14 Ekim’de Anadolu Ajansı’nda, sonra da Etkin Haber Ajansı’nda (ETHA) Meclis'teki Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun (KEFEK) kapatılıp; Aile ve Sosyal Politikalar Komisyonu’na dönüştürülmek istendiği haberi vardı. Haber, doğal olarak medyada pek yer bulmadı ve biz de, ne habere, ne de konuyla ilgili medya sessizliğine pek şaşırmadık.
Zaten Başbakan’ın “ustalık dönemi” olarak adlandırdığı “3. Erdoğan Hükümeti”, işe ilgili bakanlıktan “kadın” adını silerek başlamıştı. Devamı kürtaj-sezaryen, gebelik fişlemesi, kızlı-erkekli ev yaşamı, karma eğitim vb. konularda ardı ardına geldi ve diğerlerinin de geleceği belliydi.
Hükümet organizasyonundan (bakanlıklar arasından) “kadının adı” çıktıktan sonra; Meclis organizasyonundaki kadınlarla ilgili tek mekanizmanın da lağvedilmesini bekliyorduk.
Sadece iktidarın bu hız ve kararlılığı bir kez daha ürküttü.
EŞİTİZ - Eşitlik İzleme Kadın Grubu’nun konuyla ilgili basın açıklaması ve kadın hareketinden yükselen tepkilerin ardından, iktidardan cılız da olsa açıklamalar gelmeye başladı. Ancak bu açıklamalar da, “Böyle bir gündem yok, haber asparagas, uydurma” vb. minvalde.
Anadolu Ajansı “asparagas” haber mi yapıyor?
Kadın örgütlerinin tepkileri, 14 Ekim 2013 tarihli Anadolu Ajansı’nın haberine dayanıyor. Haber belli ki TBMM İçtüzüğü konusundaki bir AKP taslağına dayanarak hazırlanmış. 27 maddelik bu taslaktaki her bir değişiklik madde madde inceleniyor. Kamuoyu bu haber sayesinde, “Meclisteki zaman savurganlığını önlemek için (!)” milletin vekillerinin söz hakkının nasıl kısıtlanacağını da öğrenmiş oluyor. Örneğin yürürlükteki içtüzüğün 60. maddesindeki “acil bir konu hakkında pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyelere verilen söz hakkı”, kişi başı bir dakika ve toplamda 10 dakika olarak; hem süre, hem kişi olarak sınırlanmak isteniyor. Yaşasın vekilden bile esirgenen ifade özgürlüğü!
İşte biz bu haberden, KEFEK’in kapatılıp; yerine “Aile ve Sosyal Politikalar Komisyonu”nun kurulacağını da öğreniyoruz. Doğal olarak (!) haberde, son kararın Başbakan’da olduğunun vurgulanması da ihmal edilmemiş!
Kadın hareketinin itirazları üzerine açıklama yapan AKP Grup Başkanvekili M. Elitaş, 2 Aralık günü yaptığı açıklamada: “Bu iddia tamamen asılsızdır. Bilgi eksikliğinden ortaya çıkan bir durum söz konusudur” diyor.
Biz de soruyoruz: “Bu ‘asılsız’ iddiayı ortaya atan kadın örgütleri midir, devletin resmi haber ajansı AA’mıdır? ‘Bilgi eksikliği’ kadın örgütlerinde midir, AA’da mıdır?”
Önce bu sorulara yanıt verilmelidir. Aynen dershaneler tartışmasında olduğu gibi, eğer iktidarın KEFEK’i de kapatma yönünde bir çalışması/taslağı var ve bundan şu ya da bu nedenle vazgeçti ise, kamuoyuna bunu derhal açıklamalıdır. Türkiye kadın hareketi de, bu ülkenin en az “çeşitli dinsel cemaatleri” kadar önemlidir ve iktidarın kendileri hakkındaki gerçek niyetlerini/projelerini bilme hakkı vardır.
“Millet” erkek mi?
“Temsili demokrasi” kavramları ile sınırlı düşündüğümüzde, (şu ya da bu şekilde) “milli irade”nin oyları ile seçildiği iddia edilen bir meclisin içinden çıkan bir hükümetin kendi bakanlıklarını yeniden düzenlemesi belki biraz anlaşılabilir. (Ama yine de, kadın-erkek eşitsizliği derdi olan bir ülkede kadın bakanlığının kaldırılması hiçbir biçimde anlaşılamaz, kabul edilemez).
Ama eğer o hükümet işi, TBMM gibi “millet”in, “milli irade”nin en üst organındaki tek “kadın” mekanizmasını da yok etmeye karar vardırırsa, bunun tek bir anlamı vardır:
“Millet Erkektir! Milleti erkekler temsil eder; ki onlar, kadınların ve çocukların tek mülk sahibi ve temsilcileridir”.
Ve burada söz biter!
Bu, 21. yüzyılda devleti ve toplumu “mutlak bir erkek iktidarı” üzerinden yeniden organize etmeye çalışmaktır. Uzundur kadını sadece aile içinde ve anne olarak tanımlayan bir devlet politikası uygulanıyor.
Kadını aileye hapsetme politikası ile açıkça, hak ve özgürlükleriyle “bağımsız kadın yurttaş” kavramı silinmeye çalışılıyor şu anda. Kadın, (aynen devlet mekanizmalarında olduğu gibi), aile içinde de bir alt başlık olacak. Yurttaş/millet kavramı ise, sadece erkekleri temsil edecek! İstenen bu…
Başbakan’ın “Kadından anneliği çıkartırsanız geriye kutsal olan ne kalır?” sorusu üzerine kurulan bu politika, kadını sadece “anne” olma vasfıyla değerli ve kutsal sayıyor. Erkeklere, topluma ve devlete de (siyasette vitrin, istihdamda ucuz işgücü, gerektiğinde aileye ekonomik “katkı” ihtiyacı gibi istisnai haller dışında) kadınları “annelik” işleviyle sınırlı tutma görevi veriyor. Üstelik sınırları ve içeriği; erkekler, toplum ve devlet tarafından sürekli denetlenecek “robotsu” bir annelik bu: Anne olarak bile, kendisi ve çocuğu hakkında söz hakkı olmayan bir annelik. “Anne” olmanın bile “yurttaş” olma hakkı tanımadığı bir toplum…
Devlet mekanizmalarından kadını silmek?
Türkiye kadın hareketi, özellikle 1980 sonrasında “devlet aygıtı” içinde kadınlarla ilgili mekanizmaların kurulması konusunda büyük mücadeleler verdi. Bu konuda geçmiş tüm iktidarlar “kirli, suçlu, sorumlu!” Kadınlarla ilgili her mekanizma talebimiz, yanında bir adet “aile kurumu” oluşturulması ile sonuçlandırıldı. Kadının Statüsü ve Sorunları Araştırma Müdürlüğü (KSSGM) kuruldu, ama ikizi gibi Aile Araştırma Kurumu ile birlikte!..
Bugün, devlet mekanizmaları içindeki kadınlarla ilgili birimler birer birer yok edilip, yerine “aile” birimleri ikame ediliyorsa; sorumluluğu sadece bu siyasi iktidara atmak bizleri kurtarmıyor. Herkesin dönüp geçmişte yaptıkları ve yapmadıkları konusunda da ciddi bir özeleştiri vermesi gerekiyor.
Buna rağmen, en azından devlet içinde ardı ardına “kadın” mekanizmalarının yaratıldığı bu süreç önemli idi. Şimdi bunların tek tek kaldırılıp ortada sadece “aile” kurumlarının bırakıldığı bir süreç yaşıyor olmamız iyice vahim. Birkaç örnekle hatırlayalım:
-
1992’de Devlet İstatistik Enstitüsü'nde (eski DİE, yeni TÜİK) Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kurdurulmasını başardık. Böylece cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması sağlanabilecekti. AKP iktidarı döneminde bu şube kapatıldı. Yerinde Demografi İstatistikleri Daire Başkanlığı altında “Hayati ve Toplumsal Cinsiyet İstatistikleri Grubu” denen ve genel istatistiklere yedirilmiş bir çalışma grupçuğu var.
-
Kırsal alandaki kadın emeği önemli bir konu olduğu için sadece (eski adıyla) Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nı inceleyelim. 1996 yılında bu bakanlık bünyesinde "Kırsal Kalkınmada Kadın Daire Başkanlığı" kurulmuştu. (Şimdiki adıyla) Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı’nda artık böyle bir başkanlık olması bir yana kadının adı bile anılmıyor. (Bakanlık web sayfasında, Cumhuriyet tarihi boyunca tarım bakanlarının fotoğraflarına göz atınca, hepsi erkek olan bu “bakan”ların sadece erkeklerin işlerine baktıklarını anlamak zor değil).
Bu örnekleri sayfalarca artırabiliriz. 2002 sonrası süreç, sadece kadın bakanlığının değil, diğer bakanlıklar bünyesindeki ve hatta DPT, DİE/TÜİK gibi devlet mekanizmalarındaki “kadın birimleri”nin de hızla tasfiye edildiğini gösteriyor.
2002 yılında biten Türkiye Kadın Tarihi!?
Bugün itibarıyla devletin (KSGM dahil) tüm resmi web sayfalarında Türkiye’de kadınlarla ilgili kronolojiye baktığımızda çıplak gerçekle yüzleşiyoruz: Kronoloji 2002 yılında bitiyor! Son bilgi şöyle:
“30 Temmuz 2002: CEDAW Ek İhtiyari Protokolünün onaylanması”
11 yıllık AKP iktidarı döneminde olan bitenler neden yok devlet kronolojilerinde?
Yoksa nasıl yazılacağı, ne yönde yorumlanacağı bilinmediğinden mi?
Ya da şimdilik;
“Marjinal feministler (yurt içi fitneciler, yurt dışı mihraklar, bilumum faiz lobileri desteğiyle) hükümette kadın bakanlığı kurdurtmuştu, işi ilerletip her bakanlıkta kadın daireleri açtırıyorlardı; hatta mecliste bile bir kadın komisyonu kurdurdular; artık o kadar ileri gittiler ki, her bütçe döneminde ‘hani bunların bütçeleri’ diyerek para istiyorlardı; hepsini kapattık!”
diye yazamadıklarından mı?
Yoksa devletin kadın kronolojisinin 2002’de niye dondurulduğu sorusu da mı, asparagas?