Yuvam Dünya 5. yıl buluşması
Buluşmada iki de panel gerçekleşti. İlki Yuvam Dünya Kurucu Başkanı Kıvılcım Pınar Kocabıyık moderatörlüğünde gerçekleşen panelde iklim elçisi, aktör Kerem Bürsin’i ve Yuvam Dünya üyesi, beslenme ve diyet uzmanı Dilara Koçak’ı dinledik.
Kerem Bürsin konuşmasında üstlendiği iklim elçiliği rolüyle daha sorumlu bir insan olmaya gayret ettiğini belirtti. Dizi ve sinema endüstrisinin, kamera arkasında aşırı miktarda plastik ve kağıt tüketen bir sektör olduğunun altını çizdi. Bulunduğu setlerde plastik kullanımına dair farkındalığı arttırmak üzere yaptıklarından ve çevre kirliliğini önlemek üzere ekipçe çöp topladıklarından bahsetti.
Çalışmalarını beğenerek takip ettiğim sevgili hemşerim, beslenme ve diyet uzmanı Dilara Koçak da iklim krizinden ayrı düşünemeyeceğimiz beslenmeye dair değerli paylaşımlarda bulundu. Çalışmalarında, köklerinden aldığı mirası ve evladiyelik beslenme öğretilerini geleceğe taşıma motivasyonu ve sorumluluğu ile hareket ettiğini belirtti.
‘Sıfır Atık Sıfır Açlık’ projesinden ve gıdamızı koruyup soframıza sahip çıkmamızın öneminden bahsetti.
Koçak konuşmasında dikkatleri yerli ve asırlardır topraklarımızda yetişen atalık karakılçık buğdayı, bulgur gibi ürünlerin önemine çekti. ‘Bir yiyecek ne kadar uzaktan geliyorsa ve üç nesil önceye kadar atalarımızın beslenme alışkanlıkları arasında yoksa bağırsak mikrobiyotamızı bozması o kadar yüksek ihtimal’ diyerek beslenmeye dair çok değerli ve basit bir öğretiye vurgu yaptı.
İkinci panelde iklim bilimci, Prof. Dr. Levent Kurnaz ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi kıdemli uzmanı ve iklim koordinatörü Ümit Şahin’den iklim krizinin güncel durumunu dinledik.
Levent Kurnaz son iki yıldır iklim krizi sonucunda yaşadıklarımızın tahmin edilenden daha ileri olduğunu belirtti ve açık açık ‘’Bilim insanları korktuğu zaman siz titreyin! ‘’dedi. İklim krizi ve etkilerini unutmamak için devamlı ‘Kral çıplak!’ dememiz gerektiğini söyledi. 1988’den bu yana bilimin iklim krizi diye kendini yırttığını, dünyanın 40 senedir mış gibi davrandığını ve mış gibi yaptığımız sürece hiçbir şeyin değişmeyeceğini belirtti.
Ümit Şahin ise; toplumun büyük bir kesiminin iklim değişikliği ile ilgili kaygı duyduğunu ve bu konuda farkındalığı olduğunu fakat bunun tek başına yeterli olmadığını belirtti. Asıl etkilenmesi gereken hedeflerin; politikacılar, bürokratlar, şirket yöneticileri, medya yöneticileri ve sosyal medyada etkili olan insanlar olduğunun altını çizdi.
Dünyada, bilimsel rakamların duyguları daha çok harekete geçirecek şekilde kullanıldığı bir hikaye anlatıcılığının geliştiğini ve ‘Yarından Sonraki Gün’ gibi büyük yapımlarla toplumsal söylemin değişebileceğine inandığını belirtti.
Beton kent
Buluşmanın gerçekleştiği salon, Beşiktaş Barbaros Bulvarı üzerinde bulunan bir otelin her yanı yere kadar uzanan camlarla çevrili en üst katındaydı. Salon şekli ve yüksekliği itibariyle İstanbul manzarasına neredeyse 360 derece hakim bir konumda bulunuyordu. Konuşmalar sırasında gözüm ara ara, bulunduğumuz yüksekliğin görüş açısının imkan vermesi dolayısıyla, önümde uzanan betonarme İstanbul manzarasına takıldı.
Bakışlarım, resmin içine daldıkça binaların pıtrak gibi çoğaldığı, birbirinin üzerine, önüne, arkasına, yanına, düzensiz bir şeklide dizildiği, aralarda bir toprak parçasının veya yeşil bir alanın bile görünmediği, kimliksiz bir beton yığının içine hapsoldu.
Tam da doğa ve iklim meseleleri üzerine konuşurken taşı toprağı altın, canım doğası bereket dolu İstanbul’un maruz kaldığı bu hal içimi acıttı. İçimden endişeyle ‘Bu toprak bütün bu beton ağırlığını nasıl taşıyabilir ki?’ diye geçirmeden edemedim.
Barbaros Bulvarı'ndan İstanbul manzarası
Yalnız İstanbul’da değil ülke genelinde ova, fay hattı, doğru zemin, mevzuat, statik, proje, denetim, estetik dinlemeden, tanımadan yayılan çarpık ve kimliksiz beton yapılaşma aldı başını gidiyor.
Maalesef bu halin acı sonuçlarına hep birlikte, canımız acıya acıya katlanmaya çalışıyoruz.
Depremlerle birlikte kentlere ruhunu veren canlarımızı ve kültür mirası niteliğindeki değerli yapılarımızı kaybediyoruz. Maalesef giden canlarımız geri gelmiyor. Şehirlere kimlik ve ruh katan yapıların yerine de hızla kimliksiz çirkin beton apartmanlar dikiliyor.
Değerli yapılar ve iki kitap önerisi
Halbuki Türkiye’de pek çok kentte modern döneme, Osmanlı ve Osmanlı öncesi döneme ait ne çok dayanıklı, değerli mimari yapı örneği var. Yeni binalar inşa edilirken nasıl olur da var olan bu yapılardan feyz alınmaz akıl alır gibi değil.
Yuvam Dünya buluşmasının ertesi günü pek çok insanın namı diğer @turkiyemimarisi hesabıyla tanıdığı Y. Mimar Serkan Ennaç’ın ‘41 Kere İstanbul’ adlı kitabının tanıtım daveti için Beyoğlu Tünel’de bulunan Casa Botter’e gittim.
Casa Botter
1900-1901 yıllarında II. Abdülhamid’in isteği üzerine sarayın resmi terzisi Jean Botter için Mimar Raimondo D’ Aronco tarafından tasarlanan Casa Botter cephesindeki bitki motifleri, gül kabartmaları, renkli cam vitray pencereleri, dış kapısı, şık merdivenleri ve daire içinde bulunan mimari detaylarıyla etkileyici bir sanat eseri.
Aynı günlerde, tesadüfen Ayşe Övür’ün bu değerli yapıya dair tarihsel bilgi de içeren romanı ‘Casa Botter’ isimli kitabını okuyordum. Daha önce sergi gezmek üzere Casa Botter’e gitmiştim, fakat bu sefer hakkında yazılmış bir kitabı okuyarak gitmek ziyaretimi çok daha canlı bir deneyime dönüştürdü.
Mimariye ilginiz varsa Serkan Ennaç’ın @türkiyemimarisi hesabını takip etmenizi ve ’41 Kere İstanbul’ adlı kitabına bir bakmanızı öneririm.
Ennaç, @turkiyemimarisi adlı hesabında, İstanbul’la birlikte Türkiye’nin pek çok yerinden değerli yapıları, bu yapıların tarihini ve bugünkü halini paylaşıyor. ’41 Kere İstanbul’ adlı kitabında da İstanbul’un maşallah dedirtecek güzellikte ve değerde 41 tane mimari yapısına yer vermiş.
![](https://media-cdn.t24.com.tr/media/library/2025/02/1739027424522-kitap-onerisi.png)
Ben yapıların resimlerine bakmaya ve hikayelerini okumaya doyamadım. Kitap vesilesiyle aşina olduğum bazı binaların bilmediğim hikayelerini öğrendim. Henüz tanışma fırsatı yakalamadığım büyüleyici bazı yapıları da görmek üzere kendime söz verdim.
Kitap taşınabilir boyutta basılmış. Bu içeriğe sahip bir kitaba büyük ve geniş sayfalardan oluşan bir formun da çok yakışacağını düşünüyorum. Serkan’ın dağarcığında eminim daha pek çok kitaba can verecek mimari yapı vardır.
Herkese iyi pazarlar ve güzelliklerle karşılaşacağı yeni bir hafta dilerim.
İlksen Utlu kimdir?
Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı.
Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu.
10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı.
Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor.
Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor.
Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor.
|