ünlü yer altı mezarlarından biri olan ve kare şeklinde oda olarak inşa edilmiş Priscilla Katakompunda bulunmuş.
MS 2. yüzyıla tarihlenerek günümüze ulaşan bu sunak mezarın üzerindeki kemere Son Akşam Yemeği teması çizilmiş; “ekmeği bölüşen” dindarların ayini resmedilmiş.
Eski Roma günlük yaşamındaki gibi ziyafet kanepelerine uzanmış altı erkek ve bir kadının resmedildiği freskte masanın her iki yanında somun şeklinde ekmekle dolu sepetler, masada iki kulplu bir fincan, iki balık ve beş somun ekmek içeren iki büyük tepsi bulunduğu görülmüş. Soldaki figürün gruptan hafifçe ayrılmış bir şekilde ekmeği bölmesi, yaygın isimle “ekmeği kırması” damgasını vurmuş. Kimi akademisyenler İsa'nın çarmıha gerilmeden önceki gece havarileriyle olduğu Son Akşam Yemeği'nin anıldığı bu yemekte havarilere ekmek veren kadın rahibin "bu benim bedenim" ve şarap verirken de "bu benim kanım" dediği inancıyla kutsal ayin ekmeğini böldüğünü ve masanın etrafındaki diğer kadınlara verdiği savı, yıllarca Katolik Kilisesi'nde kadın rahiplerin atanması için bir argüman olarak kullanılmış. Bazı görüşler bunun bir cenaze yemeği olduğunu savunmuşlar, bazı görüşler de masada oturan yedi kişinin de erkek olduğunu söylemişler.
Bir başka erken dönem Son Akşam Yemeği tasviri de Da Vinci’nin eserinden tam 1000 yıl önce MS 5. yüzyılda tamamlanmış; Roma’daki Santa Maria Maggiore Bazilikasında yer alan mozaik tasvir üstünde figürler stilize edilerek sembolik şekilde tamamlanmış.
İtalya’daki Bizans kenti; Ravenna
Bilinen önemli bir “Son Akşam Yemeği” tasviri de Hristiyan sanatının sürekli gelişim gösterdiği İtalyan’ın Ravenna kentinde MS 6. yüzyılda bir Bazilikada yapılmış.
Ravenna şehri, merkezi İstanbul’da olan Doğu Roma İmparatorluğu’nun görkemli döneminde varlığını sürdürmüş; İstanbul’dan sonra Hristiyan dünyasının ikinci büyük başkenti olarak Bizans imparatoru I. Justinianus tarafından yeniden inşa edilmiş.
Anadolu’da ve İstanbul’da örneklerini çokça gördüğümüz Bizans tarzı mimari özellikleriyle öne çıkan bazilikadaki “Son Akşam Yemeği”, dirilişten çile çekmeye kadar olan çok sayıda dini anlatımı içeren eserden biri olarak yapılmış. Mozaiklerde İsa, o günlerde çok nadir ve pahalı olan kraliyet dışında kullanımı yasaklanmış “mor” renkli bir cübbe ile altından yapılma haresi içinde üç büyük yeşil zümrüt parçalı olarak tasvir edilmiş.
On iki havari, masanın etrafında Roma İmparatorluğunun geleneksel şölen sofrasındaki tarzında uzanmaktayken beyaz saçlı-sakallı Petrus, İsa'nın yanında yer almış. Petrus’un yanında zar zor görülebilen on ikinci figür Yahuda olarak tanımlanmış; tüm Bizans mozaiklerinde olduğu gibi, sağlam bir duvarın önündeki çimlerin üzerindeki masanın beyaz örtüsü üzerindeki tabağa iki balık ve yedi üçgen ekmek somunu yerleştirilmiş.
Bu tür değerli tarihsel miras buluntuları “İtalya’da olur da Ortodoks Dünyasının merkezi olan İstanbul’da ve Anadolu’nun zengin tarihli topraklarında olmaz mı” diye düşünüyorsanız -bence- doğru yerden bakıyorsunuz. Bugün Dünyanın her yerinden turist ağırlayan İtalya’daki erken Hristiyanlık eserlerinden -bildiklerimizden- fazlası mutlaka İstanbul’da da başka şehirlerimizde de olmalı! Yıkılanları, yok edilenleri, bugün bile hala göz göre göre inşaatlara kurban gidenleri bir yana bırakın, inadına ayakta kalmaya çalışanların çoğu da yetkililerden merhamet bekliyor.
Sanırım bunlardan biri, Rönesans akımının belki de birkaç asır önce İstanbul’dan başladığını ispat edecek şekilde Galata’da! VI. yüzyıla ait Aya İrini Kilisesi’nin kalıntıları üstünde, Latin istilası sırasında yapılmış bir başka kiliseden dönüştürülen Arap Camii’nin duvarlarında, alçıpanla sıvanmış örtüsünün arkasında…
1999 depremi sonrasında dökülen sıvaları sonrasında -tesadüfen- yüzünü gösteren ve 2010 yılında gerçekleştirilen restorasyon sırasında tamamen gün ışığına çıkarılan tarihi freskler -ne yazık ki- koruyucuyla örtülüp alçıpanla sıvanarak tamamen kapatılmış. Bu sırada uzmanlar Rönesans hareketinin ilk izleri olarak yorumlanan çizimlerin paravanla kapatılabileceğini ve buluntunun araştırmacılara açılabileceğini savunsalar da başarılı olamamışlar, seslerini duyuramamışlar.
Yani uzun lafın kısası, -ne yazık ki- 700 yıl sonra günışığına tesadüfen çıkan freskler, belirsiz bir tarihe kadar tekrar sıva altına gömülmüş. Düşünsenize, sıkı sıkıya kapatılmış paneller ardında gizli kapaklı olarak iş makinelerine teslim edilerek kazılan potansiyel arkeolojik alanlar ve her gün tahrip etmeye devam ettiğimiz tarihimizin zengin geçmişi kim bilir bilmediğimiz neleri içinde barındırıyor?
Erken Rönesans döneminden başlayan bir süreç içinde “Son Akşam Yemeği” tasvirleri sıkça tasarlanmış.
İtalyan ressam Duccio di Buoninsegna Duccio, 1308 ila 1311 yılları arasında çalıştığı “Maestà” adlı eserinde Son Akşam Yemeği’ni küçük bir panel olarak tasvir etmiş, figürlerini daha çok düzlemsel ve dini ikonografi kurallarına uygun şekilde düzenlenmiş.
Giotto di Bondone 14. yüzyılda Padua’daki Arena Şapelinde fresk olarak Son Akşam Yemeği’ni betimlediğinde figürlerine gerçekçi imgelerle derinlik hissi katması erken Rönesans’a geçiş örneklerinden biri olarak tanımlanmış.
Andrea del Castagno’nun Floransa’daki Sant’ Apollonia Manastırı için 1445 ila 1450 yılları arasında yaptığı fresk, Leonardo’nun eserine yakın dönemin önemli bir örneği olmuş. Bu freskte figürler simetrik bir düzende sıralansa da yüz ifadeleri ve mimikler Leonardo’nun eserindeki kadar doğal tasvir edilmemiş.
Rönesans döneminde ve sonrasında gelişen akım içinde, “Son Akşam Yemeği” temalı çok sayıda çalışma tasarlanmış ve bunların büyük bir kısmına İtalya’nın Floransa kenti ev sahipliği yapıyormuş.
1448 doğumlu İtalyan ressam Domenico Ghirlandaio, babasından aldığı güçlü sanat eğitimiyle Rönesans’ın Floransa ekolü öncülerinden biri olmuş ve ardında çok eser bırakmış.
İsa'nın Son Akşam Yemeği teması üzerinde üç ayrı eser çalışan Ghirlandaio’nun ilk tablosu Da Vinci’den neredeyse 20 yıl önce,1476 yılında tamamlanmış. Sonrasında çalışmalarına devam eden Ghirlandaio, 1480 ve 1486 yıllarında Floransa’da iki tane daha tasarlamış.
Doğrusal perspektif kullanarak ilk matematiksel çizimi yapan Rönesans mimarisinin babası Filippo Brunelleschi’nin 1415 yılında bulduğu doğrusal perspektifi uygulayan Ghirlandaio, on iki havariyi ve İsa'yı uzun bir masada, birlikte otururken resmetmiş; masayı şarap kadehleri, ekmek somunları, tabaklar ve diğer yiyecek maddeleriyle donatmış.
Resimde Yahuda'nın masanın karşı tarafına yerleştirilmesi, İsa’nın ekmeği ve şarabı paylaşmak yerine -yüz hatlarından anlaşıldığına göre- havarilerden birinin kendisine ihanet edeceği simgesi öne çıkmış. Havarilerin ayakları, masa örtüsünün altından görülecek şekilde resmedilmiş; İsa'nın sağ tarafında Petrus elinde yemek bıçağını tutarken en küçük öğrenci Yuhanna ise uyuyormuş.
Resimdeki portakal ağacı Medici ailesinin amblemi olan portakalı temsil ederken Toskana'nın simgesi olan selvi ağacı 2000 yıla kadar yaşayabilme gücüyle ölümsüzlüğü vurgulamış. Ölümsüzlüğün bir diğer simgesi de tavus kuşuyla yer bulmuş; tavus kuşları Erken Hristiyan katakomplarını temsil ediyormuş.
Tintoretto'nun 1594 yılında tamamladığı “Son Akşam Yemeği” tablosu Maniyerizm tarzında çizilmiş
“Tintoretto” lakabını babasının kumaş boyacısı (tintore) olmasından alan Jacopo Comin, 1518'de Venedik'te doğmuş; babasının atölyesinin duvarlarına renkler sürerek resme başlamış.
Mesleki yolculuğunda onu “maniyerizm” adı verilen stile taşıyan özelliği, çizgilerinde "öfkeli" ve “enerjik” yaklaşımı olmuş.
Yaşamının son yılında, 1594'te, İsa'nın ölümünden önceki gece havarileriyle kutladığı “fısıh yemeği” konusunu ele alan Jacopo Comin, eserinde Katolik hayal gücünü kullanarak farklı bir gerçek ve farklı bir görsel anlatı seçmiş.
Leonardo da Vinci'nin Son Akşam Yemeği'ndeki düz ve eşit hatlı masa yerine masayı açılı halde çizen ressam ana temayı odanın derinliklerine doğru çekmiş.
Leonardo'nun klasik versiyonunda görülen merkezi bir kaybolma noktası yerine, perspektifi yana doğru çekmesi, tavandan sarkan alevli lambanın bazı şeyleri parlak bir şekilde aydınlatması yanında karanlığın bazı şeyleri gölgede bırakmasının oluşturduğu belirgin düzensizlik ve karmaşa hissi Maniyerizmin bir örneği olarak kayda geçmiş.
Sanatta abartı ve duygusallığın öne çıktığı dönemi ifade eden, gizemli ve garip bir sanat akımı olan Maniyerizm, Michelangelo'nun da sanatını etkilemiş, heyecan verici hareket niteliklerini genişleterek eserlerindeki anlamı güçlendirmiş.
Da Vinci’nin çiziminin restorasyonuna referans olan benzeri
Londra'daki Kraliyet Sanat Akademisi'nde bulunan İtalyan ressam Giampietrino’nun ve Cesare da Sesto’nun yaklaşık olarak 1520 yıllarında tamamladıkları tablolar orijinalinin detaylarını veren önemli nüshalar olarak görüldüğü için restorasyon sırasında dikkate alınmışlar.
Her iki sanatçının da Vinci'nin hayatında ve yakın çevresinde oldukları, muhtemelen yardımcıları olarak bulundukları kanısı sanat otoriteleri tarafından yaygın olarak kabul gördüğü için 1970'lerde yapılan büyük restorasyonda Giampietrino'nun tablosu referans olarak kullanılmış.
Hatırlatmak gerekirse muhtemelen 1495'te başlayıp 1498'de biten Da Vinci'nin Son Akşam Yemeği çiziminin bozulma süreci, kullanılan bazı malzemeler ve fiziksel koşullar nedeniyle eser yapılırken başlamış ve bozulmadan saklanabilmesi her dönemde sanatseverleri düşündürtmüş.
Öyle ki, bu çizim birçok kişinin tanıklığı altında 1517'den itibaren yavaş yavaş bozulmaya başlamış. İtalyan tarihçi Giorgio Vasari, 1500'lerin ortalarında Son Akşam Yemeği'nin durumunu "lekeler yığını" olarak tanımlamış.
İlk restorasyon 1726 yılında başlamış ve farklı ellerde çok kere devam etmiş.
Rembrandt'ın ustaların en büyüğüne, Leonardo da Vinci'ye olan saygısını 1635 yılında Berlin’de Son Akşam Yemeği temalı çizimiyle göstermiş. Çizgilerinin gücü, otoritelere o yıllarda seyahat etmenin zorluğu içinde Rembrandt’ın bir şekilde Milano'daki Leonardo freskini bir gravürden ya da muhtemelen kopyalardan birinden gördüğünü düşündürtmüş.
Rembrandt Da Vinci’nin tasvirini körü körüne kopyalamak yerine tüm figürleri yeniden şekillendirmiş, simgesel olarak İsa'nın olası sözlerini, muazzam bir heyecan hissi veren bir kompozisyon içinde tüm yüz ifadelerinde değiştirmiş, resmin kapladığı alanı büyüterek çizimi yoğunlaştırmış.
Rembrandt'ın bu alışılmadık derecede büyük kırmızı tebeşir çizimi, Leonardo da Vinci'nin Milano'daki Santa Maria delle Grazie'deki ünlü Son Akşam Yemeği duvar resminden sonraki erken kopyalardan biri olmuş; bu eser Rembrandt'ın hayal gücünü günümüze kadar taşımış.
Son Akşam Yemeği’nin çağdaş kopyaları
Son Akşam Yemeği tablosunun çağdaş kopyaları, sürrealist Salvador Dali, pop sanatçısı Andy Warhol, Avustralyalı anlatı sanatçısı Susan Dorothea, feminist Mary Beth Edelson gibi sanatçılar tarafından da sahiplenilmiş ve bu temada farklı özgün çalışmalar üretilmiş.
Konunun uzmanı olmasam da yüzlerce hatta binlercesi içinden birkaç örnek vermeye çalıştığım “Son Akşam Yemeği” tasvirinin en eskisinden en yenisine doğru olan kronolojik yolculuk bizi her defasında Leonardo Da Vinci'nin dahiyane zekasına ve sanatının gücüne olan saygımızı tazelemeye götürürken sanatın evrensel gücünün tüm insanlığa barış ve kardeşlik getirmesini diliyorum.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
https://www.thegeographicalcure.com/post/last-supper-paintings-in-italy
https://artincontext.org/the-last-supper-da-vinci/
https://www.ranker.com/list/best-last-supper-paintings/ranker-art
https://thoughtsonpapyrus.com/2019/09/19/5-the-last-supper-paintings/
https://www-bridgemaneducation-com
https://fabulousmasterpieces-blog.co.uk/who-were-the-12-apostles-disciples-at-the-last-supper/
https://www.rembrandtpaintings.com/the-last-supper-drawing.jsp#google_vignette
https://www-beyondtheyalladog-com
https://talbotspy.org/looking-at-the-masters-the-last-supper/
https://www.turizmaktuel.com/haber/ronesans-istanbul-8217-da-mi-basladi
https://review.catechetics.com/inspired-through-art-last-supper-tintoretto-1594
https://islamansiklopedisi.org.tr/arap-camii
İrfan Yalın kimdir? Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı. Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu. Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı… |
İnsan kurabiye ile yüzlerce yıl öncesinde tanışmış; kurabiye sevince de kedere de eşlik etmiş
Geçmişin gelecekle bağını kuran “eski gazete koleksiyonları” kültür hazinelerini sararmış sayfalarında saklıyor
Yumurta, yüzbinlerce yıldır sofrada olmuş; tek başına yenilmesi yanında, çok şeyle birlikte de pişirilmiş
© Tüm hakları saklıdır.