17 Mayıs 2024

İKSV Müzik Festivali Direktörü Efruz Çakırkaya ile köklerimizi hatırlatan festival üstüne: Yeni yüzyıla başlarken hatırlamamız gereken şey bu toprakların zenginliği

"Yeni bir yüzyıla başlıyoruz. Ve bu yeni yüzyıla başlarken aslında hatırlamamız gereken şey bu toprakların bu zenginliği" diyen İKSV Müzik Festivali Direktörü Efruz Çakırkaya ile bu topraklardaki kardeşçe yaşama kültürünü müzik aracılığı ile anlamamızı, hatırlamamızı amaçlayan, Borusan ana sponsorluğunda gerçekleşecek 52. İstanbul Müzik Festivali'ni konuştuk. Festival 21 Mayıs'ta başlıyor

Efruz Çakırkaya

İstanbul Müzik Festivali, bu yıl yine büyülü anlar yaşatmak için hazır. Bu senenin teması "Kökler" çoğumuz için çok anlamlı. Çünkü kökleri Mezapotamya'ya uzanan insanoğlunun kökleri en karışık, en acılı, en zorlu toplumlarından biriyiz. Böyle kişisel bir yerden doğmuş Kökler teması da. İKSV Müzik Festivali Direktörü Efruz Çakırkaya'ın yıllar önce Londra'da tanıştığı muhteşem Yunan müzisyen Dimitris Skyllar ile sohbetlerine uzanıyor Kökler'in kökleri. Çünkü Efruz'un ailesi mübdelede Selanik'ten Türkiye'ye göç etmek zorunda kalırken Dimitris'in ailesi ise Türkiye'den Yunanistan'a göç etmek zorunda kalmış. Onların yolu müzikle kesişirken, mübadele hâlâ çok az anlatılan, az esere konu olan bir yolculuk olarak duruyor tarihimizde. Belki mübadelenin ikinci nesil çocukları sayesinde yani Efruz ve Dimitris gibi isimlerle artık bu tarihi de onurlandırıp acılarımızı sarabileceğiz.

Mübadeleden yola çıkan Kökler temalı festival, bu sene de her yıl gibi heyecan verici bir programa sahip. Hatta bu sene "birazcık daha" heyecanlı bile diyebiliriz. Festivalin her detayına dikkat eden ekip, programlamayı yaparken aslında "köklerimizden" gelen nakış işleme genleri ile dantel gibi bir iş çıkarmışlar ortaya. Ama sadece konuklar ve konserler değil mesele. Festival, çevre dostu uygulamalara önem veriyor. Enerji tasarruflu aydınlatmalar kullanılıyor, basılı malzeme kullanımını azaltılıyor ve sanatçılara çiçek buketi vermek yerine ağaç dikimi gibi çevre dostu faaliyetler gerçekleştiriliyor. Doğrusu sonuca bakınca, hem İKSV ekibine hem de festivalin gerçekleşmesini sağlayan tüm sponsorlara teşekkür etmekten daha fazla bir kelime sarf etmek mümkün değil.

- Bu sene 3 özel beste siparişiniz var. Bunlardan bahsedelim mi biraz?

Öncelikli olarak tabii ki festival temasına gönderme yapan bir bestemiz var. Aslında temanın da çıkış noktası diyebiliriz bu beste için.

- Festivalin bu yılki teması olan Kökler'in çıkış noktası mı?

Evet. Hikâyesi şöyle: Rum besteci Dimitris Skyllas ile İngiltere'de, Londra'da tanışmıştık. Royal College of Music'te okuduktan sonra kariyerini de orada geliştirmiş. Ben de 2018 yılında, British Council'in seçtiği, gelecek vaat eden 5 genç kadın liderden biri olarak bir ay kadar Londra'daydım. Barbican Center'ın artistik direktörü ile çalışıyordum ve Barbican'daki bir konserde Dimitris ile tanıştık. Ben genelde çok renkli giyiniyorum, uzaktan görmüş, "Çok renkli bir kadın, kesin enteresan biridir" diyerek yanıma gelmiş. Sohbet ederken konu klasik olarak "Nerelisin"e geldi. Ben Türkiye o Yunanistan deyince muhabbet koyulaştı. Benim aile geçmişimde mübadele var, hem anne hem babam Selanikli. Onun da yanılmıyorsam baba tarafı İstanbul'da yaşıyormuş. Dedeleri mübadele ile Atina'ya taşınmış. Mübadele döneminde bütün topraklarını, eşyalarını, mallarını mülklerini, yuvalarını bırakıp bir gemiye bindiriliyorlar. O sırada anneanne, babaanne, dedeler 8-9 yaşlarındalar. Hatta anneannemin işte süt dişleri çıkıyormuş. Vefat etmeden bu hikaâyeyi anlattı. Bir video çektim o zaman. Dişi kendi eliyle sallayarak çıkarmış. Denize atmış... Kocaman bir çiftlikleri varmış. Ağaçlar, üzüm bağları... Her şeylerini bırakıyorlar. İki tane bavula sığıyorlar. Bütün eşyaları, her şeyleri kalıyor. Birkaç parça kıyafet, bir yastık, bir yorgan, altınlarını, paralarını o yastık kılıflarının içerisine dikiyorlar yolda çalınmasın diye. Bir vapura bindiriliyorlar ve bilinmeyen bir yere gönderiliyorlar.

- İzmir'e gelmiyor mu vapur?

Önce İzmir'e gelecekmiş aslında vapur. Yani kader sürekli bir oyun oynuyor.. Fakat gemide bir salgın hastalık var. Ve Türkiye savaştan yeni çıkmış. Zaten zorluklar içerisinde Türkiye Cumhuriyeti, gelenleri İzmir'de karaya çıkarmıyor ve karantinaya alıyor. Yolda hasta olanlar, kırılanlar kırılsın, ölenler ölsün, sağları çıkaralım diye Karadeniz'e sürüyorlar vapuru. Babamın ailesini Samsun'a, anneminkileri Giresun'a yerleştiriyorlar. Hiç bilmedikleri bir iklim. Bilmedikleri topraklar. İşte orada bıraktıkları malların karşılığı olarak fındık bahçeleri veriyorlar. Fakat hani böyle sürekli yağmur yağar, yamaçta bir toprak, ne yapacaklarını bilmiyorlar. İşte annemle babam orada doğmuşlar. Türk ve Müslüman olarak. Buna rağmen mahalledeki çocuklar anne ve babamla oynamıyormuş. "Siz Rum'sunuz, siz Gavur'sunuz" diye. Dolayısıyla büyüdükleri zaman da başkalarıyla kız alıp verme yok. Bütün mübadiller çocuklarını birbirleriyle evlendiriyorlar. Babam üniversite okumaya Ankara'ya gidiyor. Annem yeni öğretmen okulundan mezun olmuş. Aileleri uygun görüyor, yaşlar yakın. İkisi de okumuş. Annem gelin geliyor Ankara'ya. Ablam ve ben Ankara'da doğuyoruz. Barbican'daki karşılaşmada ben bunu anlattım, Dimitris kendi hikâyesini. Hikâyeler paylaşıldı. Böyle ağlaşarak sarılarak ayrıldık birbirimizden Dimitris ile ve bu işin yüzüncü yılında acaba bir şey yapar mıyız diye hayal kurduk. Bundan 6 sene önce.

- Bu hayal "Kökler" temasına nasıl evrildi?

Hap kafamda dönen bir şeydi kökler konusu… Ben nereye aitim? Dedelerim Yunanistan'da doğmuş, Karadeniz'de öldüler. Babam orada doğdu Ankara'da vefat etti. Ben Ankara'da doğdum İstanbul'da yaşıyorum. Başıma ne gelecek? Ben nereye aitim? Benim köklerim nerede? Ve bu düşüncelerle hemhal olurken bu senenin teması da buradan çıkıverdi.

- Aslında nasıl zengin köklerimiz, hikâyelerimiz var ama ne kadar çok acıyla dolu…

Şimdi düşünüyorum da, Dimitris burada kalmış olsa, onun aynası benim. Biz orada kalmış olsak hayatımız ne olurdu acaba? Ama böyle bir "sliding doors", onlar oraya gitmiş, biz buraya gelmişiz, bambaşka bir şeyler yaşanmış. En nihayetinde bir sınır da çizilmiş olsa, bu topraklarda yaşayan bütün o etnik kimlikler, köklerinden birbirine müthiş bağlı. Geçtiğimiz yıl Cumhuriyet'in yüzüncü yılı kutlandı. Yeni bir yüzyıla başlıyoruz. Ve bu yeni yüzyıla başlarken aslında hatırlamamız gereken şey bu toprakların bu zenginliği, dünyanın başka hiçbir ülkesi bunlara sahip değil ve bu müthiş bir zenginlik. Bir sürü etnik kimlik var. Hepsinin dili, dini, gelenekleri, mutfağı, müziği, sanatı, el sanatı, her şeyi böyle zengin bir bahçe burası aslında. Ve şimdi yeni yüzyıla başlamak için köklerimize inelim. Biz kimiz? Bu köklerden neler çıkıyor? Ve burası nasıl bir ülke? Şunu bir hatırlayalım ve bu topraklardaki kardeşçe yaşama kültürünü anlayalım. Birbirimize iyice kenetlenelim ki gücümüzü oradan alalım gibi bir mesaj vermek istedik bu kökler temasıyla. Bunu da müzikle yapalım dedik. Çünkü insanların kalbine giden en kolay yol müzikten, sanattan geçiyor, özellikle müzikten geçiyor.

- Dimitris'e sipariş verdiğiniz beste de buradan yola çıkıyor o zaman, değil mi?

Dimitris, koro, akordeon, trombon ve vurmalı çalgılar için bir eser yazıyor. Dimitris'in müziği, daha dini motiflere sahip. Onun eserini konserde ilk yarıda dinleyeceğiz ve Arvo Pärt'in koral eserleriyle birleştireceğiz. İlk yarıda böyle bir paketimiz var. Bir Türk ve bir Rum besteciye eser siparişi verdik. İkinci yarıda Onur Türkmen, Nermin Kaygısız Ensemble için bir eser yazıyor. Bu ensemble'da viyolonsel, ney, kemança ve vokal var. Rumeli türküleri, Balkan türküleri ve Selanik türkülerinden temalar kullanarak yeni bir eser yazıyor. Bu konser de Beşiktaş'taki Deniz Müzesi'nde olacak. Mübadelenin deniz yolu ile yapılması nedeni ile mekan olarak burayı seçtik. Deniz Müzesi'nde tarih içinde bu iki eserin dünya prömiyerini dinleyeceğiz.

- Bir de Kapalıçarşı'da dinleyeceğimiz eser var sanırım…

Evet, Deniz Müzesi'ndeki bu iki eser siparişinin olduğu konserin yanı sıra Kapalıçarşı'da da "Köklere Seyir" diye bir projemiz var. Bu da aslında tamamen festival temasına özel oluşturulmuş bir proje. Şirin Pancaroğlu ve müzikolog Hüseyin Kıyak bizim ricamızla bu projeyi oluşturdular. Bu proje, İstanbul'da ve Türkiye'de yaşamış farklı etnik topluluklara ait müzikleri dinleyeceğimiz dört bölümden oluşan bir konser sunacak. Bu konseri Kapalıçarşı'nın kapalı olduğu bir pazar günü Kalpakçılar Caddesi'nde yapacağız. Konserden önce de bir söyleşi olacak, burada müzikologlar Şirin Pancaroğlu ve Hüseyin Kıyak yer alacak.

Şirin Pancaroğlu

- Mekan olarak Kapalıçarşı'yı seçmenizin özel bir nedeni var mı?

İstanbul Müzik Festivali'nin alamet-i farikası, projelerle mekanın örtüşmesi, konuşması gerekiyor. Kapalıçarşı, İstanbul'un en kıymetli mücevherlerinden biri ve yüzyıllardır orada alışveriş yapan insanların çok renkliliği, bir arada olma kültürü var. Dolayısıyla bu örtüşme açısından bu işi Kapalıçarşı'da yapmayı seçtik.

- Bu sene festivalde başka hangi etkinlikler olacak?

Cumhuriyet'in 100. yılının ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla pek çok ülkeyle resmi ilişkilerin başlamasının da 100. yılı. Bu bağlamda bazı ülkelerle dostluk ve kültür yılı kutlanacak. Özellikle Macaristan bu ülkelerden biri ve festival programında yoğun bir Macar fokusu var.

- Macaristan'dan hangi topluluklar ve sanatçılar gelecek?

Dünyanın en önemli 10 orkestrası arasında gösterilen Budapeşte Festival Orkestrası, müzik direktörü Ivan Fischer ile birlikte sahnede olacak. Ayrıca İsviçreli İtalyan piyanist Francesco Piemontesi de orkestra ile sahne alacak. Bir diğer Macar topluluk, Franz Liszt Oda Orkestrası da festivalde yer alacak. Bu konserde Gülşin Onay ve Işıl Bengi de sahne alacak. Macar Çigan müziğinin ünlü isimlerinden Roby Lakatos Ensemble, Hakan Güngör ile birlikte sahne alacak. Ayrıca Macar Ulusal Korosu ve Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Mozart'ın Requiem'ini seslendirecek. Bu konserin solistleri arasında İlker Arcayürek, Güney Koreli Yongmin Park, Giuliana Gianfaldoni ve Cecilia Molinari yer alacak.

Budapeşte Festival Orkestrası

- Gençler için özel bir proje var mı?

Evet, gençleri klasik müzikle buluşturmak amacıyla başlattığımız "Disco Klasik" serisi bu yıl da devam ediyor. Musica Sequenza, Babylon'da elektronik altyapı üzerine barok müzik çalacak. Ayrıca Lauter Company Berlin ve Kırımlı saksafon sanatçısı Asya Fateyeva ile yeni bir proje çıkarıyorlar. Bu projenin dünya prömiyeri İstanbul'da olacak.

- Festivalin kapanış konseri hakkında bilgi verebilir misiniz?

Festivalin kapanış konseri, Teşvikiye'de olacak. Bu konserde Abba şarkıları ile Fransız besteci Rameau'nun eserleri bir araya getirilecek. Bu füzyon konserle festival sona erecek.

- Sondan başa dönüyorum, açılış konserinde kimler sahne alacak?

Açılış konserinde İlyun Bürkev sahne alacak. İlyun, 15 yaşında bir piyanist ve Gülsin Onay'ın öğrencisi. Salzburg'da eğitimine devam ediyor ve geçtiğimiz yaz Avrupa'da müthiş bir turne yaptı. Yakın zamanda birkaç ödül daha kazandı. Açılış programında onu izlemek için çok heyecanlıyım.

- Başka hangi özel projeler var?

Bu yıl Hollanda ile de bir kültür yılı kutlanıyor. Hollanda'dan genç müzik topluluklarını Haftasonu Klasikleri serisinde izleyicilerle buluşturacağız. The Preda Brothers 2 Haziran'da Yıldız Parkı'nda sahne alacak. MAZE Voices ise 25 Mayıs'ta Fenerbahçe Parkı'nda konser verecek. Bu ücretsiz konserlerde Hollandalı müzisyenleri davet ettik. Katja Buniatisvili festivalde "Labyrinth" projesiyle yer alacak. Solo piyano için yazılmış bu projede Chopin, Bach, Schubert ve Liszt'in eserlerini seslendirecek. Budapeşte Festival Orkestrası'nın solisti Maria João Pires olacak. Kendisi çağımızın en efsane isimlerinden biri. En son İstanbul'da bir oda müziği konseriyle dinlemiştik. Şimdi orkestra ile geri gelecek. Benjamin Appl ve Martynas Levickis, akordeon ve lirik bariton duosu, "Viyana, Paris, Berlin, New York" başlıklı projeleriyle San Antoine Kilisesi'nde konser verecekler. Yıldızlarla Oda Müziği, Süreyya Operası'nda yer alacak. Bu sene Fore'nin ölümünün 100. yılı anısına bir program düzenledik.

- Müzik Rotası projesi hakkında da bilgi verebilir misiniz? En sevdiğim bölümlerden biri.

Müzik Rotası bu sene Yeniköy'de gerçekleşecek. Aya Yorgi Rum Ortodoks Kilisesi, Panayia Rum Ortodoks Kilisesi ve Avusturya Kültür Ofisi'nde Türkiye ve Polonya'dan genç müzisyenler sahne alacak. Özellikle Türk kontrtenor Kaan Buldular ve Hande Can Gökçe bu projede yer alacak.

- Caza da göz kırpıyor festival…

Evet, Jean-Guihen Queyras'ın "Invisible Stream" adlı projesi de festivalde yer alacak. Fransız Sarayı'nın bahçesinde gerçekleşecek bu konserde, Raphaël Imbert'in eserleri, klasik müzik bestecilerinin eserleri ve doğaçlama caz bir arada olacak.

- İstanbul Modern Sanat Müzesi'nde hangi etkinlik gerçekleşecek?

İstanbul Modern Sanat Müzesi'nde Can Çakmur ve Çelgis Aleksandr Kastrovalbi'nin Beethoven eserlerini seslendirecekleri bir konser gerçekleşecek. Can Çakmur, müthiş bir piyanist olarak tanınıyor. Küçük yaşlardan itibaren olağanüstü yeteneğiyle dikkat çekiyor ve kendine özgü bir kişiliğe sahip. Konser, İstanbul Modern Sanat Müzesi'nin ikinci katındaki galerinin önündeki koridorda gerçekleşecek. Galerinin her iki tarafında da büyük camlar bulunuyor ve eğer hava müsaitse deniz ve Boğaz manzarası izleyicilere sunulacak.

- "Yarının Kadın Yıldızları" projesi var bir de…

Bu proje, Sparling Philharmonic'e kabul edilen ilk Türk kadın keman sanatçısı Hande Küden'in genç kadın müzisyenlerle birlikte sahnede olmasını sağlıyor. Genç kadın müzisyenlere destek vererek onların yeteneklerini sergilemelerine olanak tanıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Oyun devam ediyor: 'Squid Game'in başrol oyuncuları Lee Jung-jae ve Wi Ha-jun, ikinci sezonda izleyicileri nelerin beklediğini anlattı

Netflix’in en popüler dizilerinden olan Squid Game, 26 Aralık’ta ikinci sezonu ile karşımızda olacak. Dizinin iki başrol oyuncusu Lee Jung-jae (Gi Hun yani Oyuncu 456) ve polis rolündeki Wi Ha-joon ile dizinin yeni sezon basın lansmanında online olarak bir araya geldik ve sorduk: Şimdi neler bekliyor bizi?

Melsa Ararat: Türkiye için umutlu, dünya için umutsuzum

"Kadın bakışının girdiği şirketlerde kârlılık oranı artıyor. Ama genel olarak şirketlerin özellikle çevresel sorumlulukları, sosyal sorumlulukları, yasal haklarına saygı, işten çıkartmaların azalması, yeniden yapılanmaların azalması, risklerin daha iyi yönetilmesi açısından baktığımızda bütün sektörlerde kadınların aynı olumlu etkiyi yarattığını ortalamada görüyoruz"

Bilge Kağan Etil: Beste yaparken içsel olarak duygu bütünlüğünü hissetmem gerekiyor

Red Bull 60 Seconds Solo'da yaylı tambur tercih eden Bilge Kağan Etil, bunun nedenini "Kendime yaylı tanbur almıştım kısa süre önce. Enstrüman bir nevi seçilmiş oldu" ifadeleriyle anlattı

"
"