03 Ekim 2024

Zenginlerin karbon ayak izi, tahminlerden çok daha yüksek

Kristian S. Nielsen: Desteklenen iklim politikalarının gelire bağlı olarak farklılık gösterdiğini görüyoruz. Daha varlıklı kişiler, kendileri açısından çok fazla davranış değişikliği gerektirmeyen teknolojik çözümleri daha çok seviyorlar

Farklı ülke vatandaşlarının ortalama karbon ayak izleri arasında uçurum olduğu biliniyor. Benzer bir durum, ülkelerin kendi içinde de var. Çalışmalar, daha zengin bireylerin karbon ayak izinin, ülke ortalamasından kat be kat yüksek olduğuna işaret ediyor. Ancak Nature Climate Change dergisinde yeni yayınlanan bir çalışmaya göre bu eşitsizliğin boyutu,  toplum tarafından yeterince iyi anlaşılmıyor. Dört ülkede yapılan araştırmada katılımcılar, zenginlerin karbon ayak izini gerçekte olduğundan çok daha düşük tahmin ettiler. Çalışmanın yazarlarından Kopenhag İşletme Okulu Öğretim Üyesi Kristian S. Nielsen, bu eşitsizliğe dair farkındalığı artırmanın, en zengin kesimin tüketim davranışlarını düzenleyecek iklim politikalarına desteği artırabileceğini belirtiyor.

Karbon ayak iziniz, hem dünyanın hangi ülkesinde yaşadığınıza hem de gelir seviyenize bağlı olarak büyük farklılık gösteriyor. Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) yaşayan birinin karbon ayak izi, ortalama bir Nijeryalının karbon ayak izinden yaklaşık 13 kat daha büyük.

Öte yandan dünyanın farklı ülkelerinden 125 milyarder, dünya nüfusunun daha düşük gelirli yüzde 90lık kısmında yer alan herhangi birinden bir milyon kat daha fazla emisyona sebep oluyor.

Bu eşitsizlik, ülkeler özelinde de oldukça belirgin. Örneğin ABDde en fazla gelire sahip yüzde 1lik kesimden birinin karbon ayak izi, en az gelire sahip yüzde 50lik kesimden birine kıyasla 1,388 kat daha büyük.

Ancak yeni bir çalışma, ülke içindeki karbon ayak izi eşitsizliğinin yeterince anlaşılmadığına ve büyük ölçüde azımsandığına işaret ediyor.

Nature Climate Changede yayınlanan ve ABD, Danimarka, Hindistan ve Nijeryadan 4,000 kişinin katılımıyla yapılan yeni bir çalışma, bu ülkelerin tamamında zenginlerin (en yüksek gelire sahip yüzde 10luk ve yüzde 1lik kesimin) karbon ayak izinin gerçekte olduğundan çok daha düşük tahmin edildiğini ortaya koydu. Gerçeklik ve tahminler arasındaki en büyük uçurum, ABDde ve Danimarkada gözlendi.

Araştırmanın bir diğer önemli bulgusu, desteklenen iklim politikalarının da gelir düzeyine göre farklılık göstermesi oldu. En yüksek yüzde 10luk gelir grubundan katılımcılar; kullanımın fazla olduğu dönemlerde elektrik fiyatını artırmak veya kırmızı ete vergi ilave etmek gibi politika önerilerini daha yüksek oranda desteklediler.

Çalışmanın yazarlarından Kopenhag İşletme Okulu (Copenhagen Business School) İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Kristian S. Nielsena göre daha varlıklı kesimler, davranışlarını değiştirmelerini gerektirmeyen çözümleri daha çok benimsiyorlar.

Nihayetinde bu yatırımları yapabilecek paraları var ve paranız olduğu sürece bunlar çok zor değil. Oysa yaşam tarzında değişiklik gerektiren şeyler, örneğin daha az uçmak, pek de isteyecekleri bir şey değil,diye ekliyor.

Eşitsizliğin önemli bir ekonomik tartışma olduğuna dikkat çeken Nielsen, katı bir karbon bütçesine sahip olduğumuz iklim değişikliği çerçevesinde, eşitsizliğin ciddi bir adalet sorunu yarattığını vurguluyor.

"Şu anda bazı insanlar, hafta sonu Dubaide alışverişe gitmek, büyük bir eve sahip olmak veya başka türlü amaçlar için, bu sınırlı bütçeden çok büyük bir pay alıyorlar. Bunun adil olup olmadığını konuşmak, tartışmak önemli."

Nielsena göre karbon ayak izi eşitsizliğine dair farkındalığı artırmak, daha fazla insanın iklim politikalarını desteklemesini sağlayabilir ve özellikle en zengin kesimin tüketimini düzenleyecek uygulamaların önünü açabilir.

Nature Climate Change’de yayınlanan çalışmanın yazarları arasında bulunan Kopenhag İşletme Okulu (Copenhagen Business School) İşletme, Toplum ve İletişim Bölümü Öğretim Üyesi Kristian S. Nielsen’ın konuya dair görüşleri şu şekilde:

Hem ülkeler hem sınıflar arası farklar büyük

"Karbon ayak izi, birer birey olarak tüm faaliyetlerimiz sonucunda sebep olduğumuz sera gazı emisyonları olarak tarif edilebilir. Bu, günlük hayatta kullandığımız tüm ürünleri ve hizmetleri kapsar; enerji, ulaşım, gıda tüketimi veya uçakla seyahat gibi.

Ve gördüğümüz kadarıyla bu konuda ülkeler arasında oldukça büyük farklar var. Yani Nijeryadaki ortalama bir insan, ortalama bir Danimarkalıdan çok daha küçük bir karbon ayak izine sahip.

Ancak farklar burada bitmiyor; her ülkenin kendi içinde de yüksek gelirli insanların daha yüksek karbon ayak izine sahip olma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Gelir skalasında nerede olduğunuza bağlı olarak bu ayak izi bazen çok yüksek olabiliyor.

Son 10 yılda bu eşitsizliği inceleyen pek çok bilimsel makale yayınlandı. Ancak konunun araştırılmamış olan bir yönü vardı: İnsanlar bu eşitsizliğin ne ölçüde farkında? Biz de çalışmamızda buna bakmak istedik ve birbirinden çok farklı dört ülke seçtik: Nijerya, Hindistan, ABD ve Danimarka.

Daha düşük gelirli bir ülke olarak Nijeryayı dahil ettik. Hindistan, düşük ve yüksek gelirli grubun arasında bir yerde kalıyor, fakat aynı zamanda çok yüksek bir eşitsizlik seviyesine sahip. ABD ve Danimarka ise iki yüksek gelirli ülke. Bu ikisi bazı yönlerden çok benzese de farklı eşitsizlik seviyelerine sahip. Örneğin Danimarka genellikle çok eşitlikçi bir ülke kabul edilir ama orada bile karbon ayak izlerinde oldukça fazla eşitsizlik olduğunu görüyoruz."

Zenginlerin karbon ayak izi sanıldığından çok daha büyük

"İnsanlar, düşük gelir gruplarının karbon ayak izini olduğundan az ya da fazla tahmin edebiliyorlar. Fakat söz konusu en yüksek yüzde10luk dilim ve özellikle de en üst yüzde 1lik dilimdeki insanlar olduğunda, bu kişilerin karbon ayak izleri gerçekte olduğundan çok daha düşük tahmin ediliyor.

Tespit ettiğimiz en önemli şey, özellikle ABDde ve Danimarkada, karbon ayak izi eşitsizliğinin gerçekte olduğundan çok daha küçük zannedilmesi oldu. Bence bunun bir nedeni, özellikle ABDde, mutlak farkların gerçekten çok büyük olması. Bu yüzden insanların gerçek farkı öngörememesi anlaşılır. Ancak Hindistanda ve Nijeryada da durum farklı değil."

Zenginler, satın alabilecekleri iyileştirmeleri tercih ediyor

"Tahminlerimizden biri, karbon ayak izi eşitsizliği ne kadar küçümseniyorsa, iklim politikalarına desteğin de o denli düşük olacağı yönündeydi. ABD ve Hindistanda bunu destekler sonuçlara ulaşamadık. Danimarka ve Nijeryada ise böyle bir durum var gerçekten.

Genelde ise desteklenen iklim politikalarının gelire bağlı olarak farklılık gösterdiğini görüyoruz. Daha varlıklı kişiler, kendileri açısından çok fazla davranış değişikliği gerektirmeyen teknolojik çözümleri daha çok seviyorlar. Diyelim ki enerji verimliliği iyileştirmeleri veya ev yalıtımı ya da elektrikli bir araç almak. Nihayetinde bu yatırımları yapabilecek paraları var ve paranız olduğu sürece bunlar çok zor değil. Oysa yaşam tarzında değişiklik gerektiren şeyler, örneğin daha az uçmak, pek de arzu ettikleri bir şey değil.

Davranış değişiklikleri zenginler için daha kolay

"İklim değişikliğinde payı daha yüksek olan kişilerin, diğerlerine göre daha çok sorumluluk üstlenmesi gerekiyor.

Bazı insanlar gerekli değişiklikleri yapmakta zorlanabiliyorlar; altyapı mevcut olmayabiliyor veya başka türlü sorunlar çıkabiliyor. Genelde gördüğümüz şey, ne kadar zengin olursanız, birçok davranış değişikliğinin o denli kolay hale geldiği.

Her zaman şu örneği veririm: Örneğin düşük gelirliyseniz ve beslenme düzeninizi değiştirmek istiyorsanız, öncelikle yeni yemekler pişirebilmek için yemek yapma becerilerinizi geliştirmeniz gerekir. Yeni tarifler, yeni baharatlar, yeni malzemeler ile besleyici yemekler hazırlayabilir hale gelmelisinizdir. Öte yandan gelir seviyeniz yüksekse, doğrudan bir yemek programı satın alabilirsiniz. Bu durumda gerekli tüm malzemeler, tariflerle birlikte evinize gönderilir. Daha da zenginseniz, her şeyi yapması için özel bir şef tutarsınız. Yani bu bir çeşit spektrum.

Bu daha teknik meseleler için de geçerli. Örneğin evinizdeki enerji verimliliğini artırmak için çeşitli sübvansiyonlar var. Ancak bunlardan kimin faydalandığına baktığımızda burada bile bir eşitsizlik olduğunu görüyoruz. Bir sübvansiyona nasıl başvuracağını öğrenmek, vergi iadesi almak, bunun için gerekli kararları verebilmek çok karmaşık olabilir. Karmaşıklık da bir tür engeldir."

Sınırlı karbon bütçesinin adil paylaşılması gerekir

"Eşitsizlikler söz konusu olduğunda bazıları ‘zenginlerin ne kadar parası olduğundan kime ne,diyebiliyor çünkü nihayetinde paraya sınırlı bir kaynak gözüyle bakılmıyor. Ama söz konusu iklim olduğunda durum farklı.

Küresel ısınmayı engellemeye yönelik hedeflerde görülebileceği gibi, sınırları tam anlamıyla belli olan bir karbon bütçemiz var. Ve şu anda bazı insanlar, hafta sonu Dubaide alışverişe gitmek, büyük bir eve sahip olmak veya başka türlü amaçlar için, bu sınırlı bütçeden çok büyük bir pay alıyorlar. Bunun adil olup olmadığını konuşmak, tartışmak önemli. Benim bu konuda bir fikrim var ve adil olduğunu düşünmüyorum. Ancak bu mutlaka tartışılması gereken bir konu."

Eşitsizliğe dair farkındalık artışı, iklim politikalarına desteği artırabilir

"İnsanları bu eşitsizlik hakkında bilgilendirdiğinizde, iklim politikasına desteğin genel olarak artacağı söylenebilir. Örneğin, en zengin yüzde 1lik, yüzde 10luk veya yüzde 20lik kesimlerin davranışlarını düzenleyecek politikalara destek artabilir.

Tabii ideoloji ve siyasi inançlar da önemli. Veya bir gün kendiniz de ilk %10luk dilime gireceğinizi düşünüyorsanız, bu tür politikaları istemeyebilirsiniz. Ancak bir bütün olarak düşünüldüğünde görmeyi beklediğim şey, eşitsizliğe dair farkındalığı artırmanın, iklim politikalarını destekleme konusunda daha fazla insanı harekete geçirebileceği."

Kristian Steensen Nielsen

Copenhagen Business School İşletme, Toplum ve İletişim Bölümü‘nde öğretim üyesidir. İklim değişikliği ile mücadelede ve biyoçeşitliliği korumada, davranış değişikliklerinin nasıl bir rol oynayabileceğine ilişkin araştırmalar yapar. Bireysel davranış değişikliklerinin iklim değişikliğini sınırlandırmaya nasıl katkı sunabileceğini anlamak; etkili ve ölçeklendirilebilir davranış değişikliklerini tespit etmek ve dönüşümcü iklim inisiyatiflerinin fizibilitesini artırmanın yollarını aramak, akademik ilgi alanları arasında yer alıyor.

 

İklim Masası Hakkında

İklim Masası, basına bilimsel temelli iklim haberleri servis etmek amacıyla kurulmuştur. İklim değişikliğini, ekonomiden tarıma, biyoçeşitliliğe etkilerinden toplumsal sonuçlarına, tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen bir haber ajansıdır.

Bilim insanları tarafından İklim Masası için kaleme alınan haber metinleri, gazetecilere ve basın kuruluşlarına ücretsiz servis edilir.

Gazeteciler, haberi hazırlayan bilim insanını ve İklim Masası'nı referans göstermek kaydıyla, metinlerin tamamını veya bir kısmını kullanmak ve metinlerden alıntı yapmak konusunda özgürdür.

İklim Masası, iklim değişikliğiyle ilgili basında yer alan haberlerin nicelik, nitelik ve konu çeşitliliği bakımından gelişmesini hedeflemektedir. İklim değişikliği konusundaki çalışmaları daha görünür kılmayı, yeni araştırmalara ilham vermeyi ve iklim değişikliği konusunda üretilen akademik bilgiyi bir araya getirerek gazeteciler için güvenilir bir bilgi kaynağı oluşturmayı amaçlar.

* T24, İklim Masası köşesini herhangi bir kurumdan karşılık almadan yayımlamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Kritik mineral ve hammaddelerde ciddi tedarik riski var

Yeşil dönüşüm için lityum, kobalt, nikel, grafit ve nadir toprak elementleri gibi çeşitli kritik mineral ve hammaddelere büyük ihtiyaç duyuluyor. Bu ihtiyacın yüzyıl ortasına kadar katlanarak artacağı öngörülüyor. Ne var ki bu mineral ve hammaddelerin madenciliği ve işlenmesi, ekonomik ve siyasi olarak riskli bölgelerde bulunan az sayıda ülkede yoğunlaşmış durumda. Enerji dönüşümünü yavaşlatacak bir tedarik riski yaşanmaması için yüzyıl ortasına kadar 2,1 trilyon dolarlık yeni yatırım yapılması gerekiyor

Akıllı şehirler iklim değişikliğine çözüm olabilir mi?

Masdar City projesinin bir ‘‘statükocu ütopya’’ örneği olduğunu söyleyen Doç. Dr. Gökçe Günel, bu gibi projelerin, ‘‘bir yandan var olan eşitsizlikleri korurken bir yandan da emisyonları azaltmaya dair dünyaya bir umut verdiği’’ eleştirisinde bulunuyor

AB, 2030’a kadar tahrip olan doğal olanların en az yüzde 20’sini onaracak

Doğa Yenileme Kanunu, AB’nin iklim ve biyoçeşitlilik hedeflerine erişebilmesinin önemli bir unsuru olarak kabul ediliyor. Türkiye’de ise doğal alanların ne kadarının tahrip edildiğine dair verilere erişmek güç; derleniyorsa da şeffaflıkla paylaşılmıyor. Uzmanlara göre ekosistem, iklim ve tür çeşitliliği açısından benzersiz olan Anadolu’nun da NRL gibi bir yasaya acilen ihtiyacı var

"
"