27 Haziran 2024

İnsan baskısı olmazsa, Anadolu ormanları iklim değişikliğine direnebilir

Yeni yayımlanan bir araştırma, en kötümser iklim değişikliği senaryosunda bile Anadolu Yarımadası’nın orman potansiyelini koruyabileceğini gösteriyor. Ancak bunun önemli bir şartı, insan etkisini asgaride tutmak ve sığınak görevi görebilecek dağlık alanları korumak. Nitekim çalışma, soğukcul türlerin öncelikli olarak kuzeye değil, dağlık alanlara doğru göç edeceğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla Anadolu’daki dağlık bölgeler; Munzur Dağları ve özellikle sarıçam türünün simülasyon sonuçlarında kararlı bir şekilde tutunduğu en güney nokta olan Hakkari Dağları, önemli birer iklim sığınağı olabilir.

Dr. Bikem Ekberzade

Türkiye'nin orman kapasitesine ve iklim değişikliğinden ne şekilde etkileneceğine dair dört yıldır devam eden deneyler serisi, yüzyıl sonuna gelindiğinde, Anadolu Yarımadası'nın iklim değişikliğine rağmen orman potansiyelini koruyabileceğini ve hatta yer yer artırabileceğini gösteriyor. Yeni yayımlanan çalışma, değişen iklim koşullarından farklı şekillerde etkilenen bazı türlerin varlıklarını koruyacağına, bazılarının ise yarımada içerisindeki daha uygun alanlara doğru göç edeceğine işaret ediyor. Ancak daha önce beklenenin aksine, model sonuçlarına göre özellikle düşük sıcaklıklara adapte türler için bu göç, öncelikli olarak kuzeye doğru değil, dağlık alanlara doğru olacak.

Soğukcul türlerin kuzeye değil de dağlık alanlara sığınması, bu alanların ne kadar önemli birer iklim sığınağı olduğunun da önemli bir göstergesi. Özellikle Hakkari Dağları, Anadolu Yarımadası'nda bu türlerin tutunabileceği en güney nokta olarak öne çıkıyor. İklim değişikliğinin tetiklediği çeşitli tehlikelere giderek daha fazla maruz kalan ekosistemlerin varlığını sürdürebilmesi için, bu alanların korunması büyük önem taşıyor.

Ne var ki bu alanların çoğu, kayda değer insan baskısı altında. Üstelik insan etkisi ile iklim değişikliğinin bir araya geldiği bir senaryonun sonuçları, içerdiği yüksek oranda belirsizlik yüzünden, henüz bilinmiyor. Tam olarak bu nedenle, Anadolu ormanlarının iklim değişikliğine direnme potansiyelini ortaya koyan bu çalışma insan etkisinin yer almadığı koşullarda yapıldı. Çalışmanın sonuçlarının da gösterdiği üzere, küresel ısınmanın artarak devam ettiği bir gelecekte, Anadolu ormanlarını korumanın yolu, insan etkisini en aza indirmekten geçiyor.

Aladağ, Doğu Toroslar, 2023 (Fotoğraf: Bikem Ekberzade)

Anadolu, yüksek orman potansiyeline sahip

Dört sene önce başlattığımız bu çalışmada amacımız, Türkiye'nin orman kapasitesini ve orman türlerinin birlikte dağılımlarını (dolayısıyla farklı orman kompozisyonlarını) modelleyebilmekti. Burada yalnızca ağaç türlerini değil, biyoçeşitlilik açısından çok önemli bir habitat alanına sahip makilerin ve otsul türlerin de dağılımını görmeyi hedefliyorduk. Alışılageldiği gibi tek bir türün dağılımını modellemek yerine, birden fazla türün dağılımını birlikte modelleyebilecek bir yöntemi devreye sokmak istiyorduk.

Bunun için, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) de iklim projeksiyonlarında kullandığı, farklı ağaç ve çalı türlerini birlikte simülasyona sokabilen dinamik bir vejetasyon modelini seçtik. Böylelikle türler arası rekabeti de denkleme katıp tahribatların, örneğin yangınların, orman ekosisteminin yapısına olası etkilerini de değerlendirebildik.

Bununla birlikte, bu model Avrupa'da geliştirilmiş olduğu için, bugüne kadar modelde yer alan türler de Avrupa'daki örnekleri üzerinden detaylandırılmıştı. Örneğin, modelin tanıdığı sarıçam, ladin veya göknar, Kuzey Avrupa Ormanları'ndaki bireylerin özelliklerinin üzerinde yapılan çalışmalar sonucu tanımlanmıştı. Dolayısıyla ilk etapta modelde, bu türlerin Anadolu Yarımadası'ndaki iklimsel tolerans seviyelerini tanımlamamız gerekti. Ayrıca Anadolu için önemli üç türü de simulasyonlara ekledik.

Uzun çalışmalar ve saha ziyaretleri sonrası, ilk önce 1982 ve 2022 yıllarını kapsayan 40 yıllık bir simülasyon yaptık ve modelin çalışma alanımız için kullanılabilirliğini test ettik. Ayrıca, modele yeni tanıttığımız ve Anadolu'da doğal yayılımı olan üç türün (kızılçam, karaçam ve sedir) bu bölge için biyoklimatik özelliklerini, farklı çalışmalarda da kullanılabilmesi için, ilk defa detaylı olarak Biodiversity and Conservation adlı hakemli dergide iki yıl önce yayınladık

Sanki tüm Anadolu insandan arındırılmış ve sadece ormanlara aitmiş gibi tasarladığımız bu modelleme serisi sayesinde, bölgenin mevcut iklim şartlarındaki orman potansiyelini görme fırsatı elde etmiş olduk. Sonuçlarımız etkileyiciydi. Değişen iklime rağmen Anadolu, insan baskısı ortadan kalkınca yüksek orman potansiyeline sahip bir bölge olma özelliğini koruyordu. Bunun ardından ikinci faza, yani yüzyıl sonuna uzanan simülasyonları yapacağımız evreye geçtik.

Anadolu ormanları, iklim değişikliğine rağmen büyüyebilir

1961-2100 tarihleri arası için gerçekleştirdiğimiz son simülasyonlara göre, küresel ortalama sıcaklıkların yüzyıl sonuna kadar 5°C'nin üzerine çıkabileceği, fosil yakıtların çıkarılmaya ve yoğun kullanımına devam edildigi en karamsar senaryoda dahi (SSP5-8.5) Anadolu, orman potansiyelini koruyabiliyor. Simülasyon sonuçlarımıza göre sıcaklıklar ne kadar artarsa artsın, yağış paternleri ne yönde değişirse değişsin, Anadolu, orman potansiyelini bir kapasitede koruyabildiği gibi, belli bölgelerde orman biyokütlesini yüzyıl sonuna kadar da artırabiliyor.

İnsan baskısından arındırılmış koşullarda gerçekleştirdiğimiz bu simülasyon serisinin sonuçlarına göre türler, değişen iklime kendi hayat hikayelerine uygun biçimde yanıt veriyor. Örneğin, kuraklığa verdikleri yanıt, kaynaklar için diğer türlerle girdikleri rekabet veya doğal yangın gibi tahribatlar sonrası geri gelme potansiyellerine bağlı olarak ya varlıklarını bir kapasitede koruyor ya da koruyabilecekleri alanlara doğru göç ediyorlar.

Göç etmeyi tercih eden türlerin de, beklenildiği üzere, daha soğuk iklimlere alışık türler olduğu görülüyor. Ancak şaşırtıcı olan şu: Bu soğukçul odunsu türlerin alan seçimleri - en azından yüzyıl sonuna kadar - daha kuzeydeki bölgelerden ziyade, kararlı bir şekilde, simülasyon bölgemiz içerisinde kalan dağlık alanlar. Aslında her göç dinamiğinde yaşanan burada da karşımıza çıkıyor ve türler, alışık oldukları alanlardan uzaklaşmak yerine, öncelikle bu alanlarda yaşamaya devam edebilecekleri sığınaklar etrafında toplanıyorlar.

Aladağ, Doğu Toroslar, 2023 (Fotoğraf: Bikem Ekberzade)

Türkiye'deki dağlık alanlar ekolojik ve iklim sığınağı

Simülasyonların gösterdiği bu sonuç, sarıçam gibi soğukçul türler için şimdiye kadar dillendirilen 'kuzeye göç' beklentisinden farklı. Bunun yanı sıra, ülkemiz sınırları içerisindeki dağlık alanların, potansiyel ekolojik ve iklim sığınağı olarak ne kadar önemli alanlar olduğunu da ortaya koyar nitelikte.

Bu potansiyel sığınaklardan en önemlisi, çalışma alanımız içinde soğukçul türlerin tutunma olanağı bulduğu en güney nokta olan Hakkari Dağları. Cilo ve Sat Dağları'nın da bulunduğu, ekolojik olarak çok büyük öneme sahip olan bu dağ sistemi, tüm simülasyonlarımızda, soğukçul türlerin tutunduğu bir yer olarak karşımıza çıkıyor.

Simülasyonlar, modellenen odunsu türler arasında yüzyıl sonuna kadar herhangi bir bölgesel yok olma öngörmüyor. Ancak mevcut orman kompozisyonları, iklimdeki değişimi yansıtacak şekilde değişiyor. Örneğin, alışık olduğumuz saf göknar ormanları, farklı türleri bir arada barındıran karışık ormanlara dönüşüyor. Kayınlar alanlarını genişletse de, bunu yaparken simülasyonlarda baskın oldukları bölgelerde liderliği diğer türlere bırakıyor ve “takımın bir parçası” haline geliyorlar.

Sığınakları korumalı, insan etkisini kontrol etmeli

Özetle, Anadolu ormanlarının korunması, hatta biyokütlesini artırması mümkün ve Anadolu'da iklim değişikliği sırasında sığınak olabilecek dağlık alanlar mevcut; ancak bunun için bu alanların korunması gerekiyor.

Sıcaklıkların dönem ortalamalarının çok üzerinde olduğu yıllardan geçiyoruz. Her sene, iklim değişimine bağlı olarak ekstrem hava olayları yeni rekorlar kırıyor. Tüm bu değişkenlik ve belirsizlikler yalnızca bizi değil, içinde bulunduğumuz ve parçası olduğumuz ekosistemleri de etkiliyor. Öte yandan bu ekosistemleri baskılayan bir diğer faktör de yine bizleriz.

İnsanın ekosistemlerde yarattığı etkiler ve tahribatlar, bu ekosistemlerin zayıflamasına ve kırılgan hale gelmesine neden oluyor. Özellikle insan müdahalesinin yoğun olduğu bölgelerde, orman yangınları, sel felaketleri ve heyelanlar gibi, iklim değişiminin tetiklediği jeotehlikelere artarak maruz kalan ekosistemler, bu tehlikelerle başa çıkma konusunda zayıfladıkça yer yer yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu döngü, şu anda üzerinde çalıştığımız, birleşik tehlikeleri ve bu tehlikelerdeki insan rolünü değerlendirdiğimiz yeni araştırmamızın da konusu. 

Kısacası insan baskısı, ekosistemleri değiştirme dürtüsü, ve bunu yaparken bilimden uzak yaklaşımlar benimsenmesi, bu sistemleri geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde zayıflatabiliyor, dirençlerini azaltabiliyor, ya da yok edebiliyor. Buna maruz kalan türler de olası tahribatlara karşı ya da değişen iklime uyum sağlamaları için gereken adaptasyon esnekliklerini kaybedebiliyorlar.

Aladağ, Doğu Toroslar, 2023 (Fotoğraf: Bikem Ekberzade)

İnsan baskısı + iklim değişikliği = Belirsizlik

Aslında Türkiye, orman zengini kabul edilebilecek bir ülke. Anadolu Yarımadası, coğrafi konumu ve topoğrafik özellikleri sayesinde, hem farklı iklim bölgelerine hem de farklı orman ekosistemlerine sahip. Üç tarafı denizlerle çevrili, yüksek bir plato olan Anadolu; değişken topoğrafyası, deniz etkisi ve dağlık alanlar sayesinde birçok farklı ekosistemi, birbirine komşu olarak barındırabilen çok özel bir yer. Örneğin, ılıman yağmur ormanlarının bulunduğu Doğu Karadeniz'den, bozkırların hakim olduğu İç Anadolu'ya ve yaz kuraklığına dayanıklı, periyodik yangın rejimleri sayesinde yenilenen, kuru çam ormanlarının hakim olduğu Akdeniz Bölgesi'ne kadar farklı ekosistemlere ve dolayısıyla değişik türlere ev sahipliği yapıyor. 

Ancak yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu buradaki ekosistemlerin hemen hemen hepsi, insan baskısı altında. Çoğu da bu baskılar sonucunda doğal yapılarını ve içerdikleri zengin tür kompozisyonlarını yitirme tehdidi altında. İnsan baskısının yanı sıra denkleme bir de iklim değişikliği eklendiğinde, geleceğe yönelik belirsizlikler katlanarak artıyor


Kaynak Makale: Latitude or altitude as the future refugium? A case for the future of forests in Asia Minor and its surroundings.

 

Bikem Ekberzade kimdir?

Dr. Bikem Ekberzade, araştırmalarını İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü'nde yürütmektedir ve European Geosciences Union (EGU) içinde 4 yıldır faaliyet gösteren Biyoçeşitlilik Eylem Grubu'nda yer alan 8 yer sistem bilimciden birisidir. Başlıca çalışma alanı, iklim değişikliğinin karasal ekosistemler, biyoçeşitlilik ve sistem kırılganlığı üzerindeki etkisidir.

Lisans eğitimini Boston Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde (1989-1993), yüksek lisans eğitimini Boston Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde (1995-1996) ve doktorasını İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü'nde (İTÜ-AYBE) (2019-2024) tamamlamıştır.

1993-2018 yılları arasında aralıksız olarak farklı uluslararası basın organizasyonlarında gazeteci olarak çoğunlukla çatışma bölgelerinden çalışmıştır. 2011 yılında Birleşmiş Milletler bünyesinde Irak'ta görev yapmıştır. Zorunlu göç üzerine iki kitabı, medya eleştirisi içeren bir kitabı vardır. Son kitabı 'Standing Rock, Greed, Oil, and Lakota's Struggle for Justice', 2018 yılında Zed Books tarafından yayınlanmıştır. Bu kitap akabinde, aynı isimden yola çıkarak Açık Radyo'da beş yıl boyunca Dikilen Kaya programını sunmuştur. 2019 yılında hazırlamaya başladığı Entropi programı, Açık Radyo'da hali hazırda devam etmektedir.

2020 yılında kurulan Biyoçeşitlilik Eylem Grubu kapsamında Avrupa Birliği tarafından hazırlanan ancak kanunlaştırılması sürecinde aksamalar yaşanan Doğa Restorasyon Kanunu (Nature Restoration Law) konusunda AB parlamenterlerine bilimsel konularda aktif destek sunmuştur. Halihazırda çoklu jeotehlikeler ve bu tehlikeler üzerinde iklim değişikliğinin etkisi, ve tehlikelerin şiddet ve frekanslarındaki olası değişimi, farklı disiplinlerden uzman bir grup bilim insanı ile birlikte araştırmaktadır.

Uzmanlık Alanları: İklim değişikliği; Karasal ekosistemler; Biyoçeşitlilik; Sistem dinamikleri; Jeotehlikeler; İklim politikaları

 

İklim Masası Hakkında

İklim Masası, basına bilimsel temelli iklim haberleri servis etmek amacıyla kurulmuştur. İklim değişikliğini, ekonomiden tarıma, biyoçeşitliliğe etkilerinden toplumsal sonuçlarına, tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen bir haber ajansıdır.

Bilim insanları tarafından İklim Masası için kaleme alınan haber metinleri, gazetecilere ve basın kuruluşlarına ücretsiz servis edilir.

Gazeteciler, haberi hazırlayan bilim insanını ve İklim Masası'nı referans göstermek kaydıyla, metinlerin tamamını veya bir kısmını kullanmak ve metinlerden alıntı yapmak konusunda özgürdür.

İklim Masası, iklim değişikliğiyle ilgili basında yer alan haberlerin nicelik, nitelik ve konu çeşitliliği bakımından gelişmesini hedeflemektedir. İklim değişikliği konusundaki çalışmaları daha görünür kılmayı, yeni araştırmalara ilham vermeyi ve iklim değişikliği konusunda üretilen akademik bilgiyi bir araya getirerek gazeteciler için güvenilir bir bilgi kaynağı oluşturmayı amaçlar.

* T24, İklim Masası köşesini herhangi bir kurumdan karşılık almadan yayımlamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Daha güvenilir ve etkin gönüllü karbon piyasaları için ilk adım atıldı

Gönüllü karbon piyasalarını düzenleyecek kuralların standartlaştırılması, uzun süredir tartışma konusuydu. İklim Zirvesi’nde nihayet anlaşmaya varıldı ve Birleşmiş Milletler destekli gönüllü karbon piyasalarının oluşturulması için önemli bir adım atıldı. Önümüzdeki dönemde, bu piyasalara dair süregelen sorunları çözmek mümkün olacak

Türkiye’de zeytinciliğe en uygun alanlar daralabilir

Yeni yapılan bir çalışma, iklim değişikliği nedeniyle Türkiye’de zeytin üretimine en uygun alanlarda daralma beklendiğine işaret ediyor. Dünyanın önde gelen zeytin ve zeytinyağı üreticilerinden olan Türkiye’de, üretimin en yoğun olduğu Ege Bölgesi, en büyük risk ile karşı karşıya. Bugün Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinin kıyılarında yoğunlaşan zeytinciliğe elverişli alanların kuzeye, iç kesimlere ve daha yüksek rakımlara doğru kayması bekleniyor

COP29 kararları zayıf: ‘Jeopolitik gelişmeler iklim eylemini yavaşlatıyor’

Bakü’de düzenlenen COP29’da 2035’e kadar yıllık 300 milyar dolarlık yeni finansman hedefi belirlendi ve piyasa mekanizmalarının kuralları hakkında anlaşmaya varıldı. Yeni finansman hedefinin oldukça düşük olduğuna dikkat çeken uzmanlara göre bu durum, iklim değişikliğini önceliklendirmeyi zorlaştıran olumsuz jeopolitik koşullar ile yakından ilgili. Bu durumdan en fazla zarar görenler ise küçük ada devletleri ve en az gelişmiş ülkeler olacak. COP29’un bir diğer önemli sonucu olan piyasa mekanizmalarının kuralları ise kötüye kullanımı engellemek için yeterli olmayabilir. Uzmanlar, sistemin birçok devlet için para kazanma aracına dönüşebileceği uyarısında bulunuyor

"
"