24 Ocak 2014

Törenle tecavüz!

Şöyle bir ortam düşünelim: Bir çocuğa tecavüz edilecek ve bir dolu insan (annesi, babası, kardeşleri, kız arkadaşları, akrabaları, komşuları toplanmış, hepbirlikte “düğün” adlı bir toplu “tecavüz ayini” yapıyor.

Ana akım medya, günlerdir, 12 yaşında evlendirilen, 13 yaşında anne olan ve 14’ünde ikinci çocuğunu erken doğumla kaybettikten sonra 13 Ocak 2014 tarihinde ölü bulunan Kader Erten’in dramını işleyip duruyor!

Kader, Siirt-Pervari Düğümcüler Köyü'nde tüfekle vurulmuş halde bulundu ve doğal olarak; hepimizin aklına öncelikle cinayet mi, intihar mı olduğu sorusunu taktı. Ama medya, nedense bu cinayet ihtimali üzerinde pek durmadan “çocuk gelin (!)” haberleri yapıyor.

Görüldüğü kadarıyla medya, dantelli gelinlikler giydirilmiş, kırmızı “bekaret kemeri” ile sarılmış ve yüzü bu bekareti bozacak erkek tarafından açılmak üzere “duvaklanmış” kız çocukları ile görsellediği bu “çocuk gelin” konusunu pek sevdi. “Aile” adına ölen ya da öldürülen kız çocuklarının yüzünün (sözümona etik nedenlerlerle) “duvak ile blurlanması” ne kadar da yaratıcı bir buluş! Kader ve zorla evlendirilen çocuklar konulu bu “sosyal sorumlu” haberlerin hemen yanında bitivermiş olan pornografik sözellik ve görsellik dolu haberlere ise artık “ironik” diyebilmek bile mümkün değil. Kar ve reyting uğruna sahtekarlığın şahikaları olarak medya tarihindeki yerlerini işaretle yetinelim.

Öte yandan, artık “sıradan” bir haber haline gelmiş olan kadın cinayetleri konusundan daha ilginç ve daha önemli konu olarak gördüğünden olsa gerek; medya Kader’in ölümündeki “cinayet” ihtimalini pek gündemde tutmuyor. Muhtemeldir ki, ilgili Savcılığın açtığı soruşturma da bir şekilde kapanacak. Ülkenin bu yoğun gündeminde, “çocuk gelin” konusu da kısa bir süre içinde demode olup raytingi düşecek ve Kader de unutulup gidecek…

Kadınların ve kız çocuklarının yaşam hakkına dair bu kayıtsızlığa rağmen; Türkiye’nin ve dünyanın en önemli sorunlarından biri olan “çocuk evlilikleri”nin geç de olsa gündeme gelmiş olması olumlu elbette ki…

Umalım ki, Kader’e ve “çocuk evlikleri”ne yönelik bu medya ilgisi, 17 Aralık’ta başlayan Hükümet bağlantılı “yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları”nın yön değiştirmesi için yapılan binbir türlü “hükümet operasyonları”ndan biri ya da bu yoğun ülke gündeminden bunalanların geçici bir ilgisi değildir.

Çocuktan “gelin” ya da “damat” olur mu?

Şöyle bir ortam düşünelim:  Bir çocuğa tecavüz edilecek ve bir dolu insan (annesi, babası, kardeşleri, kız arkadaşları, akrabaları, komşuları toplanmış, hepbirlikte “düğün” adlı bir toplu “tecavüz ayini” yapıyor. Hepbirlikte “ilk tecavüzü” kutluyorlar… İlk tecavüz başarılı olsun diye herkes dualar ediyor. Çünkü ilk tecavüz başarılı geçerse, herkes kendini bu konudaki tüm toplumsal (!) sorumluluklarını yerine getirmiş hissedecek.

Çocuğun bu ilk tecavüze de, sonrakilere de hiçbir itiraz hakkı yok. “Müebbet tecavüz”e mahkum edilmiş bir kere… Çünkü çevresindeki tüm “cemaat”, itirazın bedelinin “ölüm” olduğunu her daim hatırlatmakta..!

Ve artık o çocuğa ömrü boyunca tecavüz edilecek… Bu kız çocuğunun çıktığı yol, aslında manen de bir ölüm yolculuğu… Bazıları buna ”evlilik” ya da “aile” diyor!

Aile ve toplum, kız ya da erkek çocuklarını, daha çocukken “gelin” ya da “damat” olarak kodlama ve kendi canları istediği anda “evlendirme”, berdel adı altında takas etme ya da başlık parası karşılığı satma hakkına sahip midir?

Bir çocuğun çocukluğunu elinden çalıp onu bir gelin ve damat haline getirmenin, Rakel Dink’in ifadesiyle; bir çocuktan “katil” üretmekten farkı var mı?

Neden asla yanyana gelemeyecek “çocuk” ve “gelin” kavramları birlikte kullanılıyor?

Çünkü hala “çocuk gelin” üretiminde bir sakınca görülmüyor! Evlilik ve aile o kadar “kutsal” kavramlar ki, çocuklar bile kullanılsın diye “küçük gelin” sempatisi yaratılıyor. Aslında tam tersi de aynı anda geçerli: Erkeklerin malvarlığına dahil ve erkekler arasında el değiştiren bir “mülk” olarak görülen kız çocuklarının bu satışında “aile” kavramı kullanılıyor! Birbiriyle iç içe geçerek, birbirlerini meşrulaştıran konular…

Bu feci onaylama zihniyetine itiraz edip “çocuksa gelin/damat olmaz” haklı itirazını yapanların bir bölümünün sürüklendiği nokta ise “Pedofili/Sübyancılık”…

Ama her çocuk evliliği, her çocuk cinsel istismarı pedofili değil ki…

“Çocuk gelin” kavramlaştırması konuyu ne kadar olağan, masum hoşgörülebilir bir hale getirmeye hizmet ediyorsa; “pedofili/sübyancılık” damgası da o kadar istisnai, özel ve de “tıbbi” bir sorun haline getirmeye hizmet ediyor. Çünkü tüm çocuk evliliklerine “pedofilik” adamların hastalığı dediğimiz anda, sosyal bir sorunu anında bireyselleştirmiş oluyoruz.

Meseleyi bu kadar “bireysel, tıbbi ve hatta patolojik” bir sorun olarak koyduğumuz zaman da, çözüm “hadım edelim, linç edelim, idam edelim” yelpazesi içinde, çözümsüzlükten çözümsüzlük beğenmek oluyor.

Bu durumda, kimi feminist kadınlar da dahil olmak üzere herkes; ne kadar iyiniyetle olursa olsun, son tahlilde sorun yaratan “bireye” yöneliyor ve çözümü bu “hasta” bireyin hadım/linç/idam edilmesinde görüyor.

Oysa asıl sorun toplumsal yapıda ve bu yapının kurgulanışında!

Geçen yıl kaybettiğimiz Fransız Avukat Jacques Verges’in sözüyle: “Her suç topluma sorulmuş bir sorudur aslında”.

10-11 yaşındaki bir kız çocuğunu “evlendirebilen” bir toplum kendinden kaçamaz.

Bu evrensel hukuk anlamında “çocukların cinsel istismarı”, “çocuğa tecavüz”dür. Kimse bunu “çocuk gelin” nitelemesi ile hafifletmemeli; kimse de “pedofili” diyerek marjinalleştirmemelidir.

Türkiye toplumunun kendi aynasına bakıp, kendi gerçek yüzünü görmesi gerek. “Çocuk gelin” ya da “pedofili” gibi birbirine zıt gibi görünen ama son tahlilde birbirini destekleyen/yeniden üreten adlar vererek kimse ruhunu kurtaramaz.

Çocuk cinsel istismarı artık bir devlet politikası!

Aslında Türkiye toplumunun önemli bir kesimi, kadın hareketinin çabaları sayesinde bu sorunu gördü ve buna karşı tavır almaya başladı. Türkiye medyasının bir bölümü de…

Ama ne yazık ki, devlet denen mekanizmayı yönetme hakkını her türlü hukuk kuralını hiçe sayarak bu hükümet döneminde bu sorunla mücadele etmek artık neredeyse imkansız.

Çünkü artık bu devlet, “çocuklara çocuk doğurtmak” için çırpınıyor.

Kız çocuklarının yaklaşık 17 yıla kadar “kesintisiz/zorunlu” eğitimini öngören yasayı, neden kız çocukları için 12 yaşında eğitim sisteminden kaçırılabilmesi için (4+4+4 yasasıyla) ortadan kaldırdı ki? Lise öğrencilerinin evlenmesine neden serbestlik getirdi ki?

Kız çocukları okumasın, bir an önce evlensin ve çok çocuk doğursun diye…

Üniversite öğrencilerine burs teşviklerini niye getirdi? Gençlerin evlenmesini teşvik için 10.000 TL kredi desteğini neden sunacak?

Genç kadın ve erkekler, ama özellikle de kadınlar okumasın, bir an önce evlensin ve çok çocuk doğursun diye…

İktidardan farklı düşünen, farklı yaşamak isteyen herkesin yaşam biçimine müdahalenin bir başka uygulaması da, bu erken evlilik teşvikleri değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları

2013’ün Türkiye’ye Mirası

2013 tam bitmek üzereyken, son anda kucağımıza “nurtopu” gibi bir soruşturma ve tartışma bırakıldı: 17 Aralık’ta açıklanan iktidar bağlantılı yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları!

Kadının adı, devletten de siliniyor mu?

İşte biz bu haberden, KEFEK’in kapatılıp; yerine “Aile ve Sosyal Politikalar Komisyonu”nun kurulacağını da öğreniyoruz. Doğal olarak (!) haberde, son kararın Başbakan’da olduğunun vurgulanması da ihmal edilmemiş!

Şiddet rakamları gerçekleri yansıtmıyor

Türkiye’de kadınların yaşadığı sorunlar öylesine ağır ve çözüm için mücadele eden kadın hareketi öylesine örgütlü ki, artık 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için tek bir günlük eylemlilikler yetmiyor, tüm Mart ayı kadın etkinlikleriyle geçiyor.