02 Şubat 2025

Sorumluluk almadan yetkin olunur mu?

‘’İktidar yetkiden çok sorumluluktur’’

Yetişkin olmak eylemlerinin sorumluluğunu almayı ve bu eylemlerden doğacak olası sonuçlara katlanmayı gerektirir. Yetişkin bir insanı küçük bir çocuktan ayıran temel esaslardan biri budur.

Yeni nesillerin, bilişsel becerilerinin izin verdiği yaşlardan itibaren bu sorumluluk bilinciyle yetiştirilmesi hem kendi gelişimleri hem de hayat yolculukları boyunca içinde bulundukları dünyaya sağlayacakları katkılar açısından çok değerli.

Eylemlerinin sorumluluğunu alma bilinci ile yetişmiş insanlardan oluşan ve insanların toplumsal yaşamın her alanında bu sorumluluk bilincinin yansımalarıyla karşılaştığı bir ülke hayal edebiliyor musunuz?

Maalesef pek çoğumuz için yaşadığımız ülkede böyle bir bilinci hayal etmek bir süredir çok zor.

Bizler öğrendiğimiz insani değerler ve sorumluluk ahlakıyla çocuklar yetiştirmeye çalışırken maalesef memleketin son 22 yılına damga vurmuş olan sistem hayatın pek çok alanında bu bilincin tam tersi yönünde örnekler sergileyerek yeni nesillerin gelişimine köstek oluyor, onları umutsuzluğa sürüklüyor ve gençlerin geleceğini tehlikeye atıyor.

22 yıldır aynı siyasi iktidar döneminde yaşadığımız ve ihmaller, denetimsizlikler, sorumsuzluklar yüzünden binlerce canımızı kaybettiğimiz deprem, maden, sel, yangın felaketlerinin, kadın ve çocuk cinayetlerinin, doğa ve hayvan katliamlarının ardından ekranlar önünde, halkın karşısında hep aynı oyun oynanıyor. Dönem dönem değişen isimlerle, karşımıza hep aynı yetersiz sistemin uzantıları olan, sorumluluk üstlenemeyen yetişkinler(!) çıkıyor ve bir çocuk gibi omuzlarını silkerek, giyinmeye çalıştıkları büyük adam tavırlarıyla ‘ben yapmadım ben yapmadım’ diyor. İşi daha da öteye götürüp başkalarını suçluyor.

Yıllardır yaşanan onca felaket sonucunda sorumluluğu üstlenip istifa eden tek bir yöneticiyle karşılaşmadık. İktidar kademelerinde bulunan kimse ihmalini, yetersizliğini kabul etmiyor ve sorumluluktan kaçınıyor. Halbuki; iktidar yetki sahibi olmaktan çok sorumluluk demektir.

Bu şekilde sorumluluk almaktan kaçınma hali normalleştiriliyor. İktidarın, sorumluluğu olan yönetimi ve denetimi layığıyla yerine getirmemesi vatandaşın da yükümlülüklerini yerine getirmemesine ve denetlemelerin etrafından dolaşmasına imkan sağlıyor.

Sorumluluğu alınmayan, hesabı sorulmayan, kamuoyu vicdanında sorumluların gerekli cezayı almadığı her felaket bir sonraki olası felaketin, cinayetin taşlarını döşüyor.

Hadi biz her seferinde oynan bu korkak, kaderciliğe yaslanan, zulüm, ahlaksızlık, hırsızlık yapanın yaptığının yanına kar kaldığı oyunu artık tanıyoruz ama güvenilirlikten, bilimsellikten, liyakatten ve onurdan uzak bu devlet anlayışını bu ülkenin çocuklarına nasıl açıklayacağız? Gençlerin kirlenmesini nasıl önleyeceğiz?

Vehm-i Hümayun

Son günlerde Zülfü Livaneli’nin 2. Abdülhamid’in Selanik sürgünü boyunca her gün görüşmüş olduğu Askeri Hekim Atıf Hüseyin Bey’in anılarından yararlanarak kaleme aldığı ‘Kaplanın Sırtında’ adlı kitabını okuyorum.

Okuduğum her sayfada, şu anki iktidarın zaman içinde giyindiği yasakçı ve baskıcı otoriter yönetim tavrının ‘Kızıl Sultan’ olarak da bilinen 2. Abdülhamit’in korkularından hareketle uyguladığı baskıcı yönetim anlayışı ile benzerlikler taşıdığını fark ediyorum.

Her iki dönemde de sorumluluk üstlenmekten kaçınan, halkından korkan, bu korkudan hareketle yasaklarla, baskıyla halkı üzerinde korku egemenliği kurmak isteyen ve bu şekilde halkı sindirmeye, susturmaya çalışan bir yönetim anlayışı ile karşılaşıyoruz.

Abdülhamit saplantıları dolayısıyla insanın yüzünde bulunan basit bir organın adı olan ‘burun’ kelimesinin kullanılmasını bile yıllarca yasaklamış, ‘vehmi humayun’ ile halkına baskı uygulamış, gazetelerin kendi hakkında beğenmediği, istemediği haberleri yayınlamasını ve eleştiriyi yasaklamış, her yerde hafiyeleri olan, casus paranoyalarıyla kendini iktidarda bulunduğu 33 yıl boyunca Yıldız Sarayı’na hapsetmiş bir Osmanlı Sultanı.

Aradan geçen yüz küsur yıla rağmen, şu anda yaşadığımız da maalesef yukarıdakine benzer baskıcı ve yasakçı otoriter bir yönetim anlayışı. İlerlemek bir yana, acı bir şekilde günden güne geriye gidiyoruz.

Son yıllarda yönetim ve denetim zafiyeti sebebiyle yaşadığımız her felaket sonrası alınmayan sorumluluklarla, ortaya çıkarılamayan gerçek suçlularla, ortaya çıkarıldıysa da kısa sürede salıverilen suçlularla baş başayız. Getirilen yayın ve eleştiri yasaklarıyla, ifade özgürlüğü ihlalleriyle, gerçek sorumlular yerine yönetimin yetersizliklerini sorgulayan gazetecilerin ve siyasetçilerin göz altına alınmasıyla ve tutuklanmasıyla karşı karşıyayız.

Yapılan bir araştırma 2015-2019 yılları arasında Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan 142,623 soruşturma ve 30,000 dava açıldığını gösteriyor. Ortaya konan rakamlar eleştiri ve ifade özgürlüğüne olan tahammülsüzlüğü çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

İçinde bulunduğumuz şartlarda ağzımızdan çıkan her kelime, eleştiri, itiraz bir soruşturmayla veya davayla sonuçlanabilme potansiyeli taşıyor.

Hatta durum o kadar ürkütücü ki hakkınızda herhangi bir sebepten soruşturma başlatılıp yeterli gerekçe bulunamazsa yeni bir sebep üretilip henüz yasalaşmamış bir düzenlemeden ötürü bile tutuklama yapılabiliyor.

Sistemin, kendine muhalif olanları sindirmek üzere kurmaya çalıştığı bu korku egemenliği insanları kendi hayat gaileleriyle uğunurken zaman içinde hissizliğe, duyarsızlığa veya kayıtsızlığa itebiliyor. Fakat unutmayalım ki Tolstoy’un da dediği gibi acı duyabiliyorsak canlıyız, ancak başkalarının acısını duyabiliyorsak insanız.

Herkese her şeye rağmen acıyı, öfkeyi, yaşama sevincini hissedebildiği ve umudunu koruyabildiği bir hafta dilerim.

İlksen Utlu kimdir?

Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı.

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu.

10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı.

Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor.

Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor.

Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Birbirimizle bağımız

“Mutluluk ve güvenlik bireysel meseleler değildir. Eğer siz acı çekiyorsanız ben de acı çekerim. Eğer siz güvende değilseniz ben de değilim”

Can veren ve alan

Kontrolsüz olduğunda yıkıcı ve yok edici bir güce sahip olan, kontrollü olduğundaysa bir araya getiren, ısıtan, besleyen ve enerji veren ateş...

Ortak sınav

Deneme tahtasına dönmüş olan eğitim sisteminde altyapısız bir deneme daha!

"
"