05 Ocak 2020

"Dünya'ya sevgi mektupları"

Yarı İranlı yarı Fransız sanatçı Cocovan’ın masalsı işi "Dünya Mektupları" fantastik görünse de aslında hepimizin ihtiyacı olan bir platform. Toplanan mektuplar sonunda bir nano-uydu ile uzaya yollanacak. Siz de kendi mektubunuzu istediğiniz dilde yazıp yollayabilirsiniz!

Babası İranlı, annesi Fransız bir genç sanatçı Cocovan. İşi gücü, insanları gündelik hayatlarında durdurup düşünmeye, gülümsemeye, hayal kurmaya, anlık da olsa mutlu olmaya teşvik etmek. Yani nadir bulunan insanlardan! 

Dünyanın farklı şehirlerinde sokaklarda 'masalsı masalar' kuruyor ve insanları dünyaya mektup yazmaya davet ediyor. Dünyaya sevgi mektupları… Tüm dünya ülkelerinden en az 1 mektup olduğu zaman tüm mektuplar dijitalleştirilecek ve bir nano uyduya yüklenecek, Dünya'nın eksenine gönderilecek. Daha önce pop şarkıcısı olan Cocovan’ın dünyanın farklı şehirlerinde yaptığı ilk enstalasyon çalışması değil bu ama en çok ses getiren olacağı kesin. 

Nereden geliyor olursak olalım ortak paydalarımızı bulmanın, hayatın iyi yönlerini görmenin ve tabii ki sanatın hem kişisel hem evrensel barış için en önemli araçlar olduğunu düşünen bu genç sanatçıyla Skype üzerinden sohbet ettik. 

Siz de bu projeye dahil olmak ve mektubunuzu diğerleriyle birlikte dünya ekseninde gezerken izlemek isterseniz buraya tıklayarak mektubunuzu yollayabilir hatta projenin devamı için bağışta bulunabilirsiniz. (Mektup için detaylı bilgi sohbetin sonunda.)

Nasıl başladın bu projeye?

3 sene önce oldukça zor bir dönemden geçiyordum. İyileşebilmek için güzel şeylere odaklanmak istedim. Dünyaya bir sevgi mektubu yazmaya karar verdim. Benim kendi mektubum, dünyaya kendi hislerimi anlatan mektup. Bunu da halka açık bir yerde bir enstalasyon şeklinde yapmak istedim. Zaten halka açık yerlerde performanslar gerçekleştiriyordum yani bu konuda deneyimliydim. Berlin’deydim o dönemde. Bir masa ve sandalyeyi sokağa yerleştiririm, en fazla 1-2 saat sürer yazmam diye düşündüm. Ama o zamandan beri aynı şeyi farklı yerlerde yapmaya devam ediyorum çünkü en başta hesaba katmadığım şey sokakta yanımdan geçen insanlardı. Onlar da bunun bir parçası olmak istediler. Birisi bana yaklaştı ve "Dünyaya mektup yazıyormuşsunuz, ben de yazmak istiyorum" dedi. Sonra başka biri sonra başka biri geldi. Berlin zaten metropolit bir şehir, her yerden insan var. Çinli, İrlandalı, Alman… Suriyeli bir aile geldi ve "Biz de yazmak istiyoruz çünkü hem dünyaya hem de Almanya’ya bize yeni bir yaşam sundukları, kapı açtıkları için teşekkür etmek istiyoruz" dediler. Çok zor zamanlar geçirerek oraya gelmiş mülteci bir aileydi ama hâlâ daha güzel olanı görmeyi, şükretmeyi ve sevmeyi biliyorlardı. Hayatın, dünyanın berbat bir yer olduğunu da düşünebilirlerdi, karamsar ve haliyle mutsuz olabilirlerdi… Her şey bakış açısına bağlı. Bu sayede ben de yaptığım şeyin aslında önemli olduğunu fark ettim. Bunu tekrar yapmayı ve neler olacağını görmeyi düşündüm. Belli ki insanların buna ihtiyacı varmış. Yazarken ağlayanlar, gülenler, daha önce düşünmedikleri şeylerin bilincine varanlar oldu. Hayretle izledim. Çok araştırdım ve daha önce böyle bir iş yapılmadığını görünce devam etmeye karar verdim. Dünya insanlarından dünyaya kolektif bir mektup! Kaç yıl gerekirse dünyadaki her ülkeden en az bir insandan mektup almadan bu proje bitmeyecek. Yani aslında kazara başladı her şey… 

Sanatçı Cocovan (Fotoğraf: Romain Boutin)

Kaç ülkeden mektup var şu anda?

132 ülke oldu şimdi. Bunu özellikle belirtmem gerekli; ben 132 ülkeyi gezmedim. Ama 132 farklı ülkeden insanlar bu proje için mektup yazdı. 

Herkes kendi dilinde mi yazıyor?

Hayır, isteyen İngilizce, isteyen anadilinde yazıyor. Ben anadilinde yazmalarını tercih ediyorum. 

Peki hiç yok olma tehlikesi altında dillerden yazanlar oldu mu? 

Kanada Montreal’deyken Quebecli bir kadın geldi. Kanada’daki Inuktitut kabilesindenmiş. Çok az sayıda kendi dillerini bilen insan kalmış. O kendi kabilesinin dilinde yazdı. Yani 132 ülkeden insan var ama çok daha fazla sayıda dil var. Roma’da da bir kadın Napoli dialekti ile yazmıştı. Çok heyecan verici böyle farklı dialektleri bulmak. 

Türkçe var muhakkak mektuplar arasında…

Tabii, ilk mektup yazanlardan biri Türk bir adamdı. Zazaca ve Kürtçe eklenmesini de bekliyorum. 

Hükümetlere karşı kötü sözler var ama insanlığa karşı yok

Her mektubu okuyor musun? Yani dilleri anlamasan da…

Evet okumaya çalışıyorum. Google Translate’i kullanıyorum bilmediğim diller için. Okumak zorundayım çünkü manuel olarak kaç mektup olduğunu sayıyorum ve her birinin fotoğrafını çekiyorum, dijital olarak arşivliyorum. Bazen sadece bir cümleyi anlayabiliyorum ama o da yetiyor. 

Hiç ters ya da hoşuna gitmeyen bir şeyle karşılaştın mı? Sansürleme ihtiyacı duydun mu? 

Aslında en başta epey korkunç şeylerle karşılaşacağımı sanıyordum ama hiç öyle olmadı. Yani eninde sonunda arada penis gibi şeyler çizen ergen çocuklar oluyor… Ya da bazen politik olarak sert şeyler söyleyenler oluyor. Trump adına mektuplarda rastlayabiliyorsunuz. Politikacılar için kötü kelimeler kullananlar oluyor. Ama insanlığa ve dünyaya karşı kötü şeyler yazan olmadı hiç. Hükümetlere karşı evet ama insanlığa karşı hayır. Eğer nefret mektubu yazılsa ne yapardım bilmiyorum… 

Hiç mektup yazan politikacı oldu mu? 

Hayır, olmadı ve olmasını da istemiyorum. 

Proje Berlin’de (Fotoğraf: Romain Boutin)

Mektuplar projenin sonunda uzaya nasıl gidecek?

Fiziksel olarak değil; dijital olarak gidecekler, bir USB gibi düşün. Nano uydular var, bildiğimiz uyduların çok küçük hali. Data uyduları bunlar. Uzaya gitmeyecek aslında; dünyanın ekseninde dönecek. Günde 12 defa gibi bir dönme sayısı var. Hatta bir aplikasyonla uydunun o anda nerede olduğunu görebilecek hatta bulunduğu yerden gönderilen mektuplar okunabilecek. 

The World Letter Paris’te 

Peki bu çok maliyetli bir iş mi?

Hayır, benim durumumda değil. Aslında parası olan herkes gönderebiliyor bu uyduları ama benim durumumda biraz bağış gibi olacak. Hali hazırda gönderilecek bir uyduya sadece az miktarda daha data eklenecek. Para ödemem gerekirse başka bir yol bulurum bu projenin sonuçlanması için. Tabii tüm bunlar için oldukça zaman gerekli. 

O halde yaptığın bağış kampanyası uydu için değildi… 

Hayır değildi, o projeyi devam ettirebilmek, başka ülkelerde de masamı kurabilmek içindi. 

Türk polisler de imzaladı

Türkiye’de de açmayı düşünüyor musun? 

Daha önce 2 defa Türkiye’ye geldim ama ilkinde çocuktum. İkincisinde New York’tan Paris’e uçarken İstanbul aktarmalı gidiyordum. Havaalanında 2-3 ayrı güvenlik kontrolünden geçtim. Bilgisayarlara bakıyorlar falan, çok ürkütücü. Ben de mektupları, büyük bir rulo şeklinde elimde taşıyordum. Polis ne olduğunu sordu; kontrol etmek istediler. Daha önce böyle bir şey görmediklerini ve incelemeleri gerektiğini söylediler. Ben de açtım ve "Bakın bu dünyaya sevgi mektupları, sadece kağıttan oluşuyor" dedim. O anda güvenlikte olan polisler dahil herkes "Biz de imzalamak istiyoruz" diye bağırmaya başladılar. Çok güzeldi. İstanbul’da kalmadım o sefer ama tekrar gelmeyi çok istiyorum! 

Özellikle gitmek istediğin ülkeler var mı?

İran’a gitmek istiyorum ama çok zor görünüyor çünkü çifte vatandaşlığım var, İran ve Fransa. Böyle olunca da İran’a seyahat biraz tehlikeli. Yine de bir yolunu bulmak istiyorum. Asya ülkelerine gitmeyi çok istiyorum. 

Cocovan Costa Rica’da (Fotoğraf: Cocovan) 

Peki mektuplarda ortak noktalar var mı? Beklemediğin şeyler… 

Aslında bu kadar çok özür görmeyi beklemiyordum. O kadar çok özür mektubu var ki… Dünyaya iyi bakamadığımız için, birbirimize iyi davranamadığımız için özür dileyen mektuplar... Çok fazla sayıları. 

İnsanların bunun farkında olduğunu duymak çok güzel!

Evet çok güzel. Demek ki içimizde böyle bir duygu var ama tabii ki sokakta konuşabileceğimiz bir konu değil. Yolda birini durdurup "Dünyaya verdiğim zarar için özür diliyorum" diyemiyorsun… Ama bir platform olunca bu duygular su yüzüne çıkıyormuş. Beklemediğim ve görünce şaşırdığım en önemli şey insanların büyük bir kısmının kalbinin derinliklerinde dünyaya yazılmış bir sevgi mektubu olması… 

Müziği neden bıraktın? 

10 sene olmuştu ve müzik endüstrisi gerçekten zor. Bazı karakterler için daha kolay olabilir ama sana gerçek bir yaratıcı özgürlük sağlanmıyor. Yani eğer sanatçıysanız ve kendinizi özgürce ifade etmek istiyorsanız müziğin çok da doğru bir alan olduğunu söyleyemem. Özellikle de görünüm açısından. Senin muhakkak belli bir şekilde görünmeni istiyorlar. Sarı saçlar, dekolte hatta iki kuyruklu saç. 

Cocovan’ın bir önceki enstalasyon serisi "Poetic Interventions"dan kareler 

Daha fazla Britney Spears’a ihtiyacımız yok… 

Evet, aynen. 10 sene sonunda bunları yaşamayı daha fazla istemediğimi fark ettim. 

Sanat dünyasında İranlı olman ya da kadın olmandan dolayı sorunlar yaşadığın oldu mu? 

Bu projede özellikle kadın olmam bence işe yaradı çünkü insanlara güven veriyorum. Ama öte yandan sadece kadın olduğum için daha samimi konuşmaya çalışan ya da konuşmaya karşılık vermemi yanlış anlayanlar oluyor arada… Daha kötüsünü yaşamadım. Sanat dünyasında genel olarak kadın komünitelerle çok fazla çalıştım. Mesela Refinery29’la işbirliği yaptık. Çok güzeldi. Sanırım şu anda sanat dünyasında kadın olmak bir avantaj. 

Mektuplarınızı nasıl yollayacaksınız?

En kolay şekli yolda Cocovan ile karşılaşmak! Instagram üzerinden Cocovan’ı takip edebilir böylece hangi şehirde olduğunu görebilirsiniz. Belki de bir sonraki seyahatinizle aynı rotadadır! İkinci alternatif, mektubu elle yazdıktan sonra fotoğrafını çekip şu adresteki "Upload Letter" butonuna tıklayarak mektubunuzu yüklemek. İstediğiniz uzunlukta, istediğiniz dilde yazabilir hatta çizimler de ekleyebilir, çocuklarınızdan da yazmalarını isteyebilirsiniz!

Cocovan ve proje hakkında bir de belgesel var: 

Yazarın Diğer Yazıları

Oyun devam ediyor: 'Squid Game'in başrol oyuncuları Lee Jung-jae ve Wi Ha-jun, ikinci sezonda izleyicileri nelerin beklediğini anlattı

Netflix’in en popüler dizilerinden olan Squid Game, 26 Aralık’ta ikinci sezonu ile karşımızda olacak. Dizinin iki başrol oyuncusu Lee Jung-jae (Gi Hun yani Oyuncu 456) ve polis rolündeki Wi Ha-joon ile dizinin yeni sezon basın lansmanında online olarak bir araya geldik ve sorduk: Şimdi neler bekliyor bizi?

Melsa Ararat: Türkiye için umutlu, dünya için umutsuzum

"Kadın bakışının girdiği şirketlerde kârlılık oranı artıyor. Ama genel olarak şirketlerin özellikle çevresel sorumlulukları, sosyal sorumlulukları, yasal haklarına saygı, işten çıkartmaların azalması, yeniden yapılanmaların azalması, risklerin daha iyi yönetilmesi açısından baktığımızda bütün sektörlerde kadınların aynı olumlu etkiyi yarattığını ortalamada görüyoruz"

Bilge Kağan Etil: Beste yaparken içsel olarak duygu bütünlüğünü hissetmem gerekiyor

Red Bull 60 Seconds Solo'da yaylı tambur tercih eden Bilge Kağan Etil, bunun nedenini "Kendime yaylı tanbur almıştım kısa süre önce. Enstrüman bir nevi seçilmiş oldu" ifadeleriyle anlattı

"
"